Açılış Sayfam Yap   Sık Kullanılanlara Ekle   

   Anasayfa          Künye          Yazar Girişi         Sitene Ekle         Arşiv
 
TORLAKONDAN - FADİME ŞAHİN İLE RÖPORTAJ - TÜRK FİLOZOF TORLAKON
   
 FADİME ŞAHİN İLE RÖPORTAJ

FADİME ŞAHİN İLE RÖPORTAJ
 Yazı Boyutu

 Tarih : 23.05.2013 - 15:15:32


Tanrıya daha yakın olmak isterken düzenbazların tuzağına düşüp hayatı cehenneme dönen, insanlara güvenini hepten yitirip ölmek isteyen, ortada bırakılıp şamar oğlanına çevrilen bir genç kızımızın ibretlik öyküsü deyince akla FADİME ŞAHİN gelmezse kim

 

FADİME ŞAHİN'LE ROPÖRTAJ

EMİNE ŞENLİKOĞLU

Kendisini ilk kez star televizyonunda gördüm. Gözyaşları içinde “ben masumum” diyordu.Yüreğime ateş gibi düştü onun masumluğu. Her gözyaşına inanmam ama bu kızın gözyaşı yakıyordu.

  “Hemen Türkiye’ye gitmeliyim, onu bulmalı, onun derdine derman olmaya çalışmalıyım” dedim, Mısırda okumaya çalıştığım yıllarda. Tabii ki o zamanlar gençlik vardı, her derdi olana koşmaya çalışıyordum. Kimilerinden azar işitsem de. Geldim. Fadime’yi günlerce aradıktan sonra buldum. Fakat Fadime bana ürkek ürkek yaklaşıyordu, güvenmiyordu. “Ama siz medya mensubusunuz. Medyadan kiminle konuştumsa aleyhimde yayın yaptılar. Size güvenebilir miyim?” diyordu acı acı. Harap olmuştu. Kendimi ona anlatmaya çalıştım.

“Siz benimle neden ilgileniyorsunuz, bu ilginin altında ne var?” dedi. Tabii ki onun kezzap karışmış sütten ağzı yanmıştı bu yüzden yoğurdu üfleyerek yiyordu.  İçimden “Rabbim sen bana sabır ver.” Diyordum. Durup durup “Herkesin bana vurduğu, kimsenin masum olduğuma inanmadığı bir dünyada, siz bana nasıl inanabilirsiniz?” diyordu. Devamlı ağlıyordu. Medya onun peşindeydi. Ergenekon zalimleri kurban seçtikleri Fadime’yi bazen tehditle, bazen başka tuzaklarla mutlaka televizyona çıkarıyordu, dikkatleri Fadime’ye çekip kendi pis oyunlarını oynuyorlardı demek.

Fadime çok güzeldi. Her taraftan etkiliyordu insanları.

Güzeldi, ilgi uyandırıyordu, o yüzden büyük reyting alıyordu.

Kapalıydı. Bir kesim: “ kapalılardan bakın neler çıkıyor” diye izliyordu. Bir kesim: “içimizden çıkan bu kapalıda kim? Neden nerde görünmüş?” diye izliyordu.

Ekranlar belki de öyle güzel görmemişti. Bir taraftan “oh olsun” diyenler bir taraftan da “Allah seni kahretsin” diyenler izliyordu onu.Müslümanların belki yüzde ikisi onun masum olduğuna inanıyordu. Onlarda sesleriyle destek olmuyorlardı. ve Fadime kala kalmıştı orta yerde. Ben Mısır’dan eşimi aradığımda, o da onun masum olduğuna inandığını söylemişti. Moral buldum. O zaman, Türkiye’de Fadime’yi anlayan çok kişi var zannetmiştim. Geldiğimde gördüm ki, meğer görünürde onu anlayan ikimiz varmışız. Bunu anladığım gün dakikalarca ağladım.

Hani Allah’ın firaset gözlü kulları? Yarabbi. Bir genç kızın hayatı mahvedilmiş. Feryat ederken, sağa sola başvurmuş, ama her başvurduğu yerden ona vurmuşlar.

Ne olacak bu kızın hali?

Ne yapabilirdim?

Benim müracaat edeceğim yerler belliydi.  Hemen umut ettiğim yerleri aramalıydım. Neresi olabilirdi bu yerler? Tabi ki ya sevdiğim partim ya da benim sandığım televizyon olabilirdi. Herkesi her yeri aradım. Çırpındım günlerce. Bu arada Fadime her geçen gün eriyordu. Kırk üç kiloya düşmüştü. Daha da düşecekti, gidiş belliydi.

Ona, zor günlerde imanı korumak gerektiğini anlattım günlerce.

Beni duyamıyordu, bana bakarken boşluğa dalıyordu.

