“Meclis çoluk çocuğun yeri değildir”
Ali Rıza SEPTİOĞLU,
Elazığ milletvekili.
1913 Yılında Palu’da doğdu,
4 Eylül 2001 tarihinde Ankara’da 88 yaşında aramızdan ayrıldı.
Ortaokul mezunu, tüccar, evli ve 6 çocuk babası idi.
1957 Yılında Demokrat Parti Palu İlçe Başkanı,
1963-1966 Yıllarında Palu Bağımsız Belediye Başkanı olarak bürokrasiye karıştı.
3. Dönemi oluşturan 1969 Seçimleriyle adım attığı TBMM’de; 5, 18, 19 ve 21. Dönemlerde de milletvekili olarak Elazığ’ı temsil etti.
Meclisin en renkli, en yaşlı ve en kıdemli siması olarak bilinirdi.
Vefat haberi “Meclisin rengi soldu” şeklinde duyurulmuştu.
1991 Seçimlerinin ortaya koyduğu 19. Dönemde “En yaşlı üye sıfatıyla” meclise başkanlık ederken, bugünkü bölücülerin, SHP eliyle meclise sokulan ağalarına-danalarına “Anayasaya uygun” yemin ettirmek için nefes tüketiyordu…
Tahsil durumu (İlk ve orta okulu dışarıdan bitirme) “Ortaokul mezunu” olan, dürüstlüğü birinci ilke edinen, kul hakkı denince titreyen ve devletin kör kuruşunun hesabını soran, boğazından bir tek haram lokmanın bile geçmesine razı olamayan, milletvekili iken binlerce hasta hemşehrisini hastaneye götürdüğü halde, kendi eşini(Devlet imkanlarını kullanarak) bir kere bile götürmeyen, ülkeye hizmet-insanımıza iş ve aş için ömür tüketen, karnı doyup yüzü gülen-derdine derman bulan insanlarımızın dualarını alabilmeyi gaye edinen fukara babası Ali Rıza emmimiz, acı matrak birçok hatırayı ardından bırakarak aramızdan ayrılmıştır.
Günün birinde, beş oğlundan(Feyzi, Muhammed, Mücahit, Selahattin ve Faruk) hangisine olduğunu bilmiyorum fakat birine “Milletvekili olması” teklifi yapılır ve bu teklif Ali Rıza emmimizin kulağına gider. Derhal oğlunu çağırıp;
“Duyduğuma göre; mebus olma niyetindeymişsin, doğrumu bu?” diye sorar.
Altmış yaşını aşkın evladın, sekseni aşkın babaya cevabı;
“Ne münasebet baba! Sizler varken bize hiç yakışık alır mı?” olur.
Bunun üzerine Ali Rıza emmimiz şöyle söyler;
“Aferin oğlum! Senden de böyle bir cevap beklerdim. Meclis, çoluk çocuğun yeri değildir.”
Hey gidi Ali Rıza emmimiz hey!... Nur içinde yat emi!...
Masum çoluk çocuğun yeri olsaydı keşke;
Maaşa bağlanmış hainlerin yolgeçen hanına döndürüldü meclisimiz.
Yeyip içip semiriyor; nankörce ve küstahça devlete meydan okumayı sürdürüyorlar.
Devlete kurşun sıkarken hastalanan hainlerini devlet imkanlarıyla tedavi ettiriyorlar.
Eli silah tutan çocuklara dağ yolunu gösteriyor; daha küçüklerine de devleti taşa tutmaları için sokaklara sürüyorlar…
“Asalaklar, kendilerini taşıyanların kanlarını emerek teşekkür ederler.”(Torlakon öğretisi)
Haysiyet ve şeref yerlerde sürünüyor Ali Rıza emmi!...
Bizim gibi Anadolu çocukları, elimize ekmeği her aldığımızda, Kıvırcık Ali’nin “Şeref ekmek bulamazken, şerefsiz bulur” Türküsü aklımıza gelip de kendi kendimizi yiyip bitiriyor iken;
Meclisin lokantasında hainlerle aynı çanak ve kaşıkları ağzına götüren yüzlerce milletvekiline bir haller olmuş; midelerinin nasıl kaldırdığına akıl sır ermiyor.
İhaneti, küstahlığı ve çirkefliği nasıl sindirebildiklerini akıl kaldıramıyor.
Maaşa bağlanmış hainlerin yanısıra, Mehmetçiği alçakça katleden dağdaki yandaşları da yemeğe çağrılıp semirmeleri isteniyor.
Bu nasıl çağrı diye soruluyor Meclis Başkanı’na;
“Hi he he he, arkadaşların dikkatinden kaçmış, hi he he!” diye cevaplıyor.
O “Arkadaş”ların; meclis çöpçüsü mü, ayakkabı boyacısı mı, yoksa beygir bakıcısı filan mı oldukları merak ediliyor.
Çünkü; Batı Toroslar’daki Çoban Ümmet bile her şeyin farkında iken, Ankara’nın göbeğindeki sorumluların farkında olamaması mümkün görünmüyor…
Bu arada Mehmetler kahpe kurşunlara göğüs gerip can vermeye devam ediyor.
