BAĞIRSAKLAR İKİNCİ BEYİN GİBİ
Davranışlarımızı ve ruhsal dengemizi etkileyen tek organ kafatası içindeki beynimiz değil. “İkinci beyin” de denilen karın bölgesindeki enterik sinir sistemi, kafamızdaki beyin ile pek çok açıdan benzer özelliklere sahip; bağımsız olarak çalışabildiği gibi, vagus siniri üzerinden beyne sinyal göndererek davranışlarımızı etkileyebiliyor.
İkinci beynimiz olarak bilinen enterik sinir sistemi (ESS), bağırsak duvarı içine gömülü yaklaşık 500 milyon nörondan oluşur; çevresel tehlikeleri hissetmemizi sağlar ve vereceğimiz tepkileri belirler.
Yoğun bir iş gününün akşamı, sıkışık trafikte yorgun argın evinize geldiğinizi düşünün. Büyük bir olasılıkla yapacağınız ilk şey buzdolabını açıp, size cazip gelen bir şeyler atıştırmak olacak. Bu “bir şeylerin” salatalık, havuç veya brokoli gibi “tavşan yemleri” olmayacağı kesin. Tatlı-tuzlu ve yağlı yiyecekler varken, bu tür “sağlıklı” gıdaların neredeyse hiç şansı yok.
Biliyorsunuz ki stres altındayken beynimiz tercihini bugün sağlıksız olarak nitelendirilen yiyeceklerden yana kullanır. Bilmediğimiz ise, bu yiyecekleri daha çekici kılan, kafatası içindeki beyin değil, bağırsaklarımızdaki ikinci beynimizdir. İkinci bir beynimizin olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Oysa vücudumuzda beynimizin dışında farklı bir sinir sistemi daha vardır. Bu o kadar gelişmiş bir sistemdir ki ikinci beyin olarak nitelendirilmesi yanlış olmaz.
ENTERİK SİNİR SİSTEMİ
Sistem yaklaşık 500 milyon nörondan -bir sıçan beynindeki nöronlardan 5 misli fazla- oluşur ve 9 metre uzunluğundadır. Yemek borusundan başlar anusta biter. İşte bu beyin, stesli anlarınızda canınızın patates kızartması, çikolata ve baklava çekmesinden sorumludur.
Bağırsak duvarına gömülü olan enterik (bağırsak yoluyla, bağırsakla ilgili) sinir sisteminin –ESS- sindirimi düzenlediği uzun zamandır biliniyor. Son yıllarda artık insanın fiziksel ve zihinsel sağlığını da önemli ölçüde etkilediği düşünülüyor.
Kafamızdaki beyinden bağımsız veya birlikte çalışan ESS, çevremizdeki tehditleri algılamamıza yardımcı olur ve verdiğimiz tepkileri belirler. Columbia-Presbyterian Tıp Merkezi’nden Michael Gershon, “Bağırsakların beyne gönderdiği çok sayıda bilgi, sağlığımızı etkiler ve bunu bilinç düzeyine çaktırmadan yapar” diyor.
İnsan vücudunun içine baktığınız zaman, beyni ve omurilik boyunca uzanan sinir hücrelerini görürsünüz. Oysa bağırsak dokusunun iki tabakası içinde dağılmış olarak bulunan nöron ağları, yani ESS, merkezi sinir sistemi kadar belirgin değildir. İşte bu nedenle 19.yüzyılın ortalarına kadar keşfedilmemiştir. ESS, otonom sinir sisteminin bir parçasıdır ve ayrıca orijinal sinir sistemimizdir. 500 milyon yıl önce ilk omurgalılarda ortaya çıkmış ve omurgalılar evrildikçe gelişmiştir. Bir olasılıkla beynin oluşumuna da zemin hazırlamıştır.
Sindirim çok karmaşık bir süreçtir. Dolayısıyla bu sürecin doğru yönetilmesi için, yalnızca kendine ait bir sinir ağının bulunması doğaldır. ESS, midedeki yiyeceklerin mekanik olarak karıştırılmasını kontrol eder; kasların kasılmasını sağlayarak bağırsak hareketlerini düzenler; bağırsakların farklı bölümlerindeki biyokimyasal ortamı da uygun hale getirir.