Sonunda, benim ilgimi anlamayan babası benimle görüşmesini yasaklamıştı. Günler sonra intihara teşebbüs eden Fadime’ye koştum. Hastanedeydi. Gözyaşları seller gibi akıyordu:

“Ben neden ölemiyorum hocam? Siz ölmem için Allah’a neden dua etmiyorsunuz. Sanki darbe benim yüzümden olmuş gibi, 28 Şubat tartışıldığında benim adım geçiyor. Ben parayla tutulmuşum gibi, satılıkmışım gibi bahsediyorlar benden. Ben nasıl yaşayayım hocam? Benim acım dayanılmaz hocam. İntihardan başka çarem yok. Pavyondan almışlarmış beni, ben hayatta bir pavyonun önünden geçmedim,  bu iftiraya dayanılır mı hocam?” diyordu.

Feryadı bitmiyordu Fadime’nin.

Onu evlendirmeye kalkıyordum. Çokta talibi vardı. Doğudan, batıdan. İstanbul’dan, Ardahan’dan,  Almanya’dan vb. özellikle Amerika’dan bir genç vardı. Amerika’da iş adamı olan 28 yaşındaki bir genç: “onu ancak ben mutlu edebilirim. Ne olur, ona söyleyin benimle evlensin. Beni araştırın, göreceksiniz ki, ben sıradan ama temiz Müslümanım.” diyordu. Araştırdım onu gerçekten temizdi.

Fadime’ye söyledim. “benim Amerika’da ne işim var.” dedi. Fakat yıllar sonra yine feryat ederken:

“Hocam, ne olur beni yabancı bir ülkeye gönderebiliyorsan gönder. Afrika da olsa, Amerika da olsa atın beni bir yerlere.” diyecekti.

O böyle durumdayken ikinci kez taşındılar. Fadime babasının yasağı yüzünden bana evinin gösterilmesini istemiyordu. Çünkü basın mensuplarının görgüsüz olanları dalıyordu evlerine. Adamcağızda fenalık geçiriyordu. Yazar olduğum ve dergim olduğundan beni de onlarla aynı kefeye koyuyordu. Benim için buna dayanmak çok zordu. Onurumun yerlerde bas bas bağırdığını hissettim adeta. Fakat Fadime için onurumu görmezden geldim ve istenmediğimi bile bile aynı eve gitmeye devam ettim. Bu acıda çok farklı bir acıdır, yaşamayan bilemez.

Aylarca yıllarca Fadime’yi bulamadım. Benden kaçmıştı. Medyadan kaçıyordu.

Bu arada ortalıkta Fadime ile ilgili haberler zehir zemberek dolaşıyordu.

“Fadime Şahin bikini mankenliği yapıyor.”

“Fadime Şahin başını açmış.”

“Fadime Şahin lüks arabasında başı açık yakalandı.”

Rezil haberlerin biri bin paraydı.

Kendi ayarladıkları kızlardan birini direksiyona oturtup, başına sarı bir peruk takıp “işte Fadime Şahin” diye utanmaz utanmaz atıyorlardı başlıklarını.

Bu habere çok içerlendim. “Dava aç” demek için illa bulmalıydım onu. Bu kez buldum. Yavru ceylanlar gibiydi. Şirinevler de bodrum katın bodrumunda bir evde, hastaydı. İki çekyat koymuşlar. Anne perişan kız perişan. Baba kahrından köye gitmiş. Annesi beni görünce biraz ürktü galiba. Fadime başını kaldırıp bana baktı. Acı veren ses tonuyla: 

“Hocam. Yine ölemedim ben.” dedi. Öteki evden de kaçmışlardı. Böylece ilk kendi evlerinden ikinci eve, orası da bulununca üçüncü eve ve en sonunda şimdiki dördüncü eve taşındılar. Çağdaş dünyada, gerici ve kendi çıkarları için çalışan bazı medya mensupları yüzünden göçebe hayatı yaşıyorlardı.

O gün ondan ayrılırken kahroldum. En az on kere “sakın yerimizi kimseye söyleme olur mu?” dediler.

Beni rencide edici durum devam ediyordu ama dediğim gibi Fadime Şahin için sineye gömüyordum bu rencideyi.

Onlardan ayrılıp Mektup Dergimize geldim. Dergiye geldim ki bir gazeteci beni bekliyordu.

“Emine Hanım, size bomba gibi bir haberim var bakalım ne diyeceksiniz?” dedi.

 “Hayırdır” dedim.

Heyecanlı konuşan gazeteci bombayı patlattı:

“Emine Hanım, sizin açılmadı dediğiniz Fadime Şahin’in mayo defilesinden geliyorum” dedi.

Şoke oldum. İnsanın alçaklık halini sergilerken gözlerine bakıp, onu seyretmeyi istedim. Acaba nereye kadar küçülecekti.

“Yaa! Vay hain kız vay! Demek şuan da defile salonunda öyle mi?”

“Evet, yemin ediyorum bikini giydi. Kızın dünya umurunda değil. Tabi paraları cukka edince… Ben hemen haber yapıyorum. ‘Şenlikoğlu da Fadime Şahin’in ne olduğunu anladı’ diyorum. Görüşlerinizi alabilir miyim?”