Üç küçük yetimiyle geride kalan garip anacık; “Kalk yiğidim kalk! Sen böyle tabut içinde yatıp kalamazsın! Çocuklarını yetim bırakıp gidemezsin!...” diye feryat ediyor.
Kısacası; haysiyet ve şeref perişan, yerlerde sürünüyor Ali Rıza emmi!
Bu arada; senin küçük oğlan Faruk da mebus oldu be emmi!...
Sahi sen 1999’da iki günlüğüne Cumhurbaşkanlığı’na bile vekalet ettiydin değil mi?
Ülkede iktidar var da muhalefet yok Ali Rıza emmi!
Halktan uzak dura dura halkı kaybeden halkçılar “Çarşafa-burkaya sarılarak” vaziyeti kurtarmaya çalışırken, milliyetçiliğin ocağına incir ağacı dikenler de “Milliyetçiliği dumura uğratarak” merkezdeki kitle partisi olacaklarına umut bağlamışlar.
Arıza yapıp da yolu tıkayan ve kenara çekilme gereği de duymayan magıruslardan hiç farkları kalmadığını düşünemez olmuşlar(Bu iyimser bir yaklaşımdır; ikinci yaklaşım, işin içinde ihanet olduğunu akla getirir.)
Akıllar sanki borsaya yatırılıp da ekonomik krizlerle batırılmış.
Devlet, bitkisel hayata girip de burnundaki sineği kovamayan hasta durumuna getirilmiş.
Ülke bütünlüğünün tehditte olduğu, devletin bekasının tartışıldığı bir ortam ve zamanda sen-ben defterinin kapatılıp “bizlik ve birlik” için mücadele verilmesi vaktinin geçmekte olduğu pek akla getirilmiyor.
Ne köy ne de kasaba olacağı umudu veremeyen ve birbirinden de pek farkı kalmayan CHP ile MHP, vatanın selameti için kendilerini fesh edip, bir akıl birliği kuramıyor…
Meclisimiz, vatana hizmet ocağı değil de, menfaat ve geçim kapısı gibi görülür oldu.
Vatanı düşmandan kurtarıp bağımsız meclisimizi kurabilmek için hiçbir karşılık beklemeden canlarını feda edenler nire; bugünkü meclisimizi işgal edenler nire?
“Çiğiltepe’yi düşmandan temizleme görevimde on dakika geciktim; verdiğim sözü tutamadım. Söz verildiyse yerini bulmalı; Türk’ün asil ve yüce kimliği böyle olmalı.” Diyerek, bir subaya en çok ihtiyaç duyulduğu bir anda canına kıyan Reşat albaylar nire; burnunun ucunda karargâh kurmuş olan hainleri göremeyip dikkatlerden kaçıran pişkin şapşallar nire?...
Senin evladına hatırlattığın gerçeği, bütün millete haykırıyorum Ali Rıza emmim!
Evet; meclis, çoluk çocuğun yeri değildir!...
Meclis, hain ve nankörlerin yeri hiç mi hiç değildir!
Meclis, hainlerin dikkatlerden kaçırılacağı yer de olamaz!
Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı’nın vekilidir.
Cumhurbaşkanı Başkomutandır.
Yani; Meclis Başkanı, BAŞKOMUTAN vekilidir.
O makam “Hi he he he, arkadaşların dikkatinden kaçmış, hi he he!” diye pişkinlik sergilemeye gelemez!...
Bu vatanda onbinlerce Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu unutulmamalıdır!
Hem bunlar C.Dündar’ın “Mustafa”sına da hiç mi hiç benzemezler!
Mustafa Kemallere Başkomutanlık yapacak olanlar, şeref terazisinde kaç gram geldiklerine iyi dikkat etmeli; veya, makamlarını adam gibi adamlara tez elden terk ederek defolup gitmelidirler!...
Bu ülkede adam kalmadığını veya çıkmayacağını söyleyenler, hainlerin hasıdırlar!...
Son söz:
Lokantada paça çorbası olmak için duran pişmiş kellelerin sırıtması, hallerinden memnun oldukları için değildir!
Ülkeye baş olmak için Meclise gelmiş olan çobanların, pişmiş koyun kellelerinden farkları olması gerektir!…
TÜRK FİLOZOF TORLAKON
http://www.torlakon.com/
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
ERGENEKON VADİSİ’nden sel gibi çıktık!
MALAZGİRT OVASI’ndan kasırga gibi girdik!
TORLAKON YAYLASI’ndan yıldırım gibi gürleriz!!!...
"BEN VE MİLLETİM TANRI'NIN KIRBACIYIZ. TANRI KENDİ YOLUNDAN ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İÇİN BİZİ GÖNDERİR."
( Türk İmparator ATİLLA )
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK'TÜ, HÂLDE TÜRK'TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )
*** Türkistan'da TONYUKUK, Türkiye'de TORLAKON ***