*** Düşmanın Silahı ***
“En kötü gurbet, bilimden uzak
kalmaktır. Bilim ipini en önde göğüsleyenler, geride kalanların efendisi
olurlar. Tabi o bilmin sağladığı silaha da sahip olmak şartıyla.”(Torlakon)
Milattan sonraki ilk bin yılın en önemli olayı
son peygamberin gelmiş olmasıdır.
İkinci bin yılda dünyayı titreten üç önemli
olay; Moğol akınları, barut ve nükleer gücün icat edilmesi.
İçinde bulunduğumuz üçüncü bin yıldaki en
önemli gidişat ise, izlemekte zorlandığımız ve belki de insanlığın sonunu
getirecek olan elektronik gelişimler…
Asya’nın neredeyse tamamı, Avrupa’nın da
yarısında tozu dumana katan Moğol süvarileri ortalığı kırıp geçirmektedir. Bu
istilalardan Anadolu’muz da bir hayli hasar görmüştür. Zamanın en savaşçı
toplumuna önderlik eden askerî dehalar: Cengiz, Ögeday, Kubilay, Timur… Bugün
olduğu gibi o zamanlarda da dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin bile tamamen
işgal edilmiştir(1276). Analarından emdiği süt burunlarından gelen ve
adamakıllı bunalan Çinlilerin imdadına barutu keşfetmeleri yetişir. Bu yeni
duruma göre yetişmemiş olan Moğol savaşçılar geri çekilmek zorunda kalırlar…
Günümüzde ise toplam nüfusları 20 milyonu bulmayan Moğolların büyük bölümü (Ata
yurdumuz Doğu Türkistan gibi) Çin sömürgesi olan İç Moğolistan’da, 3 milyonu
bulmayan özgür kısmı da Dış Moğolistan’dadır. Çin 1,5 milyara varan nüfusuyla nükleer
güce sahip küresel 5 süper hayduttan biri olmuşken, Moğollar büyük kısmı çöl
olan steplerde beygir çobanlığı yaparak yaşamaya çalışmaktadırlar…
“Yediği dayağın tekniğini iyi kavrayan
dayak yemiş sayılmaz; teknolojinin bedelini öyle ödemiştir.”(Torlakon)
Moğollara yapışan bu barut bilgisi Avrupa
akınlarıyla batıya ulaşır. Moğol barutuyla tutuşan kirli kafalarındaki
beyinleri ışıldayan Avrupalılar bunu hemen günlük kullanıma alıp top-tüfenk
yapmaya başlarlar. Savaş meydanlarının sesi ve yöntemlerinin seyri değişir…
Hristiyan Avrupalı bunu Müslüman Endülüs’ün kökünü kazımakta etkin olarak
kullanır. İslam kültüründen eser bırakmamak için yakar yıkar, erkekleri ayırıp
hunharca katleder, kadınları ise aralarında paylaşır, seçili kadınlardan bin
kadarını da papaya ikram ederler… Kısacası; Bosna’da sergilenen Hristiyan vahşetinin
öncüsü 500 yıl önce İspanya’da ortaya konmuştur. Düşmanın silahıyla
silahlanamadıysanız sonunuz budur!…
“Kurşununu düşmana eriştiremeyenler
kendilerini kurşuna çevirmek zorunda kalırlar.”(Torlakon)
Barutun Osmanlıda kullanımı Yeniçeri
Ocağının kurulmasıyla(1362) başlar. Osmanlıyı “Barut İmparatorluğu”na
dönüştüren başarılı Padişah I.Murad Hüdavendigar’dır. Çıktığı 40 seferin
tümünden de galip gelerek 95.000 Km²’lik toprağı 500.000 Km²’ye çıkartır… Topun ilk kullanımı 1364’te Akşehir
önlerinde, Türklerce İstanbul’un ilk kuşatılmasında(1369), I.Kosova
Savaşında(1389). İlk tüfengin de bu savaşta ganimet olarak ele geçirildiği
söyleniyor. Fakat ne yazık ki, savaşın sonunda ölüler arasına gizlenmiş bir
sırplının aniden hançerlemesi şehadetine neden oluyor Murad Hüdavendigar’ın(28
Haziran 1389, Ruhu şad olsun)…
Askerî
telkin: Zaferi kazandığında atacak kurşunun kalmamışsa henüz kazanmış
sayılmazsın!
