*** Turkish Strongest Man YunusHan ***
Yollardaki ufak tefek araçların
veya motosikletlerin üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmesi sıkça rastlanan
bir haksızlık örneğidir. Böyle araçları da genellikle öğrenciler ve bayanlar
kullanmaktadır. Kendilerini daha öncelikli sayan araçlarca kaldırımlara veya
banketlere doğru sıkıştırılırlar. Bu da birçok kaza, kavga veya ölüme sebebiyet
vermektedir.
İşte böyle ufak tefek bir aracın
içinde üç şeritli yolda ilerlemekteydik. O an için etrafımız boştu ve ilerideki
kavşakta sola döneceğimiz için en sol şeritteydik. Bir anda sağdaki tâli yoldan
fırlayan bir araç langırt diye (tam anlamıyla yırtık şalvardan fırlar gibi)
önümüze atladı. Geçenlerde buna benzer bir kontrolsüz fırlamaya çarparak 59
yaşında feci şekilde hayata veda eden yılların motosiklet ustası ‘Tek Teker
Arif’ olarak bilinen Arif Razgatlıoğlu da bu durumun acıklı ve ibretlik bir
biçimde açıklayıcı örneklerindendi…
Bizim şoförün refleks ve usta
manevrasıyla çarpmaktan kıl payı kurtarmış ve her zaman olduğu gibi korna
uyarısıyla birlikte yan yana konuma gelip “N’apıyorsun yav!” teatisine
girmiştik. Karşı taraf ise hakaretâmiz tavırlarla haklılığını savunuyor ve
küfürlerini de peş peşe sıralıyordu. Nihayetinde “Çek ulan sağa!” diyerek
önümüze kırıp durdu ve biz de on metre kadar arkasında durduk… Evet, her zaman
olduğu gibi araçtan fırlayan maganda şoför hışımla kavgaya geliyor, yardımcısı
da ardından, bizimkini fenâ benzetecekler… Ben de ihtiyaç halinde oyuna dahil
olma düşüncesiyle oturduğum yerden hiç kımıldamadan tiyatro izliyorum. Bizim
şoför de her zaman olduğu gibi sakince araçtan inmekte… Fakat o da ne! Ortada
bir yanlışlık olduğunu fark eden saldırgan maganda langırt diye orta yerde
frenledi ve geri vitese takıp arabadan bir şeyler (levye, bıçak, beyzbol sopası
vs) alma düşüncesiyle ikilemler yaşarken araçtaki bana doğru dikkatlice bakma
gereği duydu. Durumun sandığından da vahim olduğunu kavrayınca da bir anda
yelkenleri indirdi. Ortada ciddî bir yanlışlık vardı çünkü böyle ufak tefek bir
araçtan bir bayan veya ufak tefek bir adam çıkması gerekirken YunusHan
çıkıyordu. Yâni, Türkiye’nin strongest man’i…
130 Kiloda ve 1.90 boyunda olan
bizim şoför bir ton bacak basısı (leg press) gücüne sahipti. Hormonsuz,
dopingsiz ve desteksiz olarak bunu başarabiliyordu. İstenirse daha fazlasının da
üstesinden gelebilirdi. Atalarından aldığı genetik mirasın üstüne eklediği
azimli ve disiplinli çalışmalarla doğal olarak bu seviyeye gelmişti. Geniş
omuzlu mezomorf çatı, mitokondri ve testosteron fazlalığı, patlayıcı idmanlarla
hızlı bir şekilde artmış ve böyle gelişmeyi sağlamıştı. Çeşitli kimyasal ve
steroidlerle börtletilmiş kas ve damar kütlelerinin ürettiği enerjiler
beklenenin aksine düşük kalırken, onun bedeni, yüksek sayıdaki ve iyi
arındırılmış mitokondriler sayesinde 180 Kg’nin üzerindeki kas kütlelerinin
enerjisini üretebiliyordu. Beden ve savunma eğitimi ondan sorulurdu.
Dolayısıyla; şekildeki gibi bir magandanın boynunun kırılması, sıkı bir
konserve kapağını açmaktan çok daha kolay olurdu… Benim durumumu da zaten az
buçuk tahmin ediyorsunuzdur; kırk yıldır kemik kırma dersleri vermeyi
sürdürdüğüme göre az buçuk çatırdatabiliyor olmalıydımJ…
Cephedeki bu savaş şartlarına
rağmen maganda cephesinde pes etme gibi bir durum kesinlikle söz konusu
değildi; ben haklıyım diyor, özür filan dilemeye de hiç yanaşmıyordu. Bizim
şoför ise dayak yanlısı filan zâten değildi çünkü aldığı sportif ve felsefî
eğitim kavga etmeyi kesinlikle yasaklıyordu. Sâdece bir ders olması derdindeydi
ve “Ya adam gibi özür dile ya da biraz önce sıraladığın küfürleri tekrarla!”
diye üsteliyordu… Konu uzadıkça sıkılmaya başlayan magandanın yardımcısı sazı
eline alıyor ve “Bakmayın siz onun kusuruna, bunun kafada biraz var, deli bu
deli!” diyerek koluna girip götürüyordu. “Çıkartsın ehliyetini de; böyle bir
deliye hangi mercî tarafından verilmiş bir görüp öğrenelim” deme yetkimiz
olmadığı için de gidişâta seyirci kalıyorduk. İşte o ve onun gibiler şimdi
aramızda dolaşmaya devam ediyorlar…
Sonuçta özür dilemek de yok,
küfürleri tekrar etmek de… İnattan başka bir şey yok. Tam da falakalık bir
vaka! Tüm bu olanlardan bir ders almış veya kulağına küpe olmuş mudur bilinmez
fakat yine de kulağına bir işaret mi bıraksaydık diye düşünmeden edemiyor
insan. Onu görünce tanırdınız en azından… Ah ulan kânunlar ah!. Hani hep denilir
durulur ya “namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça” diye… Kânunların
da namuslulara biraz cesaret desteği ve koruması vermesi gerekmiyor mu
kardeşim! Hadi bizimkisi sıradışı bir durum olması dolayısıyla sinirlerimizi
biraz gerse de kaportamıza herhangi bir hasar almadan atlattık. Peki sıradan
vatandaşlarımız olsaydı bizim durumumuzda…
ESEN KALSIN
KAVİM KARDAŞ…