Türk Filozof Soruyor: SEN BAŞBUĞ MUSUN?
En baş ferman buyurucu yani.
En tepedeki komutan.
Gözlerin görüyor,
Kulakların da duyuyor.
Bir günde altı Mehmet daha düşmüş toprağa,
Anaların feryadı dört bir yanda çınlıyor…
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Haydi bir ferman buyur!
“Hainler emellerine ulaşamayacak” mavalından gına geldi.
Çürük sakıza dönen bu maval ilk söylendiğinden bu yana,
Binlerce Mehmet daha düştü toprağa.
Gözyaşları dinmedi, feryatları kesilmedi anaların.
Ne demek oluyor bu olanlar?
Hainler ülkeyi bölemeyecekler fakat,
Milletin anasını ağlatmaya devam edecekler öyle mi?...
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Haydi bir ferman buyur!
“Mehmetçiğin anasını ağlatan itin,
Yedi sülalesi tedavülden kaldırılacaktır” de!
Herkes sahip çıkmalı değil mi doğurduğuna?
Doğurma katsayıları çok yüksek hain analarının.
Tek çocuğunu askere gönderen Mehmetçik anası da,
Bugün kötü bir haber alır mıyım diye dokuz doğuruyor.
Her onyedi askerden biri pekakalı veya destekçisi bugün.
Gidişat böyle sürerse, yedide bire yükselecek.
Aynı kaptan yemek yediği arkadaşlarını pusuya düşürtecek.
Ekmeğini yediği devletine ihanet edecek.
Kısacası “satış”lar artarak gidecek…
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Başbuğlar az söyler fakat,
Her söyledikleri de kanundur.
Haydi bir ferman buyur!
Eveleyip gevelemeden,
Öz olsun ve derhal yerini bulsun!
Dağlıca baskını kepazeliğini bir daha duymak istemiyor bu millet!
Saldırının yapılacağı biliniyor ve bekleniyordu da,
Onüç şehid, onbeş yaralı, sekiz rehin vermek ne demek?
Bu “Özrü kabahatinden büyük olmak” değil mi?
Madem ki saldırı bekleniyordu,
ABD saldırsa bile bu kadar zarar görülmemeli değil miydi?
Dünyaya askerlik dersi veren bir milleti,
Bir avuç çapulcunun karşısında maskara ettiren kim?...
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Başbuğların ordusunda,
Askerliği bilmeyen “BUĞ” olamaz!
Hele de ayyaş bir kişi,
Serhat boylarına komutan olarak konulamaz!
Atatürk’ün rakı ve sigara içmiş olması,
Böyle kötü bir alışkanlığı sürdürmenin bahanesi olamaz!
Türk’ün töresinde olmayan bu kötü alışkanlık,
“Peygamber Ocağı”na da sokulamaz!...
Kafayı yememek için iki bardak rakıya sığınıyordu Atatürk.
En yakın silah arkadaşı Topal Osman’a sahip çıkamamanın,
Izdırabı ve ezikliğiyle kavruluyordu.
Görev yaptığı bütün cephelerde,
Ölmeyi emrettiği Mehmetlerinin,
Gök ekin gibi düşmeleri gözünün önünden gitmiyordu.
Anafartalar Kahramanı olmadan önce,
Çanakkale’de girdiği ilk hücumda,
Dört Mehmedinden birini şehid vermişti.
Üç değil, beş değil, tam da bin Mehmet.
Bir kendisi biliyordu gördüklerini, bir de Mevla…
Girdiği savaşlarda cepheden cepheye koşarken,
Kaç Mehmedin cesedini çiğnemek zorunda olduğunu.
