İHANET MAAŞA BAĞLANDI GARDAAAŞ!...
“Arkadan giden koyunlar, önden gidenlere nereye götürüldüklerini soramazlar. Sorabilselerdi koyun olmazlardı.”(Torlakon öğretisi)
Öyle bir acayip güne kaldık ki;
Akıllar tutuldu, bağlandı gardaaaş!...
Tam yirmiüç yıldır haykırdık durduk:
Şehitler ölmez, vatan bölünmez!...
Mehmetçiğin kanı yerde kalmayacak! diye.
Ogün bugündür binlerce Mehmet’i daha verdik kara toprağa.
Köz düşmeye devam etti binlerce ocağa.
Ağıtlar yaktı yanık yürekli analar, bacılar, kardaşlar…
Onbinlerce yürek dağlandı gardaaaş!...
* * *
Türk kelimesinden rahatsız olanların eline kaldık.
Terörist, çete diye içeri tıktık yurtseverleri.
Azılı katil ve hainleri dışarı saldık.
Sen yirmi yıl önce şehid oldun, görevini yaptın kurtuldun.
Geride kalan dava ehillerine bir haller oldu.
Katmerlenen ihanete seyirci herkes.
Sanki milletin iradesine pranga vuruldu.
Hesap soracak merci ortada yok. İhanet ihanet üstüne.
Albayrağa sarılı Mehmedin çevresinde feryat feryat üstüne
Bir yandan kara toprağa taşıyıp dururken şehidleri,
Büyük milletin meclisine taşıdık hainleri.
İhanet maaşa bağlandı gardaaaş!...
* * *
Biz bizi kaybettik.
Biz özü kaybettik.
Biz sizi kaybettik.
Biz sözü kaybettik.
“Kendi aklına hakim olamayanlar,
Başkalarının aklına mahkum olurlar.”(Torlakon öğretisi)
Biz Türk’ün aklını da hakkını de reddettik.
Seyirci kalmaya devam ettik olayları.
Bir deli ben kaldığımı sandım bu alemde.
Haykırmaya devam ettim inatla;
Türkiye’de üç Türk var: ben, emmimin oğlu ve ninemin eniştesi diye.
İsyan edip durdum;
Bu millet öz yurdunda niçin garip diye.
Türk yoksul, Türk sahipsiz, Türk aş ve işe muhtaç.
Hainin göbeği yağlandı gardaaaş!...
* * *
Ülkeyi yöneten çobanların aklına inandık.
Yetkililer sorumluluklarını yerine getirir sandık.
Kimileri; “Biz Atatürk’ün kurduğu partiyiz.
Atatürkçülük ve cumhuriyet bizden sorulur.” dedi.
“Rakı ve şarap içeri, başörtüsü meclisten dışarı” kavgası verdi.
Halkın inancını horlayıp tepesine binerek “halkçılık” davası sürdü.
Yarın vatana ihanetten ipe çekilirken de şöyle diyecekler herhalde:
“Gözümüzü başörtüsü bürüdü. Ülkede olup biteni göremedik.”
Kimisi dini, kimi de milli davayı kendi tekelinde gördü.
Bu vatanın ekmeğini yiyen kimileri, milletin bekasını birilerine(?) havale etti.
Gözünü sevdiğimin memleketinde sanki hiç adam kalmamış gibi,
Aynı lobinin fosilleri hep öne çıkarıldı, reklam edildi durdu.
Bu milletten önder çıkamayacağı pompalandı hep, halk buna inandırıldı.
Parti liderliğine soyunan kimileri de kimlerin oyuncağı olduklarını akıl edemez oldu.
Güvenilen dağlara kar değil, dinozor enkazları yağdı…
“Bahçeli gidinceye kadar kendi partime oy vermeyeceğim” diyen yurtseverler,
çaresizlikten kerhen oy verdiler.
Ötekisi bunu iltifat sandı;
“Millet bu seçimde bize muhalefet görevini uygun gördü.” dedi.
Sekiz yıl önceki büyük depremin faturası, müteahhit Veli Göçer’e kesilmişti.
