ÇEÇELİ KARA MURAT
Minkarip-Mıngırap
köyü bugünkü ismiyle Çamyuva köyünde yapılan muharebeyi kaybeden Yunan
kuvvetleri panik halinde Gediz civarındaki kuvvetlerle birleşmeyi amaçlamaktadır.
Ama yollarını kaybetmişlerdir. Mıngırap ve Aşağı Karacahisar köylerini ateşe
verirler. O sırada çobanlık yapmakta olan Çeçe köylü (bugünkü adı Çamsu) Kara
Murat ismindeki yiğidi esir alarak rehberlik yapmasını isterler. O da canı
pahasına Gediz’e giden yol istikametini değil de Türk kuvvetlerinin yoğun
olduğu istikameti göstererek Yunan orduları başkomutanı General Trikopis ve
içinde bulunduğu büyük bir birliğin silah bırakarak teslim olacağı sonu
hazırlayıp lâyıklarını buldurur. Lâyıklarını bulmadan önce de kendilerini oyuna
getirdiğini fark ettikleri anda kasatura darbeleriyle vahşîce katletmişlerdir
Çeçeli Kara Murat’ı… O, bu uğurda fedakârca can veren nice Murat, Mahmut ve
Mehmet’lerden sadece bir tanesidir…
O günlerin
manzarasını tekrar tekrar gözler önüne serelim ki hazır vatan, hazır devlet,
hazır bayrak ve hazır hürriyet bulan sonraki nesiller bunların yokluğunun ne
demek olduğunu iyice kavrasın, değerlerini iyi bilsin, korusun ve geliştirsin…
Çece Köylü
Kara Murat Öyküsünün Bir Başka Anlatımı:
Fikret
KARAKOYUNLU (Uşak Kaymakamlarından)
Hey efeler diyarı Uşak hey!.. Ben şimdi senin ebedîleşmiş kahramanlık
destanlarından ancak mütevazı bir yaprağı çeviriyorum. Gözlerimin önünde,
arslan yelesi gibi omuzlarını okşayan güzel çıkmaları, güneşten kavrulmuş mor
cepkeni, yeryüzünün en asil gururunu taşıyan eğilmez başıyla Kara Murat
canlanıyor... Onun bu yakışıklı efe kıyafetinde, eşsiz efe şahsiyetinde yurdun
milyonlarca Kara Muratlarını, Mehmetlerini mihraklanmış görüyorum.
Bütün bu adlı ve adsız ülke kahramanları şimdi Dumlupınar’da granitleşmiş güneş
gözleriyle ebediyete bakan Meçhul Asker abidesinin alnında ve göğsünde yaşıyor.
Abideler, Heykeller olmasa da dünya tarihi yeryüzünün en bahadır ve muhteşem
kahramanı olarak daima bizim Mehmetçik’i selamlayacaktır:
Askerden henüz tebdil havalı dönmüş bir delikanlı tasavvur ediniz. Bu sırada
Türk milleti mukadderatının en karanlık ve uğursuz günlerini yaşamaktadır...
Kara Murat Uşak-Gediz arasındaki Kusra yamaçlarına yaslanmış, derin bir ıstırap
içinde düşünürken bir aralık gözleri çok uzaklarda askeri yürüyüş koluna
takılıp kalıyor... Tertemiz yüreği bunların düşman askeri kuvvetlerine mensup
olabileceğine ihtimal vermek istemiyor. İçinde hiç sinmeyen bir ümit meşalesi
var sanki... Kol yaklaştıkça Kara Murat’ın sinirleri geriliyor ve nihayet acı
hakikatle karşı karşıya gelmiştir... Kara Murat’ı çağırıp, yolu soruyorlar...
- Bizi en kısa yoldan Uşak-Afyon demiryoluna götüreceksin.
Kara Murat yorgun ve hasta ciğerleriyle soluyor. Karşısındaki acı hakikate
rağmen içindeki meşale hala sönmemiştir... Titrek ve heyecanlı bir sesle adeta
homurdanır gibi şu azimli ve kararlı cevabı veriyor:
- Peki, gidelim...
Bir saat sonra bu askeri kıta Kusra deresinin en sarp, en çıkılmaz ve müdafaaya
elverişsiz yerinde bulunuyor...
Bu sarp ve çıkılmaz dereye niçin ve hangi maksatla sokulduğunu anlayan
kumandanın vahşi bir tavırla bağırdığını işitiyorlar:
- Hain, alçak”..
Yine azimli bir cevap, ıstırap dolu ağır bir ses, dünyanın en feragatli ve asil
sesi... Kara Murat’ın sesi duyuluyor:
- Namert gavur... İstediğini yap... Bir Kara Murat’la bu millet ölmez... Ben
vazifemi yaptım...
Kara Murat’ın hasta ciğerleri, süngülerin namert ucuyla deliniyor... Türk
Milleti, istiklal ve şerefi uğruna, kahraman evlatlarından birisini daha
bağrına gömüyor... Kara Murat’ın göğsüne Türk Bayrağı gibi yayılan temiz
cevherini ve vatan olmak vasfını[2] verirken; tepeleri ele geçirmiş olan Türk
kumandanı Kusra deresine sıkışmış olan düşmandan “Teslim” işareti alıyor...
Fedai bir Türk çocuğu düşmanı hayatı bahasına ve neticesini bilerek Kusra
deresinin çıkılmaz bir yerinde pusuya düşürürken, uzaktan hadiseyi seyreden
Hafız adlı diğer bir kahraman da bu haberi Uşak’ın Mıngırap köyünden Halil
vasıtasıyla en yakın Türk birliğine ulaştırmıştır.
Pek az bir zaman sonra müjdeler biri birini kovalıyor. Bedbaht düşman
kumandanı, civanmert hasmının önünde alnını toprağa değdirerek, kılıcını,
kürenin en büyük askerine, Mustafa Kemal’e teslim ediyor...
Türk milletinin kahraman evlatları makûs giden talihlerini bir kere daha
yeniyorlar...
Biz bu toprakları, Kara Muratların, Halillerin, Mehmetlerin ölçüye ve akla
sığmayan fedakarlıklarına borçluyuz, istiklalimizi onların kanı ve kemikleri
üzerinde kurduk. Kara Muratların, Mehmetlerin büyük hatırası önünde takdis ve
tazimle eğilerek, yürekten şu hakikati tekrar ediyorum:
Ne Mutlu Türk’üm Diyene!...
Büyük Taarruzla düşmanın
büyük bölümünün imha edilmesinde, Murat Dağının sanki bir YENGEÇ gibi
kıskaçlarıyla kuşatıp geçit vermemesinin ne büyük etkisi olduğunu bu haritadaki
görüntüden apaçık anlamak mümkün, sanki; MURAT DAĞININ GAZABI... Teşekkürler
olsun sana KUTLU DAĞ :-))