|
|
|
|
BEN GÖRDÜM DEDİ SİNEK (Sevil ATASOY) |
|
|
Tarih : 06.01.2015 - 16:18:58 |
|
Son yarım asırda, adli entomoloji alanındaki araştırmalar arttı, onlarca yıl boyunca, iğneyle kuyu kazarcasına, yaşadıkları bölgenin sinekleriyle böceklerini, yaz, kış, gündüz, gece, açıkta, kapalıda izleyen az sayıda uzman, cinayetlerin aydınlatılma |
|
|
BEN GÖRDÜM DEDİ
SİNEK (Sevil ATASOY)
40 kilo su, 12 kilo yağ, bir o kadar
protein, yarım kilo şeker ve onlarca minerali içeren ölü bir bedenden neyin
nasıl, ne zaman yararlanacağı bellidir ve hiç şaşmaz.
İşte adli entomoloji, uçanından sürünenine binlerce yaratığın hiç bozmadan
uyduğu bu düzeni bilenlerin, ölüleri konuşturabilme sanatıdır.
Gerçi biz, "Anan öle Cemil, baban öle Cemil. Yetim kalasın Cemil, benim
olasın Cemil" diyerek göbek atarız ama, çocuk şarkılarımızdaki şiddet ve
ölüm motifi, Avrupalılarınkine oranla çok daha azdır.
Örneğin, "Kim gördü öldüğünü? Ben, dedi sinek, küçük gözlerimle, ben
gördüm öldüğünü. Kefeni kim dikecek? Ben, dedi karınca, iğnemle ipliğimle,
benim kefeni dikecek" diye süregelen "Cock Robin'i kim öldürdü"
adlı İngiliz çocuk şarkısı, bir çocuk şarkısı olmak için pek serttir ama,
doğanın sunduğu paha biçilmez bir hediyenin, yani ölü bir bedenin, nasıl
paylaşıldığını anlatır.
Ölüm zamanı, bir cinayet soruşturmasını yürütenlerin ilk sorduğu ve mutlaka
yanıtlanmasını istedikleri birkaç sorudan biridir. Üstelik onlar, aylar ya da
günlerin değil, kimi zaman saatlerin, hatta dakikaların bile peşindedir ve
kolayca cevap verilebileceğini sanırlar.
Halbuki, ölümden sonra geçen süreyi bu doğrulukla belirlemek, bazı istisnalar
dışında neredeyse olanaksızdır. Hele ölümün üzerinden 3-5 günden daha uzun bir
süre geçtikten sonra, olay yerine keşfe gelen doktorun, filmlerde gösterildiği
biçimde, bir bakışta yanıtlayabileceği bir soru hiç değildir. Ölümü izleyen ilk
günlerde çok işe yarayan vücut sıcaklığında düşme (algor mortis), ölü morluğu
(livor mortis) ve ölü sertliği (rigor mortis) gibi değişiklikler giderek
kullanılamaz olur. Bundan sonra, kutuplardan okyanuslara, her ekosistemde
yaşamayı becerebilen eklembacaklıların (arthropoda) dilinden anlayanlara iş
düşer.
Bir adli entomoloğa öylesine umut bağlanır ki, sadece ölümden sonra geçen
süreyi değil, kişinin bir yerde öldürülüp başka bir yere atıldığını, ırzına
geçilip geçilmediğini, gece mi yoksa gündüz mü öldürüldüğünü, suda ne kadar
kaldığını, kafasının ne zaman kesildiğini, ölenin alkol ya da uyuşturucu
kullandığını söylemesi beklenir.
Hatta zanlının kolundaki, bacağındaki böcek ısırıklarından ya da otomobilinin
hava filtresine takılıp kalan sineklerden, belli bir coğrafi bölgeye gittiğini
kanıtlaması istenir. Bir bebek bezinin en son ne zaman değiştirildiğini, bir
yatalağın altının ne zaman temizlendiğini söyleyecek kişi yine odur. Bir
entomologdan beklenti, bunlarla da sınırlı kalmaz, besinlerdeki canlı
kalıntılarının gıda kodekslerine uygunluğu, evdeki karıncalarla
hamamböceklerinin nereden, ne zaman geldiği, ondan sorulur.
