|
|
|
|
BÜYÜK TÜRK MİLLETİNE AÇIK MEKTUP (Oktay YILDIRIM) |
|
|
Tarih : 05.11.2008 - 15:40:43 |
|
Tıpkı üzerinden, Mete hanın ejderli sancağının, yıllarca düşmanlarımın bağrına saplanarak sembol olmuş silahların ve Sakarya destanının yazıldığı Kocatepedeki Atatürkün, benim yıllarca mensubiyetinden onur duyduğum Türk Kara Kuvvetlerinin brövesin |
|
|
BÜYÜK TÜRK MİLLETİNE AÇIK MEKTUP Kimlik. Kelime anlamı bakımından kim olduğunuzu anlatan, sizin hakkınızda bilgiler içeren yazılı belge anlamına gelir.
Fakat bu kelime, genel olarak sadece kişiler için değil, insan toplulukları, hayvanlar, çeşitli araç ve gereçler, coğrafi bölgeler, bitkiler ve dahi aklınıza gelecek tüm canlı, cansız varlıklar hakkında bilgiyi temsil eder.
Araç ve gereçler ile ilgili kimlik bilgileri, genellikle üreticileri ve kullanıcıları tarafından düzenlenir. Ne amaçla, nerede üretildikleri, hangi parçalardan oluştukları, nasıl kullanılmaları gerektiği gibi bilgiler içerir.
Hayvanlar ve bitkiler ile ilgili kimlik bilgileri ise, bilim adamları tarafından yapılan araştırmalar neticesinde hazırlanır ve yine benzer tür bilgiler içerir.
İnsanlar hakkındaki kimlik bilgileri tabiiyetinde bulundukları devletler tarafından, düzenlenir ve kişinin nerede doğduğu, nerede yaşadığı, ailesi, gibi bilgiler içerir. Burada kişi belirleyici olmamakla birlikte demokrasinin bir gereği olarak, değiştirici olabilir. Yani kişiler, kendi adlarını, soylarını, dinlerini, memleketlerini kendileri seçmezler, bunlar ataları tarafından, onlara da kendi ataları tarafından verilmiştir, ancak kendi soyundan veya adından rahatsız olanlar ki bu her ne kadar gerçeği değiştirmese de kendi kimlik bilgilerini değiştirebilirler.
Coğrafi bölgeler ve insan toplulukları hakkındaki kimlik bilgileri ise diğerlerinden farklı olarak, tarihi bilgiler yanında siyasi bilgilerde içerir ki bu en az tarihi bilgiler kadar belirleyici ve tarihi tamamlayıcı bir nitelik taşır. Ayrıca başka ve önemli bir fark ise değiştirilemez olduklarıdır.
Doğruluğu bilim adamlarının ortak bulguları ile kanıtlanmış bilgileri, aksini ispat edecek bilimsel kanıtlar ortaya koymadan ve o konudaki tüm bilim adamları tarafından çoğunlukla kabul görmeden değiştiremezsiniz.
Sözgelimi; yeryüzündeki depremlerin kara parçalarını hareket ettirdiğini, artan küresel ısınmanın buzulların erimesine sebep olduğunu ve bunun deniz seviyesinin yükselerek kara parçalarını yutmasına sebep olduğunu, ozon tabakasındaki deliğin dünyada mevsim dengelerini alt üst ettiğini ve buna benzer birçok bilimsel gerçeği aksini ispatlamadan inkâr edemezsiniz.
Yada MS.452 baharında 100 bin kişilik ordusu ile Julıa Alpleri'nden geçerek bu günkü Venedik düzlüğüne, Oradan hareketle Po ovasına gelen ve Roma imparatorluğunun o zamanki başkenti olan Ravenna'yı tehdit etmesi üzerine, Papa Leo 1 başkanlığındaki heyeti kabul eden, Roma'yı esirgemesi için Papa ve heyeti tarafından yalvarılan ve tıpkı beş yıl önce çekmeceye kadar geldiği halde İstanbul'u bağışladığı gibi, Roma'yı da vergiye bağlamak sureti ile bağışlayan Atilla'yı inkâr edemezsiniz.
Çeşitli siyasal sebeplerle, Atilla'nın İtalya da yetişen nadir bir bitkinin çayını çok sevdiği için, yada çağdaşlaşmak(!), medenileşmek(!) için oralara kadar gittiğini iddia edebilirsiniz. Sevdiği kızı vermediler oda kendini yollara vurdu bile diyebilirsiniz.
Ama bu söylediklerinizin hiçbir bilimsel değeri olmadığı gibi gerçeği de değiştirmeyecektir. Zaten bu gün bazı aydınların birilerine etnik kimlik yamayabilmek adına söyledikleri de bunlardan daha ciddi şeyler değildir.