Yoksul Mehmedin geride bıraktığı yakınlarının ızdırabını,
Her “Yanık Ömer” Türküsünü duyduğunda,
Yüreğindeki közü yeniden tutuşturduğunu,
Bir kendisi biliyordu, bir de Mevla…
Trafik kazasında bir yaralıyı görünce içi dışına çıkan bir insan,
Ne kadar da zor bir durumda kalacağını anlar,
Ömrü savaş meydanlarında geçmiş Atatürk’ün yerine,
Kendisini koyunca…
Fakat O, rakı ve sigaraya değil de,
Bütün benliğiyle Mevla’ya sığınsaydı keşke.
Belki on yıl daha fazla yaşar,
Bambaşka bir konumda olurdu,
Ülkemiz, insanımız ve Devletimiz de.
Benceğiz bunları dillendirse de,
Asıl gerçeği bir O biliyordu,
Bir de Mevla…
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Hemen bir ferman buyur!
Başıboşlar derhal derlenip toparlansın!
İpten kazıktan kopmuş olanlar,
Ya bir ahıra bağlansın, ya da mezbahaya yollansın!
Halkın içinde bomba patlatarak “Düğün var düğün!” diyenler,
İhanet ve vahşetlerini televizyonlar karşısına geçerek,
Kuruyemiş yeyip kahkahayla seyredenler,
Analarından doğduğuna pişman edilsin!...
Hainlerin dağdaki bitlilerini mayınlı yollarda ararken,
Şehirde etrafı ateşe verenlerine su sıkmakla,
Hele hele de onların akılbabalarını maaşa bağlamakla,
Kırmızı plakalı araçlar verip dokunulmazlık sağlamakla,
Askerimize ve polisimize salyalı ağızlarıyla hakaret ettirtmekle,
Hain leşlerini sahiplerine vererek gösteri yaptırttırıp,
İki parmaklarını havaya sallaya sallaya devlete meydan okutturup,
“Vıli vıli vıli” diye sırtlan mıyıklamaları çıkarttırmakla,
Daha çoook çocuğu teşvik edip devlete saldırtacaklar;
Ve daha çoook şehid haberleri duyacağız demektir.
Bunun adına: Teröristi yok etmeye çalışırken,
Terörü besleyip serumla yaşatmaya çalışmak denmez mi?…
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Bir ülkede Başbuğ varsa,
Onun fermanına itiraz eden çatlak sesler olamaz.
Eğer itiraz zırıltıları çıkıyorsa,
Ondan Başbuğ değil, Boşbuğ olur ancak.
Sen Başbuğ isen eğer,
Haydi durma!
Şöyle bir ferman buyur:
“Türk Milletinin iyi niyet ve hoşgörüsüne,
İhanetle karşılık veren nankörlerin,
Merhamet dilenmeye de hakları olmayacaktır!!!”
Sen fermanı buyur bir hele,
Yediden yetmişe tüm millet arkanda olacaktır.
El ele vererek bir halka oluşturacak,
Bütün yurdu tarayıp süpürecek,
Dumana verilmedik çakal ve sırtlan ini bırakmayacaktır…
* * *
Sen BAŞBUĞ musun?
Durma haydi!
Tiz elden bir ferman buyur!
Hain türeten ana ve babalar,
Evlatlarının pusu kurup mayın döşediği vatan topraklarında,
Mehmetçiğin önünde yürüyerek gitsinler!...
Ortada çok acı bir gerçek var:
Hain yoksul olduğu için değil,
Kanı bozuk veya aptal olduğu için dağa çıkıyor.
Hainin kurşunlarına hedef olmadan önce,
“Babamı çok özledim. N’olur beni bir arasın.”
Diyen Mehmetçiğin babası da,
Yoksulluğundan dolayı telefonuna kontör alamadığı için,
Evladına son kez sesini duyuramıyor.
Haydi BAŞBUĞ haydi!
Fermanın vakti geçti geçiyor!
Şehitler ölmüyor elbette fakat,
Mehmetler ölüyor…
Türk Filozof TORLAKON
http://www.torlakon.com/
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK'TÜ, HÂLDE TÜRK'TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )
*** Türkistan’da TONYUKUK, Türkiye’de TORLAKON ***