Kısacası, eklembacaklıların dilinden anlayanların birer sihirbaz olduğu
sanılır. Halbuki onlar, sadece bir tahmin yürütürler ve gerçeği aydınlatacak
başkaca bir yöntemin kalmadığı noktada, bu tahmin bile çok işe yarar. Adalete
hizmet eden on binlerce kimyacı, eczacı, biyoloğa karşın, her ülkedeki uzman
sayısının, iki elin parmaklarından az olduğu dikkate alınırsa, bir tahmin
yürütmenin bile ne denli zor olduğu ortadadır.
SİNEKLER TOPRAĞIN ALTINI KOKLAR
Leş sinekleri (necrophagous diptera), bir karış toprakla örtülü olsa bile,
ölünün kokusunu, dakikalar içinde ve kilometrelerce öteden fark edebilirler.
Büyük bir olasılıkla, bundan 5000 yıl önce Mezopotamya'da yaşayan ve 10 ayrı
sinek türünü tarif edebilen Ur kenti sakinleri, 3400 yıl önce bir mumyanın
ağzına tıkıştırılan papirüs üzerine "Kaygılanma, içindeki kurtçuklar sinek
olmayacak" diye yazabilen Mısırlılar, sineklerin bu olağanüstü becerisinin
farkındaydılar ama, eldeki kayıtlara göre Çinli Sung Tz'u, sineklerden
yararlanarak bir cinayeti aydınlatan ilk kişidir.
Sung Tz'u, bundan tam 762 yıl önce yazdığı Hsi Yuan Çi Lu (Hataları Yıkamak)
adlı kitabında, bir çeltik tarlasında bıçaklanarak öldürülen adamın öyküsünü
anlatır. Cesedin bulunuşunun ertesi günü, Sung Tz'u, köylülere ellerindeki
orakları yere bırakmalarını söyler. Sinekler oraklardan birine üşüşünce, Sung
Tz'u katilin kim olduğunu bulur (Ölenin küçük bir doku parçası, bıçağın
üzerinde kalmış olsa gerek). Yazarın anlattığına göre, köylü hem suçunu itiraf
eder, hem de öylesine şaşalar ki "kafasını yerlere vurur."
Ortaçağ boyunca, kurtçuklarla kadavraların ilişkisinden ya da erişkin
sineklerin cesetlere bıraktığı yumurtalardan bir sonuç çıkartan olmadığı gibi,
bu canlıların hemen orada, ölü bedenden yaratıldığı sanılırdı. 19. yüzyılın
başlarında, çürümeyle birlikte, sineklerin, böceklerin belli bir düzen
içerisinde hareket etmeye başladığı, belli zaman ve sırayla cesede geldikleri,
dişi sineklerin burun, göz, kulak gibi doğal boşluklarla, açık yaralara
yumurtalarını bıraktığı ilgi çekmeye başladı. Çok sayıda toplu mezar açılımına
katılan ünlü Fransız doktor Orfila, gözlemlerini pek ayrıntılı biçimde kaleme
almakla birlikte, bu canlıların cesetlere geliş sırası, ayrıca yumurtadan erginliğe
başkalaşımları ile ölüm zamanı arasındaki ilişkinin kurulması 1950'leri buldu.
ÖMRE BEDEL KÜÇÜK YANLIŞ
Böcekbilimciler, ölümden sonra geçen sürenin hesaplanmasında, geleneksel olarak
başlıca iki veri kullanmıştır. 1) Ceset üzerindeki larvaların yaşı ve 2) cesede
hangi böceğin, hangisinden önce geldiğinin bilgisi. Sözde kolay, uygulamada
olağanüstü zor işlerdir bunlar ve yapılacak en küçük bir yanlış, entomolojiye
fazlaca güvenen bir iddia makamını yanlış yönlendirebilir ve bu durum, zanlının
başına gelebilecek en büyük felakettir.