Başka bir deyişle, sindirime yardım eden enzimlerin işlerini yapabilmesi için doğru pH seviyesini ve kimyasal bileşimlerini ayarlar.
ESS’NİN SİNDİRİM DIŞINDAKİ FAALİYETLERİ
ESS’nin bu kadar çok nörona ihtiyaç duymasının başka nedenleri de vardır. Yemek yemek her zaman tehlikelere gebedir. Cildimiz gibi bağırsaklar da bakteri ve virüs gibi tehlikeli olabilecek istilacıların vücuda girmesini durdurmak zorundadır. Hastalık yapan bir mikrop, bağırsakların iç kaplamasını geçtiği takdirde, aralarında histaminin de bulunduğu bağırsak duvarındaki bağışıklık hücreleri, enflamasyon maddeleri salgılar. Bu maddeleri ESS’nin nöronları tespit eder. Bu aşamada vücuttaki zararlı maddelerin dışarı atılması gerekir; bunun için bağırsaklardaki beynimiz dışkının daha hızlı ve kolay çıkması için diyare başlatır, ya da kafamızdaki beyni uyararak hastayı kusturur.
Bağırsaklardaki bu tepkilerin farkında olabilmek için gastroentrolog olmamız gerekmez. Yüzlerce yıldır insanlar bağırsakların beyin ile etkileşime geçerek sağlığımızı etkilediğine inanıyor. Ne var ki bu ikisi arasındaki bağlantının araştırılmasına ancak son yüzyılda başlanmıştır. Bu alandaki iki öncü, Amerikalı doktor Byron Robinson (1907 yılında Abdominal and Pelvic Brain isimli kitabını yayımlamıştır) ve çağdaşı İngiliz doktor Johannis Langley’dir. O dönemde ESS’nin bağımsız çalıştığı biliniyordu. Öyle ki beyin ile aralarındaki ana bağlantı –vagus siniri- kesilmiş olsa dahi, ESS sindirimi kontrol etme işlevine devam edebilir. Bu öncü bulgulara karşın, karın bölgesindeki beyin konusu, 1990’larda nörogastroentroloji bilim dalının doğumuna kadar ertelendi.
Bugün artık ESS’in bağımsız çalışabilme yeteneğinin yanı sıra, beyni etkilediği de biliniyor. Aslında vagus sinirinden geçen sinyallerin % 90’ı yukarıdan gelmez, tam tersi aşağıdan, yanı ESS’den gelir (American Journal of Physiology-Gastrointestinal and Liver Physiology, vol 283, p G1217).
İKİNCİ BEYNİN ÖZELLİKLERİ
İkinci beynin bazı özellikleri birincisine benzer. Bir kere çeşitli nöron tiplerinden oluşur ve bunların aralarındaki desteği glial hücreleri sağlar. Fizyolojik ortamını dengede tutabilmek için kendine özgü bir kan-beyin bariyerine sahiptir. Ayrıca beyinde bulunanlarla aynı sınıfa dahil olan çeşitli hormonlar ve 40 çeşit nörotransmiter üretir. Aslında bağırsaktaki nöronların kafadakilerle aynı miktarda dopamin ürettiği sanılıyor. İlginç bir şekilde vücutta bulunan serotoninin % 95’i ESS tarafından üretiliyor.
Bu nörotransmiterler bağırsakta ne arıyor? Beyinde bulanan dopamin keyif ve ödül ile ilgilidir. Bağırsakta da sinyalleme molekülü olarak görev yapar; örneğin kolondaki kasların kasılmasını düzenleyen nöronların arasında mesaj taşır. Depresyonu engellediği, uykuyu, iştahı ve vücut sıcaklığını düzenlediği bilinen serotonin, bağırsakta da sinyal taşır. Ayrıca bunların dışında başka görevleri vardır. Bağırsakta üretilen serotonin kana karışır ve buradan karaciğer ve akciğerlerdeki hasarlı hücreleri onarmaya gider. Kalbin normal gelişimi ve kemik yoğunluğunun düzene girmesinde de önem taşır (Cell, vol 135, p 825).