Bu aradaki en büyük talihsizlik ise 28
Temmuz 1402’deki Ankara Savaşıdır. Zamanın öngörülü kişileri çok karşı çıkarlar
bu savaşa. Sonuçlarının çok kötü olacağını belirtip engellemeye çalışırlar
fakat dinletemezler… (Devlet yönetiminde duygusallığa yer yoktur. Çokça
sevdiğimiz rahmetli Ebulfeyz Elçibey de “Kardeş kanı akmasın” diye 22 çapulcunun
darbe girişimi karşısında yönetimden çekilmişti.)… Sonuç olarak anlaşma yoluna
gidilemeyip de Türk ve Moğol iki akraba topluluğun savaşması; kaybedilen gücün
yanında İstanbul’un fethini de 50 yıl geciktirmiştir. Böyle olmasaydı belki de
Endülüs’ten kalan Benî Ahmer Devleti’nin imdadına yetişilebilir; zamanla iki
taraflı kıskaca alınan Viyana kapısı veya Vatikan bacası(!) fazla direnemezdi…
“İlmi Çin’de de olsa arayınız. Çünkü ilim
öğrenmek her Müslümana farzdır.” Buyurulduğu zamanlarda “Çin” demek; dünyanın
öbür ucu demektir. Çünkü henüz Amerika filan keşfedilmemiştir. Daha 880 yıl
filan vardır. O zamanlar özellikle “ipek” denilince Çin akla gelir… Konuya
buradan bakılınca; barut dolaylı yollardan değil de keşfedildiği ocaktan(Çin’den)
alınmış olsaydı:
*İslâm coğrafyasının sınırları ve Müslüman nüfusu böyle
yetersiz kalmayacaktı, ilkel ve sefil sahneler olmayacaktı, zulüm ve vahşetler
yaşanmayacaktı.
*Amerika’yı keşfedenler Müslümanlar olsaydı;
Amerikan devletleri milyonlarca zencinin teri, on milyonlarca Kızılderili
soydaşımızın ve bir o kadar da bizonun kanları üzerine kurulmayacaktı.
*Bizlere, insan ve doğa dostu Oturan Boğa ve Gamlı
Baykuş emmilerimizi “kafa derisi yüzen ve katledilmesi gereken vahşiler” diye,
onları vahşice ve keyifle katleden Yüzbaşı Tommiks’i de “süper kahraman” olarak
tanıtamayacaklardı.
*Çocuklarımız, emperyalist düzenbazlara değil de
emperyalizme karşı koymada önder olmuş Başbuğumuz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e
hayran olarak büyüyecekti.
*İslam coğrafyasında(Bosna, Karabağ, Çeçenistan, Irak,
Afganistan, Libya, Suriye …) bir türlü dinmeyen kan ve gözyaşları hiç
akmayacaktı.
*Kutsal topraklarda İngiliz oyunları sergilenemeyecek,
gariban Memiş dedem ve Mahmut emmim Yemen çöllerinde telef olmayacaktı…
…
Aah ah!... Ömrümde hiç kullanmadığım sigara
ve alkolden nefret ederim fakat bu konuda ATATÜRK’ümüze kızmıyor, üzülüyorum.