Tıpkı üzerinden, Mete han'ın ejderli sancağının, yıllarca düşmanlarımın bağrına saplanarak sembol olmuş silahların ve Sakarya destanının yazıldığı Kocatepe'deki Atatürk'ün, benim yıllarca mensubiyetinden onur duyduğum Türk Kara Kuvvetlerinin brövesinden çıkarılmasının, bu ordunun nereden geldiği ve bu adı nasıl dünya tarihine kazıdığı gerçeğini değiştirmeyeceği gibi.
Sizin ifade ediş biçiminiz ne sebeple ve ne kadar değişirse değişsin, gerçek asla değişmeyecektir. Karşı konulmaz bir sonuç olarak ta her şey bir gün aslına dönecektir. Gerçekleri, yada tarihi değiştirmeye çalışan en büyük ve en eski yalancı 2. Ramses'ti ve 3000 yıl sonra bile olsa, bu gün gerçek gün ışığındadır.
Unutmayın tarih karalarda yazılır. Ve tarihi ordular yazar, gerçek askerlerin emir komuta ettiği gerçek ordular. Türk kara kuvvetleri işte tam da böyle bir ordudur. Siz neyi değiştirirseniz değiştirin, gerçek 3000 yıl sonra bile olsa ortaya çıkar. Gerçek nedir biliyor musunuz? Türk Kara Kuvvetlerini, Atatürk var etmedi. Atatürk zaten binlerce yıldır var olan bu ordunun içinde ve bu orduyla var oldu. O da Mete'nin mirasına sahip çıkan komutanlarından biriydi. Şimdi, Atatürk'ün ordusundan tarihini mi, ya da Mete'nin ordusundan onun komutanlarından birini mi siliyorsunuz?
Önemle hatırlatırım ki, tarihin yargılarını temyiz edemezsiniz. Ramses te edemedi.
Bir de kendimizi nasıl hissettiğimiz konusu vardır ki işte konunun en can alıcı noktası budur kıymetli okurlar. Bu bilinen bütün gerçekleri değiştirir, zira kimlik inanç meselesidir, aidiyet meselesidir. Kendinizi kime veya nereye ait hissettiğiniz meselesidir.
Türk olmaktan yahut Türk kimliğinden bahsederken bizim kastettiğimiz şey biyolojik olarak değil, kavramsal olarak Türklüktür. Altı da yoktur üstü de yoktur, saçma sapan tanımlamalarla tarif edilemez. Tektir, yalındır ve zorunludur.
Bu gün hiçbir aklı başında insanın, bir ırkın biyolojik olarak saflığını iddia edeceğini düşünmüyorum. Düşünsenize babaannesi Kürt, dedesi Türkmen olan ve ermeni asıllı bir kadınla evli olan adamın, bu evlilikten doğan çocuğunu nasıl bir kimlikle adlandıracaksınız? Bu çocuğunda bir alman ile evliliğinden doğan torun'a nasıl bir kimliği uygun göreceksiniz?
Hadi bu denklemi biraz daha karmaşıklaştıralım. Bu çocuğun Almanya da yaşadığını ve tek kelime Türkçe bilmediğini, buradaki akrabaları ile tüm bağlarını kopardığını hayal edin, edin edin korkmayın. Siz bu çocuğa nasıl bir kimliği uygun görürsünüz?
Siz ne derseniz deyin efendiler, o kendini nasıl ve hangi millete ait hissediyorsa o milletin aidiyetindedir.
Bu adam dedesinden önceki soyu itibariyle, Oğuz kağanın torunu dahi olsa, kendini Türk gibi hissetmiyorsa onun Türklükle bir ilgisi yoktur.
Aynı sıralamayı tersine düşündüğünüzde, yani bu adamın aslen Alman köklerinden gelmekle birlikte, kendini Türk gibi hissettiğini düşünün. O vakit bu adam Adolf Hitlerin torunu dahi olsa Türk'tür efendiler, Türk.
Bu şartlarda herkes, kendini mensubu hissettiği milletin bir ferdi olarak, o milletin diğer fertlerine tanınan hakların tamamına sahip olur zira artık "diğer fertleri" kavramı kalmamıştır, herkes birdir eşittir, Alman'sa Alman, Türk'se Türk'tür.
Herkes aynı okullarda aynı dille okur, herkesin seçme ve seçilme hakkı, adil yargılanma hakkı, işyeri açma hakkı, konuşma hakkı, yeme, içme, nefes alma hakkı vardır ve tüm herkes kanun önünde eşittir.
Dostlar ve düşmanlar ortak, mücadele birliktedir, tasa, keder ve kader birliği vardır.