Tabii. “Yaz, insanlar şerefsiz olurlarsa vicdanları ölür. Çok rahat yalan söyler, iftira atarlar. Çok maske takarlar. Her alan için maskeleri vardır. Demek Fadime Şahin namustan uzak bir kızmış.” dedim. Görmek istedim vicdanını. Bir genç kıza attığı iftiraya karşılık ona yapılan hakaretleri yüz kızarmadan dinleyecek mi?

Aman Yarabbi! Bu nasıl insan? Ben hakaret ettikçe, haberi önemli oluyor diye sevincinden uçuyordu.

Biraz daha denemek istedim bu çıyanı: “Demek  sahtekârmış ve de o kadınlardanmış ki, televizyonda kapalı olduğu halde, milletin önünde iç çamaşırı sayılan kıyafetle duruyor.” dedim.Durdum. Bakalım: “Siz mankenlere kötü kadın mı diyorsunuz?”  diye çıkışacak mı? Ben bilirim her kesimin namuslusu vardır.  O kızacak mı diye bekliyorum.

Hayır. Deve kuşuna atfedilen bir tespit vardır, pis insanlar için denir ki: “Devekuşu, tırnağını kurtarmak için dünyanın batmasını istermiş.” Veya: “yumurtasını pişirmek için komşusunun evi yansın isteyen adam.” gibi.

                Kendi haberini vermek için yakıyordu kızı.

                Bu arada sinirden bir hal oluyordum.  Sonra dedim ki: “utanması, vicdanı, insanlığı olmayan vatandaş. Şuan Fadime Şahin’in evinden geliyorum. Sen ne yalancısın öyle.”

                Sakın utandığını sanmayın.

                Anında: “Yaa! Siz evini buldunuz mu? Biz bulamadıkta. Size elli bin dolar verelim bize evini söyleyin.” dedi.

                Sadece: “ Şurdan defolup git, elimi kana bulama benim.” Diyebildim.

                                                                                              ***

                Hatırladıkça sinirlerimi bozan olaylar Fadime Şahin’e ne yapmaz.            

                Yıllardır medyada görünmeyen Fadime Şahin’i röportaja o kadar zor ikna ettim ki asla anlatamam.

                Birkaç soru var onları kasıtlı sormadım, bilginize. Emine Şenlikoğlu.

                                                                                              ***

                Şenlikoğlu: Selamun aleyküm canım, nasılsın?

                Fadime Şahin: Bildiğin gibi, sürünmeye devam ediyorum.

                Şenlikoğlu: Şuan ne iş yapıyorsun?

                Fadime Şahin: Muhasebe sorumlusu olarak çalışıyordum. Basında adım geçmeye başlayınca ayrıldım, çok olaylar yaşadıktan sonra  evime kapandım. Evim dedimse, bir bodrumda ailemden uzakta yaşıyorum.

                Şenlikoğlu: Allah yardımcın olsun. Hala dik durabildiğin için seni tebrik ediyorum.

                Fadime Şahin: Ahh! Nerde hocaaam. Eski tahammül gücüm, eski maneviyatım kalmadı. Teeccüt namazı kılmadığım gibi, beş vakti zar zor kılan, zayıf bir Müslüman oldum. Benim masumluğuma inananlar bana dua etsinler.

                Şenlikoğlu: Sanıyorum son yüzyıl içinde senin gibi masum olduğu halde, her suçun sorumlusu gösterilen, o kadar iffetli olduğu halde yanlış bilinen bir kadın daha görmemiştir dünya. Zor günler yaşadın. Başa dönersek bu olayın aslı nerden başladı?

                Fadime Şahin: Cehaletimden ve dünyanın acımasızlığından başladı. Sahte şeyhler ve İslam dışı inanışlarımın kurbanı oldum. Önce inançta hata yaptım. Şeyh her şeyi görürdü. Her şeyi gören sadece Allah’tır. Buna rağmen, o her şeyi görüyor diye inandığımdan başım kapalı yatardım. Şeyh, içimden geçeni bilir diye inanırdım. Hâlbuki ayet varmış: “Allah (c.c) Peygamber Efendimiz’e  sallallahu aleyhi ve sellem ‘sen kalplerden geçeni bilemezsin.’ buyurmuş. Şeyh ne derse o olacaktı. Mürit, şeyhin dediğini yapmazsa, onun gözünden düşer, şeyhin gözünden düşende Allah’ın gözünden düşerdi.

                Bunun için, ben üniversite okurken güya şeyhim olan Ali Kalkancı’ya öyle inanmıştım ki, o ne derse doğruluğunu kabul ediyordum.

                Şenlikoğlu: Yanlış anlama beni, sen salak biri de değilsin. Nasıl oldu da Allah’a inanır gibi Kalkancı’ya inandın?

                Fadime Şahin: Zaten bütün mesele burası değil mi? Siz sadece benim inandığımı zannediyorsunuz. Benim gibi binlerce insan inandı ona. Neyse oralara girmeyeyim, ben sorunuza döneyim. O konuda öyle büyük bir aptallığım var ki, “anlat” diyorsunuz, aptallığın nesini anlatayım. Zaten inanmayan yine inanmayacak. En güzeli boş verin Hocam. Yeniden yıpranmak istemiyorum.

