Hipotalamuslarını istemli olarak uyarmasını bilenler korkusuzca yaşarlar. Ve onlar genelde yalnız yaşamayı tercih edenlerdir. Çünkü kendilerine ayak uydurabilecek kimseyi bulabilmeleri çok zordur.
Kafatasımızın tam da merkezi yerinde minyatür bir beyin gibi yaşantımızı sağlayıp düzenleyen Hipotalamus adlı bir bezimiz vardır. Ortalama olarak 1400 gramlık bir insan beynine kıyasla 4 gramlık bir ağırlık teşkil eder. Bir fındık iriliğindeki bu organımız, birçok etkinliğinde hemen alt kısmında bulunan Hipofiz bezimizi taşeron olarak kullanır…
Temel etkinlik olarak:
*Açlık-tokluk hissi, sindirim hızı ve düzeninin sağlanması,
*Sıvı alım ve atım dengesinin oluşturulması,
*Vücut ısı ortalamasının artırılıp düşürülerek korunması,
*Kalp-damar basınç ve hızının ayarlanması,
*Hormonal denetim-cinsellik-üreme-memelilerde doğum ve süt verme olaylarının gerçekleşmesi,
*Anlık ve hayatî durumlara karşı tepki verilip verilememesi, savunma ve saldırma reflekslerinin ortaya konulup konulamaması…
Bu organımızla ilgili asıl değinmek istediğim konu ise son yazdığım maddeyle ilgili. Dikkat edilecek olursa, son madde hem olumluluk hem de olumsuzluk içeriyor. Yani; anî bir saldırı, korkunç bir ses veya görüntü, çok kötü bir haber, çok tehlikeli-heyecanlı veya çaresiz bir durum karşısında hipotalamusumuz vücudumuzun savunma düzenini derhal çalıştırıyor ve sıradışı bir güç-hız-hareket-başarı sergiliyoruz. Savunma düzenimiz devre dışında kaldığı zaman ise kaslarımıza kumanda edemiyor yığılıp kalıyoruz. Elimizdekini tutamayıp düşürüyor; idrar veya dışkımızı tutamayıp kaçırıyoruz…
Peki, biz hiç farkında olmadan ve istemimiz dışında yaşantımızı sürdürmemizi sağlayan bu küçücük fakat çok maharetli organımızı istemli olarak etkinleştirip sıradışı konuma gelebilir miyiz?
İstemli olarak uyardığımız hipotalamusumuzla hangi sıradışı davranışları edinebiliriz?
Korkunun yerini cesarete nasıl verdiririz?
Bitkinliğin yerini güç ve harekete nasıl aldırırız?
Hiddetin yerini sakinliğe nasıl bıraktırırız?
Kavgayı barışa, cezalandırmayı affa nasıl dönüştürebiliriz?
Beynimizden bağımsız bir organ gibi çalışan hipotalamusumuzun özgüvenimizi kazanmamızdaki yeri nedir?...
Türk Savunma Sanatı Torlakon yöntemlerinde, 70’li yıllardan buyana talebelerime hipotalamuslarını nasıl uyarıp etkin olarak kullanabileceklerinin dersini vermekteyim. Talebelerim, dostlarım veya şahsımla kısa bir süre de olsa yoldaşlık edenler, bunun nasıl gerçekleştirildiğini kolayca öğrenebilirler fakat asıl önemli olan uygulayabilecek seviyeye gelmektir. Uygulama, beyin+beden+hipotalamus eşgüdümüyle sağlanabilir. Azimli ve sıradışı çalışmalarıyla beyni ikna eden bedene hipotalamusun da katılıp yoğunlaşmanın sağlanması an meselesidir. Bir ses, bir renk, bir isim bunu sağlayabilir.
Normal şartlarda çevremizden gelen bilgileri beynimiz, iç dünyamızdan gelen bilgileri de hipotalamusumuz yoluyla almaktayız. Bu organımızı istemli olarak uyarmayı bilebilirsek eğer, vücudumuzun bütün savunma düzenini en üst seviyeye çıkaracak, normal şartlarda altından kalkamayacak olduğumuz meşakkatlerin üstesinden gelebileceğizdir.
Sıra geldi dış dünyadan gelen bilgileri hipotalamusumuza duyurup uyarmaya…
Bilinci yerinde olan bir kişiye dışarıdan elektrik, ilaç verilerek veya elektromanyetik dalgaya tutarak bu uyarı sağlanabilir. Fakat burada kişi denek durumunda kalmakta ve kendi iradesiyle hareket etmemektedir.
