SENFONİCİ MEMED ve KONÇERTO OSMAN
("Kelimeler manalarına göre hecelenir."- Torlakon öğretisi)
"Ne alâka?!..." diye çıkıştı, bizim Sarı Saltuk Alperen,
Televizyondaki istiklâl harbi programını senfoni müziği eşliğinde sunarlarken.
"Ne alâka?!... Kurtuluş mücadelemizle senfoni müziği ne alâka?!!!..."
Kesti derhal televizyonun sesini,
Mustafa Yıldızdoğan'ın kasedini koydu teybe;
"BİRİLERİ VAR" türküsüyle izlemeye başladı, Anadolu insanının fedakâr ve şanlı mücadelesini:
"Ezan dinmez, Bayrak inmez, Şehit ölmez" diyen; CAN VERİP DEVLEŞEN BİRİLERİ VAR...
Pers Kralı Kurus (Keyhusrev)'in M.Ö. 546 yılında Lidya devletine son vererek Kral Krezüs'ü ülkesine (Persepolis'e) götürdüğü veya Krezüs'ün kendini yakarak öldürdüğü öne sürülür.
Krezüs (Kroisos M.Ö. 560-540) Mermnadlar sülalesinin ve Lidya Krallığının son ve en tanınmış Kralıdır.
Tarihçiler, mağlup olan Krezüs'ün, Kurus'a şu teklifi sunduğunu söylerler:
"Halkımı öldürme!. Ölü insanlar bir şeye yaramazlar!.. Etlerini de yemeyeceğinize göre;
Sen onlara yüksek ökçeli pabuç giydir ve gitar çalmayı öğret... Böylelikle sana itaatkâr olurlar ve köleliği kabullenirler..."
Bu konuşma gerçekten olmuş mudur, yoksa olmamış mıdır bilinmez fakat, gerçek olan bir şey varsa o da şudur:
Yüksek ökçeli pabuç giyenler, kendilerine güven duygusunu kaybederler. Askerlere böyle postallar giydirildiğini bir düşünün...
Başkalarının kültürü altında ezilenler de, ruhlarının gücünü ve özelliğini kaybederler. Müzik deyip geçmeyin...
Türk Milleti ninnilerle doğar (Hatta ilk önce kulağına ezan okunur), Türkülerle, deyişlerle, halaylarla, samahlarla büyür;
ruh alemindeki yerini geliştirir. Kahramanlık Türkü ve öyküleri şekillendirir onun mertlik duygusunu. Kendi atasını ve ekincini iyi tanır, hayranlık duyar.
Vatanı ve milleti için yapamayacağı fedakârlık yoktur. Bu yolda, canını hiçe sayıp kendini kurban vermeyi en iyi bilen; Türk Milletidir.
Ne diye?!!!...
Bu milleti, senfoni dinlemeye zorlamak ne diye?!!!...
Batı'nın Karac'oğlanı yok. Köroğlu'su yok.
Mevlana'sı, Hacıbektaş'ı, Yunus'u yok.
Senfonisi var...
Dadaloğlu'su, Pir Sultan'ı yok.
Samah'ı, Koşma'sı, Deyiş'i, Koçaklama'sı yok. Kahramanlığı yok...
Senfonisi var...
Kendi özümüze sahip çıkarak yükselmek yerine; batıya hayran olup batmak ne diye?!!!...
"Gafiller; kaybetmeye hazır, gören körlerdir." (Torlakon öğretisi)
Haydi unutkanlığımız tuttu; SEVR'cilerin ve onların itlerinin yurdumuzu işgal girişimlerinde Milletimize yaptığı iğrenç ve alçakça zulümleri hatırlayamıyoruz diyelim. Bizler Batı'yı Bosna'da görmedik mi?...
Yoksa, Bosna'da olanlar (Allah korusun) kendi başımıza da gelince mi anlayıp bileceğiz?!!!...
Bosna'da işkence, zulüm ve tecavüzleri yapan iğrenç mahlûklar, Türkler'den intikam aldıklarını düşünerek yapmıyorlar mıydı?.