                Şenlikoğlu: Bu nokta çok önemli canım. Bana soranlar en çok bu soruyu soruyor. Tabiat boşluk kabul etmez. Sen kalkancıyı nasıl buldun? Seni oraya kim götürdü? Ona bu kadar nasıl bağlandın? İnanmayan inanmasın, sen görevini yap, anlat.

                Fadime Şahin: Kime görev Hocam, niçin? Kimin kalbine girmek için, kimin hatırı için, ellerin ağzıyla benim helakıma ateş koymuşlara mı? Varsın beni öyle bilsinler, kötü bilsinler… Ne fark edecek Hocam? Ben benden gitmişim. 97 den beri bana üç beş kişi sahip çıksaydı, biraz olsun insani sıcaklığı anlardım.

                Şenlikoğlu:  Biliyorum kırgınsın. Ama inan bana bazı Müslümanlara seni anlatıyorum anında “hata yaptık, medyaya inandık, böyle Müslümanlık olur mu?” diyorlar.

                Fadime Şahin: Peki, temiz kalpli insanlar için anlatayım. Sorunuz neydi?

                Şenlikoğlu: Sen ona bu kadar nasıl inandın? Seni oraya kim götürdü?

                Fadime Şahin: götüren kişi bizim komşumuzdu. İnanmış iyi niyetli bir kadın. Galiba adı Saliha idi. İlk gittiğimde Kalkancı bana komik gelmişti, hiç inanmıyordum.

                Şenlikoğlu: O zaman kapalı mıydın?

                Fadime Şahin: Evet, ben lise sonda kapandım.

                Yavuz Selimde oturuyorduk. Komşularımızda hoca çoktu. Bana Kur’an okumayı, duaları öğrettiler. Özel Kur’an dersleri alıyordum komşularımdan. Kalkancı’ya gittiğimde İslam’a adım atmıştım.

                Şenlikoğlu: Sana komik gelen neydi?

                Fadime Şahin: Konuşmaları… duruşu…  Bize “ben kalbinizden geçenleri bilirim” deyişi. Orda o kadar insanın içinde; “içinizden birinin kabinden akraba geçiyor” dedi. Bende tevafuk ya akrabamı düşünüyordum.

                Yani, öylesine bir düşünce geçti içimden. O da bilince şoke oldum. Akıl edemedim ki o kalabalık içinde elbette bir söz tutardı.

                Birden konuyu kadınlara getirdi.

                “Ben,  kadın düşkünü olsam gidip plajda seyrederim. Hâlbuki burada kadınların dertlerini dinliyor, şifa dağıtıyorum” dedi. Bu arada psikolojik olarak hasta olanları iyileştirmiş ya, başladılar anlatmaya; benim çocuğum kayıptı buldum, ben hastaydım iyileştim gibi bir sürü açıklama yaptılar. Çocuk sayılırdım, inanmıştım. Sık sık “Ben kendimi adadım” diyordu.

                Birde para veriyordu kadınlar. Kalkancı: “biz para almıyoruz” diyordu. Onlarda minderin altına koyuyordu. Benimde ağzım açık kaldı. Aaa! Bu zamanda böyle insanlar var mı? Dedim. Birde olağanüstü şeyler gördüm.

                Şenlikoğlu: Evet, adamlarından biriyle konuştum. Bazı şeyler yapıyormuş. Eee, sonra?

                Fadime Şahin: Sonrası ondan ders aldım.

                Günde iki, üç bin defa salavat getiriyordum. O kadar çok ibadet ediyordum ki, Allah’ın istemediği kadar. Artık tamamen bu dünyadan kopmuştum. Hiç kimseyle görüşmüyordum.  Ailemden bile kopmuştum. Devamlı zikir yapıyordum.

                Şenlikoğlu: Onun içinde, yüzünde zikir aydınlığı var. Yani nurlusun.

                Fadime Şahin: Estağfurullah, beni asıl aldatan rüyalarım oldu. Daha önceleri bir kitapta, “beş bin defa salavat çeken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi rüyasında görür” diyordu. Çektim ama görmedim. Şimdi ise üç gecede bir Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi görür oldum. Öyle şaşırıyordum ki bu işe. “Tamam, doğru yoldayım. Beş bin kez salavat getirdim olmadı, şimdi bu adama bağlanınca isteğim oluyorsa, demek ki bu adam gerçek şeyh” diyordum.

                Şenlikoğlu: Hâlbuki sen; ihlasının, ibadetlerinin ve aşkının eserini görüyordun ama bunu şeyh zannettiğin şahsın yüzü suyu hürmetine gördüğünü zannettin. İnsan zihni neye konsantre olursa onu görür. Hele ki, sen o kadar saf kalple zikir yapmışken…

                Fadime Şahin: Doğru tabi, bilgi eksikliğim çok fazlaydı.

                Evde baş açık gezmek günah olmadığı halde ben gezmiyordum.  Öyle derinden, öyle candan inanmıştım ki ona, bunu kelimelere dökemem…

                Şenlikoğlu: Bu durum ne kadar sürdü?