Nasıl O soyadının azizliğine uğrayıp göçertildiyse,
Adının “Devlet” olması kıyağından sebeplenen berikisi de,
“Lider” diye dayatılmaya devam edildi.
Dava ocağına incir ağacı dikmeden de gitmeyecek bu gidişle…
Büyük milletin meclisinin duvarları sarsılıyor ızdıraptan.
Ülkenin bu hallere düşmesinin baş sorumluları da züğürt tesellisine sığınıyor:
“Soluklar tutuldu. Meclise girmeyi başaran bölücü uzantıları yemin sorunu çıkarmazlarsa kurtulduk.”
“Meclise giren kravatlı ve fularlı demokrotik teröristler Türkçe yemin etti de kriz çıkmadı.”
(Maç muhabirinin: “Vay anasına sayın seyirciler! Golü yedik, tehlikeyi atlattık!” demesi gibi.)
“Demokrotik Terör Partililer MHP’lilerle tokalaşıp nezaket örneği sergilediler.”
“PKK’ya terör örgütü diyemeyiz.” deseler de ne gam;
“Elimizde silah yok.” dediler ya(!)
Nasıl olsa kimse sormuyor:
“Mehmetçiği ve polisimizi kalleşçe vuran, beşikteki bebeleri bile kurşunlayan,
kamu binalarını - okulları - hastaneleri – yol makinelerini – halk otobüslerini – ormanları ateşe veren,
yıllarca ekmeğini yiyip suyunu içtiği bu vatana ihanet eden örgüt SAĞLIK ÖRGÜTÜ mü?” diye.
Nasıl olsa kimse demiyor:
“Hem Türk soyadı taşıyorsun hem de Yahudi’ye yardım ve yatakçılık yapıp ülkeyi bölmeye çalışıyorsun. Ya insan ol, bu vatana ihanet ve nankörlük etme! Ya da derhal soyadını değiştir; Türk’ün adını kirletme!...” diye.
“Adında ‘Türk’ olanlar aman dikkat etsinler!
‘Asil millet adı’nı sakın kirletmesinler!!!...”(Torlakon öğretisi)
Hain dağda kan döküyor; hainlerin ağaları da mecliste kin güdüyor.
Şehid cenazelerini uğurlayan çaresizlerin ellerinden yumruk sıkmaktan,
Dillerinden de “Kahrolsun pekaka!” demekten başkası gelmiyor.
Verilen şehidlerin arkası kesilmiyor.
Ocaklara köz düşmeye, anaların yürekleri dağlanmaya devam ediyor.
Tüm bunlara karşın en kahredici olanı da,
Haine dokunulmazlık sağlandı gardaaaş!...
* * *
Devletimizin teminatı ve milletimizin gözbebeği olan ordumuz da yıpratılmaya devam ediliyor.
Ordumuza en büyük darbeyi vuranlar ve güvenirliğini sarsanlar 28 Şubat cuntacıları oldu.
Bir piyesi bahane ederek tankları Türk halkının üzerine yürütenler,
“Eşinin başını aç da paşaya göster!” diyerek subayımızı tehdit edenler,
“Rakımı getirin bana!” diyerek, toplantıda meyvesuyu içen başbakana tepki gösterenler,
“Bu postmodern darbenin etkisi bin yıl sürecek!” diyenler,
“Türkiye İran olmayacak!” diyenler,
Siyonist lobinin “üstün hizmet ve cesaret” madalyasını boyunlarına takıp oturanlar,
Şimdi mutlu mudurlar acaba:
Türkiye İran’a benzemedi diye.
Türkiye İran gibi bağımsız olamadı diye.
Türkiye İran gibi küresel haydut ABD’ye karşı varlık gösteremiyor diye.
Türkiye İran gibi kendi uydusunu, füzesini, uçağını yapamıyor diye.
İran istediği gibi hainleri bombardımana tutarken, Türkiye ABD’den izin alamıyor diye.
