***Pire Tozuyla Zengin Olmak***
“Kendi aklına HÂKİM olamayanlar, başkalarının aklına MAHKÛM olurlar.”(Torlakon öğretisi)
Fukaralık canına tak etmiş olan bir adamın eline bir kitap geçer “Nasıl Zengin Olunur?” diye. Herhangi bir düzenbazlığı veya yolsuzluğu değil, dürüstçe yolunu bulmayı öğütlemektedir o kitap. Özellikle vurgulayıp durduğu şeyler de “bir çığır açın!” ve “bulunduğunuz yerde o güne kadar ne köy ne de kasaba olamadıysanız derhal orayı terk ederek ufkunuzu açın!” telkinleridir.
Adamımız etrafını şöyle bir gözden geçirdikten sonra ‘çığır açılacak’ bir durum olmadığına kanaat getirir ve oraları terk etmeye karar verir. Keloğlan misâli; azığını yağlığına çıkılayıp değneğine taktıktan sonra omuzuna yaslar ve yollara düşer…
(Yeni nesil için buradaki ‘yağlık’ sözcüğünü açıklama zarureti hâsıl olmuştur. Yağlık, mendilin büyüğüne denir. Mendil denilince de, kâğıt peçete denen şeyden başkası zor gelir yeni neslin aklına ya, o da ayrı bir konu… Yağlık, pamuklu ince ve yumuşak bezden yapılırdı ve hemen herkesin bir cebinde hazır bulundurulurdu; havlu gibi kullanmak için, alnının boynunun terini silmek için, yaraları sarmak veya kırık kemikleri bağlamak için vs. Dağ çantamda bulunan ve antik denilebilecek olan yağlığımı sofra bezi olarak kullanırdımJ.-Torlakon)
Dere tepe aştıktan sonra yorulup acıkan adamımız bir ırmak kıyısında postu serer ve yağlığını açıp nevalesini de atıştırdıktan sonra çöken rehavetin etkisiyle tatlı bir uykuya dalar. Neden sonra uyanıp yukarı doğru baktığında, dibinde yattığı söğüt ağacının kuruyup kurtlanmış köküne dikkât kesilir. Kurtların elediği ağacın tozu, güncel anlatımla; onun kafasında bir ‘ampül patlatır’. Suyun kaldırma gücünü hamamda keşfedip “Buldum!” naralarıyla sokağa fırlayan Arşimet gibi yerinden fırlar. Evet, bir ‘çığır açma’nın vakti gelmiştir. Çünkü duymuştur ki; o diyarlarda bir pire salgını vardır ve halkı canından bezdirmektedir. Fabrika îmalatı rafine bir ürün görünümünde olan o tozları ‘pire ilacı’ diye satacaktır. Boşalan yağlığını tozlarla tıkabasa doldurup, şevk ve umutla parıldayan gözlerle yola revan olur…
Yolunun üzerindeki ilk köyde bağırmaya başlar:
- Hadeee, pire ilacı geldi, pire ilacı geldiii!
Etrafına toplanan ahâli heyecanla başına üşüşüp “bana da ver!” derler.
Fakat bir sorun vardır; yağlıktaki tozlar neyle dağıtılacaktır?
- Herkes bir kap getirsin, der bizimkisi.
-*- Sen ne biçim satıcısın yav! Niye hazırlığın yok? diye söylenir köylüler.
Halkın işkillenmesinden tırsan bizimkisi:
- Evet evet haklısınız! Hazırlığım var elbette, der ve cebinden hiç düşürmediği “Nasıl Zengin Olunur?” kitabının yapraklarını birer birer kopararak, tozları sarmakta kullanır…
Tozunu alıp da derhâl toz olan köylülerin ardından, tozu tükenen bizimkisi de neşeyle oradan uzaklaşır uzaklaşmaz bir ses belirir gerilerden. Toz alan köylülerden birinin sesidir bu. Kitabın ilk sayfasına toz sarılan kişi. Sayfayı açar açmaz “Nasıl Zengin Olunur?” yazısıyla uyanmıştır. Fakat onun uyanışı ‘zengin oluş’la değil, tozun “nasıl?” kullanılacağıyla ilgilidir:
-*- Yahu arkıdeş! Sen bu tozu bize verdiñ de ‘nasıl’ kullanılacağını hiç söylemediñ!
- Hah! Bak bunu iyi hatırlattın! Şimdi şöyle yapacaksın: İlk önce pireyi yakalayacaksın; gözlerine bu tozdan az bir miktar döküp salıvereceksin ve gerisine de hiç karışmayacaksın. Böylece etrafını göremeyen pire sağa sola çarpılacak, boynuzu kulağı kırılacak ve helak olup gidecek… (Pireciğe yüreğim yandı be:-(()
-*- Yav emmoğlu, sen de amma yaptın ha! Ben o pireyi zaten yakalayabilsem, elimle ezer atarım; gözüylen tozuylan niye uğraşayım?!
- Bak sen daha iyisini biliyormuşsun! Al şu paranı geri de, sana izin bana müsaade! Giderken de fazla toz kaldırma; aheste çek kürekleri, mehtap uyanmasın!
-*- Mehtap mı, o da nesi?
- Onu da bir daha gelirsem anlatırım…
Bizimkisinin bu toz ticaretinden ne kadar hâsılat kaldırdığını bilmiyoruz fakat bildiğimiz bir şey varsa o da; onun ticaretinin, uyuşturucu tozlarla gencecik hayatları karartan veya kara paraları aklayıp bir çırpıda milyon dolarlar kaldıran günümüz tüccarlarına kıyasla pek mâsum kaldığı…
(Torlakon)