***Ben Dervişim Diyenler***
“Kimimiz dünyayı cennete çevirebilmek için yaşamayı unuttuk; kimimiz de cehennemi hak edebilmek için didindik durduk.”(Torlakon)
Bizim Sarı Saltuk’un maçını izlemek için gittiğimiz Ankara Ulus’taki AtaTürk Spor Salonu’ndan çıktıktan sonra en yakındaki durakta otobüs bekliyorduk.
Çevremizdeki manzara şöyleydi:
Yerlere rastgele atılmış sigara izmaritleri,
Kiminin suyu tam içilmeden sağa sola fırlatılmış pet şişeler,
Bitirilemeyip kuşlar yesin diye duvar üstüne konulmuş bir simit parçası,
Ve çevresine bakına bakına ötelerden bize doğru gelen hırpânî kılıklı bir adam…
Duvar üstündeki simidi gördü ve alıp yerken yürümeye, etrafına da bakınmaya devam etti.
O takır takır kurumuş simidin son lokmasını öğütmeye çalışırken fark etti; yerdeki pet şişelerden birinin dibinde iki parmak kadar su bulunduğunu.
Hemen alıp lıkırdatarak iteledi boğazından geçmekte zorlanan lokmayı.
Daha iki adım atmadan seçti yerdeki izmaritlerden en uzun görüneni ve götürdü dudağına.
Bizlerin ellerine de bakmıştı fakat görememişti tüten bir nesne.
Karşıdan yaklaşmakta olan vatandaşın elindeki tüteni işaretle rica etti hiç ses çıkartmadan.
İzmariti izmaritle tutuşturmanın teşekkürünü de vücut diliyle yaptı ve geriye dönerek devam etti yoluna.
Geldiği yere gidiyordu; dondurucu kış günlerinde gecelediği buz gibi bir duvar dibine…
Belliydi onun barkının ‘kaldırımlar’ olduğu,
Senedinin, tapusunun, algısının vergisinin olmadığı,
Sokak kedi ve köpekleriyle paylaştığı, ekmeğini bölüştüğü,
Bu duvar dibinden kovulursa, başka bir duvar dibinde postu serdiği…
Fakat bu görüntünün arkasında nasıl bir hayat öyküsünün olduğu belli değil, sırdı.
Her ne olursa olsun; o bu hayatı kabullenmiş ve huzuru bulmuştu.
Çünkü zıttı olsaydı, ya daha başka yollar tuttururdu veya yola ‘son’ verirdi…
Mırıldanmadan edemedi bizim Sarı Saltuk gülümseyen yüzüyle:
- Al sana mutlu bir adam!
Kuş yesin diye bırakılan simit parçası,
Şişildiği için daha fazla içilemeyip yere atılan su,
Otobüs geldiği için yarım bırakılan sigara(*) ona rızık oldu.
(*) Sigara konusu biraz farklı fakat, böyle bir derbederin mâsumiyeti yanında ‘söz’ biter…
Hiçbir şeyi yok;
Belki de hiç bilmediğimiz ‘dağ’ gibi dertlerin veya sorumluluk yüklerinin dışında,
Ne bir evi, ne arabası,
Ne bir ailesi, ne sıcak bir karavanası,
Ne bir yerlerde parası, ne alacak verecek davası,
Ne gündelik dedikodular, ne ekonomi, ne de parti pırtı çalkantısı,
Mevlâsından başka hiçbir şeyi yok…
Ona rızık çıkarmak için boğazları kurutup karınları şişiren,
Herkes sıcacık yuvasında üşütürken, onu dondurucu soğuktan esirgeyen,
Elâlem havadan nem kapıp hastalanırken, ona mikropları etkisiz kılan kim ola ki?…
Gerçekte kime acıması gerektiği konusunda şüpheye düşüyor insan;
Mevlâsından başka hiçbir şeyi olmayana mı yoksa her şeyi olup da Mevlâsı olmayana mı?…
…
** Onun hesap vermesi kolay:
Çünkü; yediği ‘kul hakkı’ olmayıp, hak iddia edilemeyecek şeyler.
Ve belki de, onun yiyeceğini veya içeceğini bilselerdi, daha fazlasını bırakabilirlerdi;
Simidi yiyemeyen, suyu ve sigarayı bitiremeyen vatandaşlarımız…
** Onun hesap vermesi kolay:
Çünkü; iki yüzlülerden değil O.
“Dışarıdan gördüm bir yeşil türbe, içine girdim estağfirullah tövbe” türlerinden değil.
Belki içinde ‘yeşil türbe’ saklı da, dıştan ‘estağfirullah tövbe’ dedirtmeyi daha uygun görüyor…
** Onun hesap vermesi kolay:
Çünkü; Koca Yunus’un kastettiği derviş kisvelilerinden de değil O.
“Ben dervişim diyenler, haramı yemeyenler,
Haramın yenmediği, ele girince imiş” diye acınası gerçeğini dile döktüğü tiplerden değil.
** Onun hesap vermesi kolay:
Çünkü; hainlerden, nankörlerden, azıp sapmışlardan da hiç değil O.
Asgarî ücretin bin lirayı bulmadığı yerde, 60 bin liralık yerlerde kirada oturanlardan da değil.
“Bal tutan parmağını yalarmış” geleneğini, peteğiyle götürmeye dönüştürenlerden zaten değil!
Komşusu aç yatarken, 700 bin liralık saat takan veya hac-umre ziyaretlerini magazinleştirenlerden olması da hiç mümkün değil!
Dün “Peygamberimiz hasır üzerinde yatarmış” derken, bugün “Bırak yav! Devenin bile en güzeline binermiş” diye ağız değiştirenlerden hiç mi hiç değil!
Emekçinin emekli olabilmesi için 60 küsur yaş şartı korken, meclise kapak atan hainin 2 yılda emekliliğe hak kazanmasını hazmedebilen ve kendilerini de Müslüman sanan dandiklerden olabilmesi de zinhar mümkün değil!…
** Evet, onun hesap vermesi kolay:
Çünkü bütün mal varlığı, üzerinde taşıdıklarından ibaret;
Çöpten bulduğu giysiler ve biri diğerine hiç benzemeyen ayakkabısı…
Evet, ayağındaki (biri beyaz, diğeri siyah) ayakkabılar bile hayat dersi verir nitelikte:
Her aydınlık bir kara gölge, her karanlık da bir ışık saklar içinde. Gölgeyi büyütüp tüm hayatı karartmak veya karanlığın içindeki ışığı büyütüp tüm hayatı aydınlatmak kişinin azmine bağlıdır…
(Torlakon)