                Fadime Şahin: Sanırım üç yıl.

                Şenlikoğlu: Sonra?

                Fadime Şahin: Sonra o talihsiz gün. Kalkancıyı ilah edindiğimden habersizken, onu manevi dünyanın lideri zannederken, ondan gelen şok edici halden sonra kendimi kaybettim. Öyle bir durum oldu ki, Fatih caddelerinin dili olsa da söylese.

                Ağlayarak, feryat ederek… Nasıl göründüğümü bilmiyorum. O günler zihnimde net değil. Çok kötü bir döneme girdim. Asla kötülük beklemediğim birinden ummadığım durumu görüyordum.

                Ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum allak bullak olduğum bir hal anlatılacak cinsten değil…

                Şenlikoğlu: Tamam, Kalkancıdan darbe aldın, onu anladım. Aldığın darbe gerçekten büyük travmaya  sebebiyet veren türden. Müslüm  Gündüz’le ne işin vardı? Seni ona kim götürdü? Onu nasıl buldun?

Fadime Şahin: Kimse götürmedi, ben gittim. Dedim ya ,aptallığım kalkancının cinlerine inanmıştım.

Şenlikoğlu: Onu tanıyor muydun? 

Fadime Şahin: Televizyonda görmüştüm. Beni cinlerden kurtaracak birini arıyordum. Cahildim Hocam, öyle inanmıştım ki cinlerin beni kuşattığına, bir an önce onlardan kurtulmalıydım. Telefon açtım.

Şenlikoğlu: Telefonunu nasıl buldun?

Fadime şahin: Hatırlamıyorum, ama çok kolay bulmuş bende şaşırmıştım. Belki bilinmeyen numaralardan aldım, tam hatırlamıyorum. Onun yanına gittim.

Şenlikoğlu: İlk nerede buluştunuz?

Fadime Şahin: Kartal da ablasının evinde. Bana yardımcı olmak istiyordu. İkinci ya da üçüncü görüşmemizde nikah kıyıldı : “Bu nikahı gerçek nikah gibi görme fesine de sen karar ver” dedi.

Şenlikoğlu: Yöntem yanlış ama anlaşılan o ki niyeti iyiymiş Müslüm Gündüz’ün. Belki senin panik haline çözüm üretmekti kastı. Bu konuya döneriz. Seni intihar teşebbüsüne iten sana acı veren hangisiydi şahsen ben bunu merak ediyorum.

Fadime Şahin: Hangisi değil ki, 28 Şubat mağduruyum resmen planlayanı konumuna sokuldum. Ailemin perişan olması, Müslümanların çoğunun sanki ben 28 Şubatçılarla anlaşarak bir komple kurmuşum gibi bana bakması… Her şey canımı göremez, ahireti idrak edemez hale soktu beni. O duygu anlatılarak idrak ettirilemez. Yaşamayanda bunları bilemez.

Şenlikoğlu: Kalkancının yanlışı seni büyük hataların içine çekti. Sonra da 28 Şubatçılar cinayetlerine seni kılıf yaptılar. Bu arada moda olan bir şey var ya hani, insana kızınca Allah’a kızmak gibi. Sende böyle şeyler olmadı.

                Fadime Şahin: Allah korusun! İnsanların hata yapmasını Allah istemedi ki.

                Şenlikoğlu: Tebriklerin en güzeline layıksın. Aferin peri kızım. Senin bu azminle iftihar ediyorum, bunca olaylara rağmen hep mücadele ettin. İnsanlar senin dinden çıktığına inanırken sen asla Rabbinden kopmadın. Seni savundum diye çok hakaretler gördüm.  Bana, karanlık işler çeviren birini sahiplenmişim gibi baktılar. Dedim, dünyada bana inanan hiç kimse kalmasa, hatta Fadime düşmanım olsa, onun bu işten haberi olmadığına ve dürüstlüğüne inandığım sürece onu savunacağım. Çünkü sen buna layıksın.

                Fadime Şahin: Allah razı olsun. Zaten siz ve Recep Hoca’mda olmasaydınız ne yapardım bilemiyorum…

                Şenlikoğlu: sen şimdi bizi boşver.  Nerde kalmıştık? Ayrıca, Mahmut Topbaş Hoca’da senin dürüstlüğüne inanıyor.  Seni savundum diye telefon açıp beni tebrik etti. Başka firaset sahipleri de vardır tabi.

                Fadime Şahin: Allah Mahmut Topbaş Hocamdan razı olsun. O zamanlar Mahmut Topbaş Hocamın bana inandığını bilseydim, bu kadar korku yaşamazdım.

                Şenlikoğlu:  Sen niye korkacaksın ki? Korkması gerekenler suçlulardır.

                Fadime şahin: Ama “cinleri görüyorum sana musallat ederim” diyordu.

Şenlikoğlu: Nasıl yani?

Fadime Şahin: o, cinleri peşime saldı diye düşünüyordum. Çünkü cinleri gördüğünü söylüyordu. Hala korkuyorum.