Bilinçli bir kişi hipotalamusunu etkinleştirmek için vücut elektriğini kullanır. Bu elektriği devreye sokacak bağlantılar da kişinin doğasından, kültüründen, irfanından sağlanmaktadır. Türk Milleti olarak bizler bu konuda çok şanslıyız. Bir ses, bir renk, bir isim yeterli olduğu halde, bizde çok Türkü, çok yapı, çok kahraman mevcut. Bu simgelere duyulan sevgi ve hayranlığın şiddeti, açığa çıkacak olan elektriğin şiddetini belirler. Elektriğin şiddeti de oluşacak olan gücü şiddetlendirir. Çanakkale Savaşlarında haftalarca yorgun, uykusuz, aç susuz mücadele eden Seyyid Onbaşı’nın, mevzilerine düşen bombanın tesiriyle gömüldüğü topraktan silkinip, 276 kiloluk mermileri tek başına topun namlusuna sürmesinin izahı budur. Simge sevgilidir. Sevgili topraktır,vatandır, hürriyettir…
Hipotalamus, 50 kiloluk bir ağırlığı ancak kaldırabilen ve yavrusu otomobil altında ezilmek üzere olan bir annenin kollarında, o otomobili kaldırabilecek bir güç oluşturabiliyor.
Hayvanların dünyasından örneklendirecek olursak:
Çaresiz kalan farenin kediye saldırıp kendinden uzaklaştırması,
Köşeye sıkıştırılan kedinin kaplan kesilmesi,
Panterin pençelerine düşmek üzere olan bir maymunun aniden karşı koyması,
Yırtıcı kuşların baskınına uğrayan güvercinlerin titreyip kalmaları veya tüyleri saçılırcasına hızlı uçmaları hipotalamuslarının marifetiyle gerçekleşmektedir.
Doğada pek çok hayvan hipotalamuslarını etkin olarak kullanmaktadır. Bunların içinden en öne çıkan üçünü örnek verecek olursak:
Kutup porsuğu, kaplan ve Çakır atmaca en uygunu olacaktır.
Kendi ağırlığının yirmi katı ve aynı zamanda en iri vahşi hayvanlardan olan ayılara bile meydan okuyup avlarını önlerinden alan Kutup porsuğu korku nedir bilmez. Peki, ağırlığı en fazla 25 kg olan bu yiğit neyine güvenmektedir? Güçlü pençelerine ve jilet gibi keskin dişlerine mi? Halbuki 500 kiloluk bir ayının önünde heryanı pençe veya jilet olsa kaç yazar?... Evet evet o hipotalamusuna güveniyor ve hipotalamusunu da hırıltılı-homurtulu korkunç sesler çıkararak devreye sokuyor(Bunu ayrı bir yazı konusu yapacağım).
Bir kaplan, derin suda bir geyiği parçalamakta olan çok sayıdaki timsahı kaçırtarak yemlerini ellerinden alıyor. Su, timsahların kendi evleridir ve timsahların derileri çok sağlam, dişleri de çok korkunçtur. Peki, aleyhindeki bütün şartlara rağmen kaplan neyine güvenmektedir? Suda çok iyi yüzdüğüne mi?... Evet evet o da hipotalamusuna güveniyor ve hırıltılı-homurtulu sesler çıkararak hipotalamusunu devreye sokuyor.