Kızmıyorum, çünkü onun savaş meydanlarında yıllarca yaşadığı travmaları ben
yaşamadım; yaşasaydım herhangi bir zıkkımı içip içmeyeceğimden de emin olamam…
Üzülüyorum, çünkü kendini o illetlerden sakınabilseydi belki on yıl daha yaşar,
devletimiz de süper güç olurdu… Ondan sonra gelen çapsız, öngörüsüz ve ödlekler
yüzünden ABD’ye müstemleke yapıldık, nice emek ve canlar pahasına kazandığımız
bağımsızlığımızı kendi ellerimizle iade ettik… Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ ve benzeri
yurtseverlerimizin ülkemizi şaha kaldıracak gayretlerini boşa çıkarttık… Süt
tozu, kola ve hamburgerle uyuşturulup iğdiş edildik… Kardeşlerimiz Karabağ’da Ermenilerce
hunharca katledilirken “Sınırda bir tatbikat yapalım da birkaç mermiyi de
ermenistana düşürelim” diyen Özal’ı öldürmeye çalıştık; “Aman bi tatsızlık
çıkmasın” diyen Demirel’in ise heykelini diktik…
En başından beri yanlış yaptığımız Suriye
konusunda adamakıllı çuvalladık ve bu aralar müttefiklerimizin şu mübarek
günlerin yüzü suyu hürmetine birbirlerine düşmeleri için yaptığımız dualara
umut bağladık… Çünkü zamanı silip de yeniden kaydetmek, “Kardeşim Esat”lara
geri dönmek, harap olan Haleb’i eski haline döndürmek, binbir emekle
yetiştirdiğimiz yüzlerce şehit ve gazi babayiğitlerimize sağlıklarını geri
vermek mümkün değil…
“Büyükler sandığınız kadar
büyük değildir. Gerçek büyükler ya gözden ıraktadırlar ya da toprak altında.”(Torlakon)
İlim denilince kimilerinin aklına da sadece
dinsel konular geliyor. Yellenirken okunacak duaların peşine düşüyorlar.
Rahmetli rektörümüz İslam Tarihi Profesörü Neşet Çağatay bir radyo sohbeti
sırasında şöyle dellenmişti:
“Adam soruyor
‘Hocam, helaya girmiştim ezan okunmaya başladı n’apayım?’ Topla donunu çık
dışarı yobaz herif!.”
Halbuki akıl
ifrat ve tefrit aralığındaki vasatı(orta yolu) öğütler.
“Yellenirken nasıl dua
edeceğini araştıranlar, çıkan gazı nasıl değerlendireceğini araştıranların
hizmetçisi olurlar.”(Torlakon)
Sonuç olarak, ilmin peşine düşmeyi bırakan
ve düşmanın silahıyla da silahlanmayanlar maskara olmaktan kurtulamazlar.
Düşmanın silahı nükleer ise aynısından sizde de olacak. Aksi takdirde; Rıza Pehlevi,
Ziya Ül Hak(*), Kaddafi, Saddam gibi nice “Dünya
5’ten büyüktür” diyenlerin sonuna benzetirler. Ha bir de Kuzey Kore’nin Kim
Jong’u var “Dünya 5’ten büyüktür” diye küresel haydut ABD’ye kafa tutan. Fakat
onun ülkesine yapamıyorlar Irak’ta yaptıklarını. Çünkü Nükleer Gücü var. Peki ABD’nin
bir şey yapamadığı Kim’e biz ne yapıyoruz; ABD’ye doğru füze denemesi yapıyor
diye şiddetle kınıyoruz…
“Aptallık sadece ölümle
doyurulabilen bir açlık çeşididir. Tarih mezarlığı yanlış ata oynayan
bahisçilerle doludur; kraldan fazla kralcı olanın ölümü kralın elinden olur.”(Torlakon)
(*)Ziya Ül Hak kardeş ülkemiz Pakistan’ın
devlet başkanıydı. Kâfir 5’liye direnişinin bedelini hayatıyla ödemiş olsa da Müslüman
ülkesini nükleer güç yapmayı başarmıştır.(Bizden hiç mi uyanık çıkmamıştır bu
kardeş ülkemizden gerektiği kadar nükleer silahı alıp da bir yerlere
konuşlandıran? Yeni yeni geliştirdiğimiz etkili silahlarımızın çoğu prototip
aşamasında olup henüz seri üretimde değil. BOP süreci işleyip dururken elimizi
çabuk tutmazsak maazallah Suriye’ye benzetecekler!…)
Kaynak: TORLAKON