Şenlikoğlu: Kızım, bak beni kızdırıyorsun haa! Onda öyle bir yetenek olsaydı, hapiste yatar mıydı? Kafanı kullansana. Ben ona televizyondan meydan okumadım mı?  “ne kadar cinleri varsa benim üstüme salsın” diye.  Öyle bir becerisi olsaydı, seni mahveden bana torpil yapar mıydı?

Fadime Şahin: Bilmiyorum hocam. Artık düşünemez hale geldim. Yıllardır bu korkuyla yaşadım. Bak şimdi nasıl şüphelenmeyeyim. Bu başıma gelenler ne benim? Ben hayatımda bir kez gazinoya gitmemişim. Lise sonda Allah’a tam dönmüşüm. Beni pavyon kadını gibi gösterdiler. Kimseden kuruş almadım, bu olaydan sonra aç yattığım günler oldu. Beni ergenekoncular kullandı bu doğru, ama sanki benimde haberim varmış gibi gösterdiler.  Hayatta görmedim Sisi’yi ama “sisi onu pavyondan almış” dediler. Büyük bir sanatçının porno filmleri yakalandı, o toplumda hanımefendi olarak saygı görüyor, birçok erkekle nikâhsız yaşadı, onunla fotoğraf çekilmek için millet sıraya giriyor. Ben on beş defa işimi kaybettim. Her defasında gazeteciler yerimi buldular, haber yapmak uğruna ekmeğimle oynadılar. Daha da önemlisi, çok sıhhatli olan kahrından kalp hastası oldu. Ve öldü babacığım. Bundan daha fazla ne kötülük görebilirdim. Genç yaşımda evlenemedim, anne olamadım. Sokağa çıkma özgürlüğümü kaybettim. Dünyamı kararttılar. Son yıllarda şansım düzeliyordu, onu da dolaylı yoldan gasp ettiler… Onun için şüpheleniyorum. Ben ne yaptım da herkes hakkımda anlatılanları gözüyle görmüş gibi, lanetliyor beni adeta. Bu dünyanın bir de o dünyası var. Elbet gelecek hesap günü. Hatta birçoğu bu dünyada başladı, hayatımı mahvetmenin ne demek olduğunu anlamaya.

Şenlikoğlu: Seni cinler değil kızım, seni Ergenekon zihniyeti çarptı. Feraseti olmayan Müslümanlarda: “insanlık hali, insanın başına olmadık işler gelebilir” demediler. Seni sahiplenmediler. Şaşırdığım bir şey; sen nasıl hükümet devirebilirdin? Zina bile yapsan, zinayı ayıplamayan toplumda, Fadime Şahin’in yaptığı (farz edelim) hangi hata olursa olsun, nasıl etkiler? 28 Şubatı getirmişsin. Bir ordunun yıllarca çalışıp hazırladığı 28 Şubatın sorumlusu nasıl olurda sen olabilirsin? Vicdanlara ne oldu da, zaten darbe yemiş insanken devamlı darbe yemektesin.

Fadime Şahin: Benim o dönem insan denen varlığa inancım kalmamıştı. Anneye güvensem kızına güvenip derdimi paylaşamıyordum. İki kişiye aynı anda dert anlatamıyordum.

O dönem, Mahmut Topbaş Hoca’mın bana inandığını bilsem biraz daha güç bulurdum ama bilmiyordum. Her gün hakkımda çıkan haberlerden sonra dünyada insanlar kalmamış, sadece kurtlar varmış hissine kapıldım bir dönem.

Şenlikoğlu: Gazeteciler evine baskın yaptığında sen ne yaptın, ailen ne yaptı?

Fadime Şahin: Aah Hocam ah! O günler korkunçtu. Sözde medeni olan bir grup basın mensupları, kimi kapıdan kimi pencereden giriyordu içeri. Neye uğradığımızı şaşırıyorduk. O zamanlar Mehmet Ali Şahin’de geldi bize. “Ne oluyor? Derdinizi birde bana anlatın, sizin için neler yapabiliriz?” şeklinde bir şeyler dedi galiba. Annem bayılmıştı, tam hatırlamıyorum, biz annemi hastaneye götürdük. Mehmet Ali Şahin Beye ne dedik, ne konuştuk bilmiyorum. Ama aklıma geldikçe ona dua ediyorum bazıları gibi benimle ilgilenmeyi Kompleks yapmamıştı. Allah ona bu dünyanın da ahiretinde en güzel makamını versin.  Aklımın yarısı gitmişti sanki onun için ona ne dediğimi bilmiyorum.

Basın mensuplarının o anlayışsızlığı, bize verdikleri o acı ısdırap asla anlatılamaz.

Şenlikoğlu: Basın mensupları içinde Tuncay Özkan’da varmış, doğru mu?

Fadime Şahin: Evet, ama o camdan girmedi. Bir gün uyandım, baktım gazetecinin biri başucumdaydı.

Şenlikoğlu: Neden polise gitmediniz?