Ermeniler, Azerbaycan topraklarını işgal edip zulüm ve katliamları yaparken yaşadığımız günleri hatırlayalım:
"Şuşa, Şuşa diye diye geldik tuşa!" dediğimiz günleri. Bu sözü kimin söylediğini de bir düşünelim hele...
Azeri kadın ve çocukları katliamdan kurtarmak için, iki helikopter bile gönderememek bir yana, Ermenilere buğday yardımı yaptığımız günleri. Azeri şehirleri birer birer düşerken gelen vahşet ve tecavüz haberlerini...
Bütün bunlar olurken hiç sesini çıkarmayan, görmezden gelen ve hâlen doksan yıl öncesinin hesabını bizden sormaya çalışan batı'yı;
bütün gücünü seferber ederek bir "romancı"yı savunup kollamaya çalışan batı'yı düşünelim!. Batı, nasıl bir yaratıktır? Neye benzer?!...
Senfoniciler bu vatanı savunamaz!...
Cevap verdim Sarı Saltuk'a:
Aptala acıyan yoktur oğul!...
Batı'dan insanlık ve medeniyet aramak ne büyük ahmaklıktır...
Bosna'nın çığlığına "Emir" amcan koşmuştu. İnsanlık âlemi(!) o zamanlar "üç maymun"u oynuyordu.
Batı kör ve sağırdı lakin; Türkiye'nin altını oyan lağım farelerinin haklarını pek muhteşem savunuyordu.
Sen o zamanlar, savaş ve vahşeti durdurmak için televizyonun camını kırmaya çalışıyordun. İki yaşında yoktun...
Azerilerin imdat çığlıklarına hükümetimiz yetişemedi fakat "Mihrali" amcan yetişti.
Yüzlerce soydaşımızın katliam ve tecavüze uğramasına engel oldu.
Yalnız, bir şikayeti vardı:
"Azeri kardeşler, gıygıdıyı duyunca çok güzel oynuyorlar fakat, kulaklarının yanından bir mermi vıyladı mı da, kayboluyorlar." diye.
Neden?...
Çünkü Ruslar onlara gıygıdıyı (senfoniyi) öğretmiş, cephede vuruşmayı değil.
Siz hiç duydunuz mu, bir senfonicinin herhangi bir yakınının, Tendürek, Çukurca veya Cehennem deresinde askerlik yaptığını?...
Mayına bastığını... Pusuya düştüğünü... Roket yediğini...
Hiç duydunuz mu, şehitlerin ardından; Schubert'ten, Strauss'tan, Beethoven'den, Bach'tan...
Hangi Elif ana Mehmet'ine ağıt söyledi, Schuman'dan, Amadeus Mozart'tan?!.....
Galiba, şöyle deyip kestirmek daha isabetli olacak:
Sen senfoni dinlerken, konforlu salonlarda,
Ben Türküyü, semahı, deyişleri dinlerim.
Sen martaval keserken, lobi koltuklarında,
Ben şehidin evinde yetimlerle inlerim...
Dedik ya; bu vatan sahipsiz değil,
BİRİLERİ VAR!...
"Bayrakla dertleşen, toprakla birleşen; can verip devleşen BİRİLERİ VAR."
Selam sana yiğit kardaşım Mustafa YILDIZDOĞAN!.
Yurdumun baht yıldızlarının çoğalması dileklerimle, ESEN KALSIN AZİZ ve ASİL MİLLETİM...
TÜRK FİLOZOF TORLAKON
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
ERGENEKON VADİSİ’nden sel gibi çıktık!
MALAZGİRT OVASI’ndan kasırga gibi girdik!
TORLAKON YAYLASI’ndan yıldırım gibi gürleriz!!!...
"BEN VE MİLLETİM TANRI'NIN KIRBACIYIZ. TANRI KENDİ YOLUNDAN ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İÇİN BİZİ GÖNDERİR."
( Türk İmparator ATİLLA )
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK'TÜ, HÂLDE TÜRK'TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )
*** Türkistan'da TONYUKUK, Türkiye'de TORLAKON ***