Uçan kuşların en irileri olan Toy(18 kg) ve Mançurya turnalarını(15 kg) dahi avlamaktan çekinmeyen Çakır atmaca(1200-1600 gr) da korku nedir bilmez. Yuva bölgesine yaklaşan avcı ve ormancılara hiddetle saldırarak uzaklaştırır. Peki o neyine güvenmektedir? Çok hızlı veya çevik oluşuna, pençelerinin keskinliğine ya da baskın ustası olup “hayalet” olarak nitelendirilmesine mi? Hayır hayır, bu özellikleri sadece hipotalamusunu tetiklemeyi kolaylaştırıyor. O, hipotalamusunu etkinleştirmekte sese pek gerek duymuyor. Tiz çığlığını daha çok çalılıklara gizlenen avlarını ürkütüp meydana çıkartmakta kullanıyor…
Hipotalamusla ilgili üç kısa hatıra:
İlkokula giderken yolumuz üzerinde bir kadın çığlığı duyduk. Koşarak olay yerine geldiğimizde, bir adam, elinde baltayla bir kadının kafasını kaburgasını yarıyordu. Bu korkunç kan revan durum karşısında çevredeki insanların seyirci kalmaları ve duvar arkalarından izlemekle yetinmeleri çok garibime gitmişti. Daha sonra jandarma gelmiş fakat canî adam çoktan dağa kaçmıştı. Günün birinde bir arkadaşımla meyvalığa gitmiş, yol kenarlarındaki böğürtlenlerden topluyorduk. Nasıl olsa böğürtlenlerin sahibi insanlar değil Tanrı idi ve helâldi. Daldaki böğürtlene elimi uzatırken dalın ardında bir hareketlenme oldu. Bir de ne göreyim; o canî adamın korkunç suratı 1,5 metre karşımda durmuyor mu. Canî adam “huh!” deyip bizden(yoldan) tarafa atlamaya çalışırken, ben de arkadaşıma “kaç!” deyip tabanları yağladık. Korkunun şiddetiyle öyle bir koşuyorduk ki, ayaklarımız sanki yere değmiyordu. Kötü adamın eli her an ensemize yapışacakmış hissiyle arkamıza hiç bakmadan koştuğumuz 2 km’yi aşkın yolu birkaç saniyede koşmuşuz gibi hissettik. Bizi böylesine koşturan hipotalamusumuz idi…
Lisede okurken haftasonları köyde çalışıyordum. Pazar geceyarısına kadar çalıştıktan sonra ilçeye gitmeye karar verdim. Büyükler karşı çıktılar ve sabah yola çıkmamın uygun olacağını söylediler. Fakat benim kararlı olduğumu görünce, bari elime bir sopa almamı önerdiler. Elime hiçbir şey almadan yola çıktım. Açık, sakin bir havaydı ve ayışığı vardı. Yolun yarısını geçmiştim ki, ayak seslerimi duyan 8-10 kadar çoban köpeğinin koşarak üzerime doğru geldiklerini gördüm. Saniyeler içinde ihtimalleri düşündüm. En yakındaki ağaca tırmanabilirdim. Fakat ağaca tırmanırsam ayazda ne kadar bekleyecektim. En iyisi yolumdan kalmamak dedim ve kesin kararımı verdim. Köpek sürüsünün üzerine doğru bütün hızımla koşuyor, elime geçeni parçalayacağımı düşünüyor, ısırılmayı veya korkuyu hiç aklıma getirmiyordum. Beş yaşımdayken bacağımı bir köpeğe kaptırdığım için acısını çok iyi biliyordum. Köpeklere ve yabanıl hayvanlara karşı da savunma yöntemleri edinmiştim. Bir hayvanla kapışıp boynunu kırmak kolaydı fakat sürü halinde olunca iş değişiyordu. Kararlılığımı anlayan köpekler üzerime doğru gelmekten vazgeçip, hiddetlerini kaybetmiş bir halde iki yana dağıldılar. Hipotalamusumun etkinliği sayesinde olay barışçıl bir şekilde çözülmüş ve ben de yolumdan kalmamıştım…
Son anda yetişip bindiğim trenden savrulmuş ve üçer parmağım iki yana takılmış halde düşmek üzereydim. Düşersem iyi şeyler olmayacağı belliydi. Yüz kiloya yakın olan ağırlığım savrulmanın ve trenin hızlanmasının etkisiyle katlanmış, her bir parmağıma binen yük artmıştı. Hayli mesafe süresince direndim. Direnişim sırasında etraftan el uzatan da olmadı. Düşündüğüm şey sadece, parmaklarımın yüzlerce kilo ağırlığı çekebileceğiydi. Tutunduğum kısımlar kopmadıkça kesinlikle düşmeyecektim. Yani; parmaklarımın gücünden emindim fakat tek endişem trenin kaportasının beni taşıyıp taşıyamayacağı. O anda aklıma Seyyid Onbaşı da geldi. Taşıdığı 276 kiloluk merminin ağırlığını taşıyamayacağından değil de, ayak bastığı kaidenin basamaklarının çatırdamasından endişe edişi…
Hipotalamusumu iyi tanıyor ve çok seviyorum. Sizler de sevin.
Konunun özü, kendinden yüzde yüz emin olmakta yatıyor.
Tutunduğunuz dalların ellerinizde kalmaması dileklerimle…
10 Mart 2009
Türk Filozof TORLAKON
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
ERGENEKON VADİSİ’nden sel gibi çıktık!
MALAZGİRT OVASI’ndan kasırga gibi girdik!
TORLAKON YAYLASI’ndan yıldırım gibi gürleriz!!!...
"BEN VE MİLLETİM TANRI'NIN KIRBACIYIZ. TANRI KENDİ YOLUNDAN ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İÇİN BİZİ GÖNDERİR."
( Türk İmparator ATİLLA )
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK'TÜ, HÂLDE TÜRK'TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )
*** Türkistan'da TONYUKUK, Türkiye'de TORLAKON ***