"HOŞGÖRÜNÜN OLMADIĞI YERDE DÜŞMAN BELLİ DEĞİL, DOST BELLİ DEĞİLDİR." (Torlakon)
HOŞGÖRÜ
Yanına aldığı yoğurt kovasıyla göl kenarına gelip bekleyen ve arasıra suya yoğurt karıştıran adam iyice acıkmıştı.
Çünkü işler umduğu gibi gitmemişti.
Onun hesabına göre; göle bir iki kaşık yoğurt döküp karıştırırken vatandaşın biri gelecek ve ne yaptığını soracak;
O da "göle maya" çaldığını söyleyecek ve gerisi kendiliğinden gelecekti...
Oysa gölün kenarı kimsesiz de değildi: kır gezintisine çıkmış olanlar, balık tutanlar, gölde taş yüzdürenler, paçaları sıvayıp sığ suda yürüyenler, kafayı demleyenler(!) vb. doluydu her taraf.
Kovadan üç kaşık yoğurdu mideye indirdi... Açlığını yatıştırıp, beklemeye devam edecekti...
Nihayet akşam olup ortalık kararmaya başlamış; gölün etrafı boşalmış; "yoğurtçu"ya da kalkıp gitmek düşmüştü.
"Yarın tekrar gelir, kaldığım yerden devam ederim" diye mırıldandı.
Bu işin sonunu getirmeye kararlıydı ve inadı da yerindeydi...
Ertesi sabah, kalan yoğurtla birlikte tekrar geldi.
Nasıl olsa bir meraklı çıkar gelirdi.
Bir gün öncesi gibi her taraf vatandaş dolu olduğu halde, yanına gelip soran olmadı "Ne yapıyorsun?" diye.
Lakin bizimki kararlıydı, bekleyecekti... Dedik ya inadı yerindeydi...
Aradan saatler geçip te yeniden acıkmaya başlayınca, bir iki kaşık daha salladı mideye.
Yoğurt biraz ekşimişti fakat idare ederdi.
Nihayet, hiç kimsenin gelip sormadığı o günün de akşamı oldu.
Bizimkisi, tekrardan tası tarağı toplayıp evinin yoluna koyulurken kendi kendine bıdırdıyordu:
"Bir olur, iki olur; üçüncüsü benim dediğim olur... Yarın tekrar gelecek noktayı koyacağım!".
Ertesi sabah gelirken yoğurdunun oldukça azaldığını gördü ve üzerine biraz kireç ilave etti.
Nasıl olsa kimse gelip tadına bakacak değildi.
Bir yandan göle kaşık sallıyor; diğer yandan da dikkat çekmek için yüksek sesle "Silifke'nin yoğurdu..." Türküsünü çekiyordu.
Fakat ne yapsa nafile... Hiç kimsenin umursadığı yok.
Zamanın hızla ilerlemesiyle birlikte umut, yerini endişeye bırakıyor; kendi kendine söylenmelerin yerini de daha yüksek sesli serzenişler alıyordu:
"Tepkisiz toplum!... Vurdumduymaz vatandaş!... Adam bi merak eder sorar -n'oluyor burda- diye!..."
O böyle söylenip dururken yukarılarda gezinen bir vatandaş gelir ve selam vererek yanına çöker.
Bizimkisi umutlanmıştır: "İşte beklediğim adam nihayet yanıma geldi" diye.
Lakin, gelen vatandaşta pek öyle meraklı ve soru soracak bir hal yoktur.
"Yoğurtçu"nun sabrı ise son demlerindedir ve sınırları zorlamaktadır.
Zira, iyice acıktığı halde, içine kireç kattığı ekşimiş yoğurdu da yiyememektedir.
Kendini alamayıp sorar:
--- Sormayacak mısın -burada n'apıyorsun- diye?
*** Sormama gerek yok... Zaten biliyorum.
--- Neyi biliyorsun?
*** "Çağdaş Nasreddin Hoca" olup göle maya çalmaya çalıştığını.
--- Nerden öğrendin?
*** İlerideki balıkçılar kendi aralarında konuşuyorlardı.
--- Başka ne duydun?
*** "Herif üç gündür göle maya çalmaya çalışıyor, bir tutarsa yanarız valla!" diyorlardı.
--- Niye yanarlarmış?
*** Çünkü gölün tamamı birden yoğurda dönerse balıkçılık yapamazlar, ekmeklerinden olurlarmış.
--- İyi ya, onlar da "balıkçılık" yerine "yoğurtçuluk" yaparlar, zahmetsizce...
*** Orasını da düşünmüşler... "Tuttuğumuz balığı taze taze satıyoruz... Koca gölün yoğurdunu bir günde kime satacağız.
Güneşin altında hemen ekşir." diyorlar.
--- Deme yaa!... Orasını ben hiç akıl etmemiştim.
*** Onları öylesine kızdırmışsın ki; seni "bir çuval içinde elli kiloluk kaya ile komşu yapıp" göle sallamayı bıdırdıyorlardı.
--- Yapma yaa!... Bunun için bu kadar kızacak ne var... Hiç mi hoşgörü kalmamış?!...
*** Vatandaş burnundan soluyor, sayın Çağdaş Nasreddin Hocam!... "Hoşgörü" kayıp...
O dediğin onüçüncü yüzyıldaymış. Şimdi devir yirmibirinci yüzyıl...
"Sana çikolata vereceğiz" diye kandırıp götürmüşler zavallıyı... İstismar etmişler... Kötü yola düşürmüşler... Elden ele satmışlar...
En son "batakhane"de görenler olmuş... "Bir yolunu bulup kaçtığı" söyleniyor... Utancından mı ortaya çıkmadığı yoksa kurda kuşa mı yem olduğu bilinmiyor... Yolunu gözleyenler feryatta:
"Hoşgörüüüü... Yavrııııım... Nerdeysen çık gel... Ne haldıysan gabulümüz... Seni çok özledik... Sevenlerini yollara bakıtmaaa!..." diye...
Cesedini -bir inşaatın bodrum katında- bulmadan önce hep birlikte gayret edip ortaya çıkarmalıyız...
Zira; “HOŞGÖRÜNÜN OLMADIĞI YERDE DOST DÜŞMAN BELLİ DEĞİLDİR.” (Torlakon öğretisi)
--- Sen, "Ekip"ten filan değilsin değil mi?
*** Ne ekibi?
--- Hani şu "Bakanlığın"?...
*** Ne bakanlığı?
--- Kravatlı, şık giyimli iki kişi yanıma gelip: "Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bu yılki Nasreddin Hoca kılığına girme işine seni uygun gördük. Bu yıl ilk defa "mizansen" yerine "doğaçlama" olmasını istedik. Sen, yanında yoğurtla gidip gölün kenarına oturacaksın ve durumdan habersiz herhangi bir vatandaş gelip: "N'apıyorsun ya Hocaaa?!..." dediğinde, rolünü oynayacaksın. Çevreye yerleştirdiğimiz gizli kameralar da olanları kaydedecek. Çok meşhur olacaksın." demişti.
*** Emmi bee!... Malum "İşletme sektörü" bayağı gelişip serpildi... Sakın o "zıpırlar" seni oyuna getirmiş olmasın?...
--- …?!
*** Her neyse... Çuvala konulup gölü boylamadan çabuk buradan tüysen iyi olacak!...
14 Nisan 2005
TORLAKON