Fadime Şahin: Ne polisi Hocam? Kurtlar poliside ele almıştı galiba. “Evimize zorla basın mensubu giriyor” diyorduk, polislerde “bir şey yapamayız, sen kamuoyuna mal oldun” diyorlardı. Masumdum ama inanmıyorlardı. O günlerde, o basın mensuplarını, evimizi soran kurtlar gibi gördüm. Hani varya resmen elma kurdu gibi kurtlar. Aylarca, yıllarca devam etti bu işkence. Evden çıkamıyorduk… Çevremizdeki herkesten şüpheleniyorduk.

Şenlikoğlu: Seni tanıyanlardan bazıları çok övüyor ama onları televizyonda göremiyoruz. Aleyhinde konuşanlar da orada çıkıyor.

Fadime Şahin: Evet, özellikle biri, ailemi yakından tanıyan biri konuştu. Ona asla hakkımı helal etmiyorum.

Bazıları, kendi pisliklerini kapatmak için beni öne sürdüler.

Evet, aynı şeyi bende hep düşündüm. Beni tarikattan tanıyanlar, sevenler vardı. Üniversitede, yurtlarda, komşularda ve iş yerlerimde beni hayranlıkla konuşanlar vardı. Neden onlardan biri çıkıpta: “bu kız temiz biridir. Hata yapsa da karanlık işlerde parmağı olamaz” demediler. Onlar, vicdanlarına acaba ne dediler, bugün ne diyorlar? Bana iş bulan o iş adamı, patronum. Onlar neden konuşmadılar?

Şenlikoğlu: Medyaya inanmışlardır.

Fadime Şahin: Peki Müslümanın böylesine inanması günah değil mi? Kimlerdi inandıkları?

Şenlikoğlu: Evet, ama seni yatakta yakaladıkları için (ki, yine de haklı değiller) içlerine şüphe girmiştir. “gece yarısı orda ne işin var?” derler adama.

Fadime Şahin: Yatakta değildim. Gece yarısı değildi. Polisin biri (dilerim Allah’tan, feryat ede ede ölsün) başımdan örtüyü çekip, basın mensuplarına “çekin, çekin” diye bağırdı. Bence O da o tuzağı kuranlardandı. Aksi halde, ben o kişiyle evli olsam da olmasam da Ona neydi ki? Devlete göre suç muydu? Adam duşa girmiş, benim haberim yok. Dışarda matkapla birileri çalışıyordu. Kapı vurulma sesi geliyordu ama ben o kişinin banyoda olduğunu bilmiyordum. Net olarak ta kapı olduğunu anlamıyordum. Anlasam da “açacak olan var” diyordum.

Her şeyi hatırlamıyorum. Hatırladığım bir şey varsa şaşkındım.

Şenlikoğlu: polis seni içeri aldı mı?

Fadime Şahin: Aldı. Sabaha kadar yirmi polis başımdaydı. Tepemden ışık verdiler. Ben devamlı ağlıyordum, bana terörist muamelesi yaptılar. Biliyor ve iman ediyorum ki Allah var ve yine biliyor ve  iman ediyordum ki, Allah’ın adaleti var. Sebep olanların hepsi o acı dolu saatlerimin, yıllarımın hesabını verecekler. İnanıyorum ki, acı dolu günleri, bu ya da o alemde yaşarken beni hatırlayacaklar.

Devamlı ağladım. Bende bir şey bulamayınca saldılar beni. Eve gittiğimde yarı aklımı kaybetmiş olarak, hayvan ölür de o hayvanı kurtlar basar ya, aynen öyle gazeteciler basmıştı evimizi. Aile perişan. Ben o cahil aklımla Kalkancı’nın cinlerinden kurtulayım derken., bozuk düzenin, cinleri geride bırakan mensuplarına yakalanmıştım.

Ölmek istiyordum, ölemiyordum.

Bize rahatsızlık vererek, hakkımda yaptıkları haberleri dinlerken kanım donuyordu. Olamazdı, bu kadar canilik olamazdı.

Şenlikoğlu: Gerçekten vahşet. Seni dinlerken, ki bunları kaç kez duydum senden bana fenalık geliyor.  Senin de suçun var tabi ama… Bilgisizlikten aldanmışsın.

Fadime Şahin: Doğru, kimi aldanır hırsız olur, kimi aldanır katil olur, kimi aldanır kötü yola düşer. Ben de aldanmış,  sahte bir şeyhin, tuzağına düşmüştüm. Bu aptallığımın karşılığı, İslam’a göre söylüyorum, bana vurmak değildi, elimden tutmaktı. Bırakın elimden tutmayı, o planı benim kurduğumu söyleyenler oldu.

Şenlikoğlu: Kimi de Müslüm Gündüz’ü suçladı. Ben o baskında olan polislerden biriyle konuştum:

“Fadime Şahin’in de Müslim Gündüz’ün de bizim baskınımızdan haberleri yoktu. Biz, Müslim Gündüzü takip ediyorduk. Gündüzdü. Kim haber verdi bilmiyorum, basını da orda gördüm .O kıza çok yüklenildi” dedi.

O polise “Gel bunu anlat, seninle söyleşi yapalım” dedim. “Allah korusun işimden olurum” dedi. “Öyle bir şey olmaz olursa bir ömür emekli maaşımı size veririm. Bir mazlumu kurtaralım” diye çok yalvardım, konuşmadı.