1959'da, 12 yaşındaki kız arkadaşının ırzına geçmek ve onu öldürmekten idama
mahkûm edilen, henüz 14 yaşındaki Kanadalı Steven Murray Truscott'un
aleyhindeki başlıca delil, kızın üzerindeki larvaların 9 Haziran günü saat 19.00
ile 19.45 arasında ortaya çıktığını, buna göre cinayetin aynı gün saat 17.00
ile 19.45 arasında işlendiğini öne süren entomolog Neal H. Haskell'in bilirkişi
raporuydu.
BÖCEK TÜRLERİNİN DNA PROFİLLERİ
İdam cezası önce müebbete çevrilen, yıllar sonra denetimli serbestliğine karar
verilen Truscott, şimdi 61 yaşında ve hálá masum olduğunu iddia ediyor. Büyük
bir olasılıkla, birkaç hafta içinde davası yeniden görülecek. Çünkü aynı
larvaları yarım asır sonra inceleyen başka entomologlar, larvaların yaşının,
dolayısıyla ölüm zamanının yanlış hesaplandığını ve cinayetin 9 değil de, 10
Haziran günü işlendiğini iddia ediyorlar. Eğer doğruysa, katilin Truscott
olması mümkün değil.
Entomologların başlıca yanılma nedeni, böceğin türünü doğru olarak belirleyememeleridir.
Bu yüzyılın yıldızı DNA, bu derde de derman oluyor. Henüz başlangıcında olmakla
birlikte, artık böcek türlerinin DNA profillerinin depolandığı veri tabanları
da var. Olay yeri inceleme uzmanlarının topladığı yumurta ve larvaların DNA'sı
elde edildikten sonra, profilleri bankadaki verilerle karşılaştırılacak,
böylelikle böceğin türü kesin olarak saptanacak.
Terkos suyu, Alman sineklerini nasıl zehirlere dirençli yaptı
Söz böcekten, sinekten açılınca, yıllar önce başımdan geçen komik bir olayı paylaşmak
isterim. Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu'nun Kimya Dairesi'ni yönettiğim ilk
yıllarda en önemli sorun, içorgan parçalarında zehir aramaktı. Otopsi sonrası
kavanozlar içinde tarafımıza gönderilen kalp, karaciğer, mide sıvısı ve akla
gelen daha pek çok örnekte bu amaçla kullanılabilecek hızlı, güvenilir ve ucuz
bir yöntem arıyordum.
Meslek yaşamımda bir sorunla karşılaştığımda, yeryüzünde konuyu en iyi bilen
kimse, bulup ona danışmışımdır. 1980'li yıllarda bu işin ustası, Almanya'nın
Erlangen Üniversitesi'nden Marika Geldmacher von Mallinckodt'tu ve soluğu onun
yanında almıştım.
Türkiye'ye dönerken el çantamın içerisinde gümrük yetkililerine hitaben bir
mektup ve ağzı pamukla kapalı erlenmeyer adını verdiğimiz iki cam kap vardı.
Mektupta "Bunlar laboratuvar koşullarında üretilmiş drosophila
melanogaster'dir ve hastalık taşımıyorlar" diye yazılıydı, kavanozlarda
da, altın değerinde yüzlerce sirke sineği. Bu sihirli sineklerden birkaçını,
kapalı bir kap içindeki iğne ucu kadar iç organ parçasının yanına
bırakıveriyordunuz, birkaç saat içinde ölürse, kişinin zehirlendiği
anlaşılıyordu. Sinekler çok duyarlıydı, yöntem çok basitti, hızlı ve ucuzdu.
Aradığımızı bulmuştuk, toksikoloji biriminde çalışan sevgili Ümit, Cabbar,
Murat, Sevgi, Erdoğan ve daha niceleri havalara uçuyorduk.