İran hain ve sapıkları ibreti alem için vinçlerle toplu olarak otuz metre yüksekte ipe çekerken, Türkiye’nin, onbinlerce vatandaşının katilini ve elliiki çocuğa tecavüz etmiş sapıkları cezaevlerinde besiye çekmesinden hoşnut mudurlar?
Gerici Molla olarak nitelenenler Dünya’ya örnek bir duruş sergilerken,
Türkiye’yi biraz daha ABD’nin kucağına itmiş olmaktan mutlu mudurlar?
Neyi var neyi yoksa satılan ülkenin borçlarının üçe katlanmış olmasından memnun mudurlar?
Yaşanan süreç içinde ülkemizin bölünmenin eşiğine getirilmesinden huzurlu mudurlar?
Yoksa, hatalarından tövbe ettiler de biz mi duymadık?...
Ya da dükkanı kapayıp gittiler de biz mi anlamadık?...
Yüzlerce teröristi affedip salıveren halkçı(!) cumhurbaşkanımızı yirmisekiz özel eğitimli polis koruyacakmış; emekli olunca oturacağı villasında.
Gülperi ana ise yetim ve şehid Mustafa’sının mezarına gözyaşı dökmeye tek başına gitmeye devam edecek.
Oğlu; “Yarın geliyorum ellerini öpmeye anacığım. Kurufasülye yemeğini çok özledim, benim için pişirmeyi unutma.” dediği ve albayrağa sarılı gelen oğul hazırladığı yemeği yiyemediği için bir daha kurufasülye yemeyi kendine haram edecek.
Ne bayram bilecek ne seyran. Bir daha yüzü gülmeyecek…
Bütün bunlar olup dururken ülkeyi yöneten çobanların umursamazlıklarına kahredecek.
Dertlerini yüreğine gömecek. Duygularını gözyaşıyla ısladığı mezar taşıyla paylaşacak.
“Cumhurbaşkanının eşi türbanlı mı olmalı, türbansız mı olmalı?” derdinde olanların,
günün birinde vatana ihanetten ipe çekilmelerini görebilmek için dualar edecek mi bilmem amma, ben dua edeceğim.
İhaneti maaşa bağlayanlara lanet edecek mi bilmem amma, ben bildiğim bütün belaları okuyacağım…
* * *
Bir garip olduk be gardaş!
Bir yandan da üçer üçer geliyor şehidler;
Tunceli’den, Cizre’den, Mardin’den, Yüksekova’dan…
Toplum adamakıllı kanıksadı terör haberlerini;
Peşpeşe gelen oniki şehidi, aynı üç şehid haberi sanıyor.
Haberlerdeki farklılığı, ateşin düştüğü baba ocakları anlıyor.
Yürekler peşpeşe yanmaya devam ediyor.
Şehidin garip ve yoksul anacığı şöyle soruyor:
Bizim evlatlarımız dağda taşta, çamurda ayazda eşkıya peşinde koştururken,
İstanbul’un göbeğinde yüzlerce terörist yol kesip otobüsleri ateşe veriyor.
Bunların ağaları da meclise girmiş; “Bunlar terörist değil” diyor.
Peki bizim ciğerparelerimiz yavrularımız ne için ölüyor?...
Ne bir cevap veren var, ne de bu feryatları kulak veren.
Sahipsiz kaldık be gardaş!
Ne hak arayanımız var ortalıkta, ne de hesap soranımız.
Maaşa bağlanan ihanetin kökünü kazıyacak yeni bir Atatürk dört gözle bekleniyor.
Yalnız taş duvar olmaz elbette.
Belki de sıradaki Atatürk bekliyor; Yörük Ali’leri, Demirci Efe’leri, Fatma Seher'leri.
Güvenip sırtını yaslayacağı Topal Osman’ların ortaya çıkmasını…
Millet olarak bekliyoruz gardaaaş! Dört gözle bekliyoruz;
Mangal yürekli ve gözüpek Topal Osmanları.
İhaneti kalorifer kazanında yakacak yiğit Osmanları…
20 Ağustos 2007
TÜRK FİLOZOF TORLAKON