Fadime Şahin: Ahirette konuşur Hocam.

  Şenlikoğlu: Doğru. Sonra ne oldu?

  Fadime Şahin: Haberim verilince ertesi gün Ahmet Hakan’a yalvardım…

  Şenlikoğlu: Sonra bende rica ettim. “Beni aşıyor” anlamında cevap verdi.

  Fadime Şahin: Evet yalvardım  “Beni onların eline düşürmeyin. Her şeyi size anlatayım” dedim.

Kanal 7 benim elimden tutsaydı çok şeyler farklı olacaktı ama bana inanmadılar. Sonrasında kanaldan kanala koşturdular beni. Kimi tehdit ile kimi başka entrikalarla.

Şenlikoğlu: Kim tehdit etti?

Fadime Şahin: Nasıl söyleyeyim be hocam? Adam çıkarda “Bu kadın yalan söylüyor “derse, millet ona mı inanır bana mı? Tecrübeyle sabit milletin kime inandığı?

Şenlikoğlu: Ama millete böyle izah etmedin Fadime, etseydin inananlar kesinlikle artardı. Kitap yazdım ona da bir sürü şeyler ilave ettiler.

Fadime Şahin: Nerde anlatacaktım hocam. Ben cinlerden korktuğum için aklım başımdan çıkarken bir de böyle bir iş geldi başıma. Kim ne derse ona inanıyor, kim nereye çekse oraya gidiyordum. Televizyonda ”Şunu şunu söyleyeceksin” diyorlardı söylüyordum. Bazen bana baskı yapanları cin zannediyordum. Psikolojim bozulmuştu. Ailemin psikolojisi de bozuldu. Şahitler konuşsaydı iftiraların çoğu olmazdı. Millet ”Başına kötü iş gelmiş kızın” derdi. Sadece Kalkancının tuzağına şahit olan iki genç konuşsaydı, o da yeterdi. Hala yeter. O günümü anlatsalar, herkes beni anlar o zaman.

Şenlikoğlu: Aslında, Kalkancı konuşsaydı “Ben hata yaptım” deseydi o daha da iyi olurdu. Neyse olmayacak şeyleri konuşmayalım. Yakın zamanda seni üzen bir şey oldu mu?

Fadime Şahin: Olmaz mı? Bir kardeşimin Reha muhtara Fadime Şahinin komplosunu anlamadınız mı? diye sorması.

Fadime Şahin: Hocam çok yoruldum 3 saattir konuşuyoruz. Artık anlatacak dermanım kalmadı. Başına iş aldın hocam. Artık duymadığınız hakaret kalmaz.

Şenlikoğlu: Kalmasın Fadime sen korkma. Bana gelince: Ben şirrefden, edepsizden korkarım ama korkmaktan korkmam madem yoruldun o halde noktayı koyuyoruz. Gerekirse başka zaman devam ederiz.

                  NOT: Alıntı yapanlar ya söyleşinin tamamını alırlar, ya da hiç alıntı yapamazlar. Aleyh de kullanmak için alıntı yapılamaz.

Kaynak: eminesenlikoglu.org
***********************
"Her değerin her devirde istismarcıları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu değerlerin en başında da din gelmektedir. İstismarcıların başarısı, halkın ahmaklığıyla doğru orantılıdır."(Filozof Torlakon)

  Editör :  TORLAKON

5067 Kişi Tarafından Okundu.

Yazdır Yorum Ekle Tavsiye
 
1 2 3 4 5   Bu Habere Toplam 20 Puan Verildi
 Kaynak :  EMİNE ŞENLİKOĞLU

 Kategori ¬ TORLAKONDAN

  Yorum ( 0 )   

Kayıtlı Yorum Bulunmuyor.

 

 Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar

 
 
 

 Duyuru
  DEĞERLİ CANLAR MERHABA Torlakon ocağı, Türk Milletinin ve insanlığın bekâsı için tütmektedir. Nefesi olmak istiyorum, kâlbi vatan için atanın; sesi olmak istiyorum, toprakta kefensiz yatanın(TORLAKON)  

 
Henüz Haberlere Puan Verilmemiş..
 
Bugün için Haber Eklenmedi.
Bu Hafta içinde Haber Eklenmedi.
Bu Ay içinde Haber Eklenmedi.
 
 Takvim
 
 Ziyaretçi İstatistikleri
   
 Online : 11
 Bugün : 222
 Dün : 219
 Toplam : 1126961
 Ip No : 3.145.7.253
     
 
 Vatan Size Minnettar
 

 
 Son Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi
 
 Popüler Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi.
 
 Döviz Bilgileri

  Döviz Alış Satış
  Dolar 34.4495 34.5115
  Euro 22.2327 22.3799
 
 Hava Durumu



 
 Reklam



 

 



 
 

   © Copyright - 2008- TÜRK FİLOZOF TORLAKON - Tüm Hakları Saklıdır. 

TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Çilem.Net altyapısını kullanmaktadır.