Mallinckodt'un bana öğrettiği gibi sineklere yem ve su veriyor, çoğaltıyor, bir
kaptan diğerine aktarıyor, büyük bir keyifle işimizi sürdürüyorduk. Bir süre
sonra sinekler ölmemeye başladı. Zehirlendiğinden kesinlikle emin olduğumuz
olgularda bile kıllarını kıpırdatmıyor, organları yiyip bitiriyor, yaşamlarını
sürdürüyorlardı. Fareleri tarım ilacıyla zehirledik, sinekleri iç organlarının
yanına bıraktık. Bana mısın demiyorlardı. İşin sırrını çok sonra çözebildik.
Alman sineklerine verdiğimiz Terkos suyu, birkaç kuşak sonra, onları zehirlere
karşı dirençli Türk sineği haline getirmişti. Sinek sevdamız böylece bitti, biz
de eski tas, eski hamam, uzun, pahalı ve zor yöntemlerle zehir aramaya geri
döndük.
BİR ELİNDE CIMBIZ BİR ELİNDE KURT
Son yarım asırda, adli entomoloji alanındaki araştırmalar arttı, onlarca yıl
boyunca, iğneyle kuyu kazarcasına, yaşadıkları bölgenin sinekleriyle
böceklerini, yaz, kış, gündüz, gece, açıkta, kapalıda izleyen az sayıda uzman,
cinayetlerin aydınlatılmasına katkıda bulundukça ve bu başarıları gazete
sütunlarına taşındığında, pek çok ülkede, bu arada Türkiye'de de mesleğe ilgi
duyanlar arttı. Buna rağmen, 2000'lere gelindiğinde, dünya genelinde "işi
bilen" ve uluslararası hakemli dergilerde araştırmaları yayınlananların
sayısı 30-40 kişiyi geçmiyordu.
2002'de kaybettiğimiz, İngiliz polisine 25 yıl boyunca destek veren, Cambridge
Üniversitesi'nden Türk asıllı entomolog Zakaria Erzinçlioğlu, TV dizisi CSI'da
entomolog kahraman Gil Grissom'un oynadığı bölümlerin danışmanı, Hawaii'den Lee
Goff, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde adli entomoloji laboratuvarını
kuran Osman Sert'in bir süre yanında çalıştığı, Illinois Üniversitesi'nden
Bernard Greenberg, ayrıca Ankara Üniversitesi'nden Nihal Açıkgöz ile Aysun
Balseven'in yanında kurs gördüğü, Lozan Polis teşkilatından Claude Wyss, bu
ünlülerden bazıları.
Komiser Ersin Karapazarlıoğlu'nun birlikte çalıştığı Indiana'dan Neal H.
Haskell'i de unutmamalı. O Haskell ki, işine o denli düşkündü, bundan 15 yıl
kadar önce, 9-10 yaşlarındaki oğlu Chrissy'nin, deneyleri evde sürdüren
babasına "Buzluktaki kediyi işe götür, sütün tadı bir garip oluyor"
dediğini hepimiz biliriz.
Tabii bir de, henüz 30'larının başındayken, bir elinde cımbız, diğer elinde
reçel kavanozuna tepeleme doldurduğu sarı ve turuncu renkteki kurtçuklarla
dünyanın değişik TV kanallarını dolaşmaya başlayan, kurtçuklarının yakın plan
çekimleri dergi kapaklarını süsleyen, Alman biyolog Mark Benecke var. Birkaç
kez karşılaşma fırsatını bulduğum Benecke, 1995-1997 arasında New York Adli
Tabipliği'nin laboratuvarında çalıştıktan sonra, ülkesine dönmüş ve Köln'de
dünyanın ilk özel adli entomoloji laboratuvarını açmıştı.
(Sevil ATASOY)
|
|
Editör :
TORLAKON
|
|
4825 Kişi
Tarafından Okundu. |
|
|
|
|
|
Kayıtlı Yorum Bulunmuyor. |
|
Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|