“Sen Öyle Söylüyorsun”
Ağır ağır ilerliyor ağır softa,
Bir vukuat çıkarmak istemiyor.
Dışkısını içinde tutarak işyerine taşıyor o,
Zamandan, elektrikten, sudan, peçeteden tasarruf etmek istiyor…
…
Ağır ağır gidiyor güncel molla,
Acele etmesine de zaten gerek duymuyor,
Çünkü o kendisine tahsis edilen araçla gelip gidiyor.
Benzinden, bakımdan, vergiden, sigortadan tasarruf ediyor…
…
Kaza yaparak hurdaya çıkardığı iki araç için hesap filan da vermiyor.
Oysa kaza yapan bir şoförü “zaten kötü araç kullanıyordu” diyerek,
Memleketin bir ucuna sürgüne gönderip mağduriyetler yaşatıyor…
Devletin arazisini işgal ederek yaptığı gecekondu karşılığı almış,
Şu anda oturmakta olduğu lüküs ve oldukça da pahalı daireyi.
Öte yandan çok yaman bir hatiptir ve hislidir de ağır molla,
Hz. Ömer’in mum öyküsü anlatılırken salya sümük ağlar,
Hani şu;
Şahsi işlerine sıra gelince devletin mumunu söndürüp,
Kendi parasıyla aldığı mumları yaktığının anlatıldığı öykü…
…
Günün modası ve pirim yapan şeyler de çok yakından ilgilendirir onu,
Dindar bilinenlerin iktidarında, çok dindar geçinmektir günün modası.
Yeterli tasarrufu da yaptığına göre, bir parlamayla öne çıkmalıdır,
Aksi takdirde zor gerçekleşir görünmektedir Genel Müdürlük filan hayalleri.
Hac olayı hem daha külfetli hem de sıradan gibi durduğuna göre,
Daha magazinsel bir durum arz eden umre gezisi parıltı getirebilir.
Üstelik günün modası da dansözlüktür ve itibarı veya fiyatı artmaktadır,
Umreye giden, piyasa veya siyasi dansözlerin…
…
“Umreden dönmüş; hurma, zemzem ve tespih dağıtıyor” sesi yankılandı,
Labtop, ayfon, aypod bilmem neyi de çok hesaplı getirdiği için,
Umre seyahatini de bedavaya getirmiş gibi olmuş…
Aslında davete gitmemeliydim fakat bir delilik edip gitmeye karar verdim.
Ben ne söylerem, tamburam ne söyler diye bir serzeniş vardır ya,
İşte tam da öyle bir dert söz konusuydu;
İslam dünyasının perişanlığına üzülmekten ve çözüm düşünmekten gözümüze uyku girmediği halde,
Bizim karşı olduğumuz şey yobazlık ve her türlü istismar olduğu halde,
O bizi din düşmanı olarak konu komşuya reklam edip durduğu için gitmemeliydim…
…
Gidip de gördüm ki rağbet çok olmuş, seslendim kalabalığa;
- Ey ağalar, ne hurma yiyecek ne de zemzem içecek halim var,
‘Ya sabır’ çekilecek tespihlere bir el atayım bari bana uyan var mı, diye.
Aldığım kötü kokuyla birlikte geri durup sordum;
- Bunların güzel kokması gerekmez mi, bu dışkı kokusu da neyin nesi?
Oradakiler de yoklayıp kokladı ve itiraz ettiler;
- Biz kötü bir koku duymuyoruz, sen öyle söylüyorsun!...
Hal böyle olunca da ‘sap gibi” ortada kalakalmıştım.
Oldukça sert bir yapıda olduğum için ‘sap gibi’ benzetmesi yumuşak düştü,
Hadi ‘kazık gibi’ ortalıkta kalakaldım diyeyim…
Zaman öyle bir zaman oldu ki;
Yalakalık dürüstlüğü, ihanet iradeyi, münafıklık da Müslümanlığı esir aldı.
- Siz de haklısınız, dedim. Fakat ben duyduğumu gördüğümü söyleyebiliyorum.
Dilsiz şeytanlardan olamıyorum. Hep delilik ediyor “geçimsiz ve dikbaşlı” dedirtiyorum.
Fakat bir kez daha görüyorum ki, benim gibilere göre değil bu dünya,
Arsızlara, yüzsüzlere ve şeytanın sol bacaklarına göre…
…
Ah dedelerim ah!
Sizler, Din-ü Devlet ve Mülk-ü Millet için,
Her şeylerinizi gerine bırakarak koşmuştunuz cephelere.
Kiminiz Yemen çöllerinde şehit düşmüştü,
Kiminiz de bir meçhul olarak düştünüz tarih sayfalarına.
Maziden bir sesle çınlatıverin hele kulaklarımı,
Dansözler tarafından kuşatıldığım bir memlekette,
Ya ben kimlere sırtımı dönüp de cepheye koşam?...
“Nankörlük hainliğin küçüğüdür; nankör büyüyünce hain olur.“(Torlakon öğretisi)
…
Sözde, dini diyaneti de var bu güzel memleketin;
Adaletli olmanın, iyi olmaktan çok daha makbul olduğunu vurgulayan,
Değer üreten beyinleri-elleri tavsiye ve takdir etmesi gereken,
Gönül yapan dilleri, derdi dindiren çabaları teşvik eden,
‘Kul hakkı’ deyince titremeyen kalpleri uyaran,
Özgürlüğümüzdeki en büyük hak sahibinin şehitler ve gaziler olduğunu haykıran,
İstismara, yobazlığa ve sapkınlıklara şiddetle dur demesi gereken…
…
“Aklını güzelce kullanmayanların üzerine pislik yağdırırız.”(Yunus sûresi 100.ayet)
Şeyh kılığına girmiş bir sapık, ilişki karşılığı cennet vaat ediyor bayan müritlerine.
“Bize cennetten bir şey yok mu?” diye soruyor bayan müritlerin kocaları,
“Olmaz olur mu?” diyerek onları da ‘badeleyip’ ilişkiye çekiyor.
Ve bütün bunlar ortaçağ karanlıklarında filan değil,
Günümüz Türkiye’sinde görülüyor.
Nerede bunun tapusu, senedi veya güvencesi diye soran olmuyor,
Sadece postların delindiğiyle kalınıyor…
Akıl olmayınca neylesin fikir, Abdil garıyı boşamış neylesin Bekir…
"Her değerin her devirde istismarcıları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu değerlerin en başında da din gelmektedir. İstismarcıların başarısı, halkın ahmaklığıyla doğru orantılıdır."(Filozof Torlakon)