Ama! Ama birde tersi var ki size hiç yabancı gelmeyecek kıymetli okurlar. Düşünün bu adamlardan biri bir gün çıkıp, "ben araştırdım, biz her ne kadar yıllarca birlikte ve her ne kadar hep eşit haklara sahip olarak yaşamış ta olsak, ben kendimi Alman olarak değil Türk olarak hissediyorum, bu yüzden de bazı özel hak ve ayrıcalıklar istiyorum, eğer vermezseniz, köylerinizi yakar, öğretmenlerinizi öldürürüm, yol keser haraç alırım, soygunculuk ve bozgunculuk yaparım der ve bunları yaparsa.
Sonrada demokrasi çığırtkanlığı yaparak ben öldüreyim ama siz beni yinede affedin derse.
Biliyor musunuz kıymetli okurlar, adama; "ne tür haklar istiyorsun" diye sormazlar bile. Hele birde bunları yıllarca o ülkede, kan akıtmış, binlerce masumun hayatına mal olmuş biri söylerse seyreyleyin gümbürtüyü.
O vakit ne demokrasi kalır, ne insan hakkı kalır silindir gibi ezip geçerler herkesi. Tarih bunun örnekleriyle doludur, hem de öyle kendi yaşadıkları vatanlarını bölmek için uğraşan terör örgütlerine karşı değil, Avrupalı tarafından işgal edilmiş vatanlarını kurtarmak için mücadele edenlere karşı.
Şimdi size İngilizlerden ve 700 bin'den fazla siyah Aborjin'den, Almanlarla Namibya'da karşılaşan 120 bin merhum Herrero ve Nama yerlisinden, yine 1933 ve 45 arasında Alman hümanizminden(!) nasibini alan 21 milyon Yahudi ve diğer etnik azınlıklardan bahsetmeyeceğim.
Azıcık beyni olan açar okur ve görür ki bu liste yüzlerce yıldan bu, yana, en son Felluce olmak üzere artarak bu güne ulaşmıştır.
Üstelik onlar kimlik sorunu veya etnik ayrılık peşinde de değildiler yabancı bir ülke tarafından işgal edilmiş olan vatan topraklarının, gasp edilmiş hürriyetlerinin yani şeref ve namuslarının peşinde idiler. Bazıları bu yüzden öldürüldü, bazıları böyle bir mücadelenin içine girme ihtimallerinden dolayı öldürüldü, bazıları ise yıllarca birlikte yaşadıkları komşuları tarafından sırf başka bir ırka ve inanca mensup oldukları için katledildiler.
Bu olaylar yaşanırken, yani kendi soydaşları katledilirken Yahudilerden veya Aborjinlerden, Nama yerlilerinden hiç kimse düşmanla işbirliği yapmadı mı? Onlara yardım ve yataklık etmedi mi sanıyorsunuz?
Elbette onların da içlerinde bir sürü hainleri vardı ama tarih bugün onların hiç birisinden bahsetmemektedir. Bizim içimizde ki hainler de bilsinler ki tarih onlardan da bahsetmeyecektir.
Bu kadar uzak ve uç örnekler vermemin sebebi hala konuyla ilgili bir şey anlayamamış kuş beyinliler ve kuş beyinli oldukları halde aksi şekilde davrananların varlığıdır.
Kimliksizler, kendilerine efendilerinin biçtikleri donlara bürünür de öyle arzı endam ederler.
Kimliksiz olmak zahmetsizdir çünkü size biçilen kimlikten sıkılırsanız onu çıkarıp başkasının biçtiğine sarılabilirsiniz.
Kimliksiz olmak kolaydır çünkü sahip çıkmanız gereken bir tarih mirası yoktur, onun yerine vaat edilenler vardır.
Şimdi tüm kimliksizler bilsinler ki biz binlerce yıldır kimliğimizle var olduk, bu bize dedelerimizden kalmıştır.
Ne kimsenin biçtiği dona bürünürüz, ne de kimsenin uydusu ve uyruğu oluruz. Biz Türk'üz. Bizim kimliğimiz yaftayla boynumuza asılmamıştır, sizi de var eden yaşlı tarihe, mızrak ve süngü ile kazınmıştır.
Kimliğinden şüphesi olanlar gidip istedikleri, toplumbilimciye, insanbilimciye yahut her kime isterlerse, kendilerine bir kimlik siparişinde bulunabilirler. O kimlikle yaşayabilir veya isterlerse sonra değiştirebilirler.
Ama benim tarihimi, Mete'nin sancağını silerek, Atatürk'ü unutturarak veya sembolleri değiştirerek yok edemezsiniz.
Ben onlardan önce de vardım, sizlerden ve sizden sonraki diğer uygarlıklardan sonra da var olacağım.
Ta ki aşağıda yer yırtılıp, yukarıda gök delininceye dek.
"VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN" ( Gazi Oktay YILDIRIM )
|
|
Editör :
TORLAKON
|
|
2840 Kişi
Tarafından Okundu. |
|
|
|
|
|
Kayıtlı Yorum Bulunmuyor. |
|
Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|