İKİNCİ BEYNİMİZİN DUYGUDURUM ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
İkinci beynimiz insanın ruhsal durumunu nasıl etkiliyor olabilir? Bir kere bağırsakların duygusu yoktur. Ama birinci beynin yarattığı duyguları etkiliyor olabilir mi? Genel kanı bağırsakta üretilen nörotransmiterlerin beyne ulaşamadığı doğrultusundadır. Ancak kuramsal olarak, hipotalamus gibi kan-beyin bariyeri olmayan küçük bölgelere girebilir.
Her durumda bağırsaktan beyne gönderilen sinir sinyallerinin ruhsal durumumuzu etkilediği düşünülüyor. Gerçekten de 2006’ta yayımlanan bir araştırmaya göre vagus sinirinin uyarılması, başka tedavilere yanıt vermeyen kronik depresyon tedavisinde etkili olabiliyor (The British Journal of Psychiatry, vol 189, p 282)
YAĞLI YEMEK NİÇİN ZEVKLİDİR?
Bu şekilde bağırsaktan beyne ulaşan sinyaller, yağlı yiyeceklerin insanlara niçin büyük bir haz verdiğini de açıklar. Sindirilen yağ asitleri, bağırsaklardaki reseptörler tarafından saptanır. Reseptörler bu bilgileri beyne sinir sinyalleri üzerinden gönderir. Bu sinyallerin tek işlevi, yenilen yiyeceklerle ilgili beyni bilgilendirmek olmayabilir. Bu sorunun yanıtını arayan bilim insanları, bir grup insana doğrudan yağ asitleri verdiler ve bunlara insanın içini acıtan, hüzünlendiren resimler gösterdiler. Sonuçta doğrudan yağ asitleri verilen deneklerin, yalnızca tuzlu su verilen denekler kadar resimlerden etkilenmedikleri ve üzülmedikleri görüldü (The Journal of Clinical Investigation, vol 121, p 3094).
İKİ BEYİN ARASINDA İŞBİRLİĞİ
Stres karşısında gösterdiğimiz tepki, iki beynin sağlam bir işbirliği içinde olduğunu gösterir. Beynin tetiklediği savaş-veya-kaç tepkisinde kanın mideden kaslara yönlendirilmesi sırasında midede “kelebekler uçuşuyormuş” gibi bir duygu oluşur. Ancak stres ayrıca bağırsakların ghrelin hormon üretimini arttırmasına yol açar. Bu hormon iştahı arttırdığı gibi beyni dopamin salgılaması için uyarır.
Evrimsel geçmişimizde ghrelin stresi baskılayarak çok yararlı bir görev üstlenmiştir. Yiyecek peşindeki taş devri insanının heyecanını yenmesine yardımcı olmuş olabilir. Dallas’taki UT Southwestern Tıp Merkezi’nden Jeffrey Zigman, kronik strese maruz bırakılan farelerin yağlı yiyecekleri tercih ettiğini saptamış. Oysa başka bir araştırmada ghreline tepki vermemek üzere genetiği ile oynanmış farelerin, bu yiyeceklere yüz vermediği görülmüş (The Journal of Clinical Investigation, vol 121, p 2684). Zigman, modern dünyamızda yağ oranı yüksek yiyeceklerin yaygınlaşmasıyla, kronik stres veya depresyonun sonucu olarak obesitenin de yaygınlaştığını söylüyor.
ÇEVREYLE İLGİLİ BİLGİ KAYNAĞI
Gershon’a göre, bağırsaklar ile ruh sağlığımız arasındaki güçlü bağın evrilmesinin nedeni, çevremiz ile ilgili pek çok bilgiyi bağırsaklardan elde etmemizdir. Gershon, “Tehlikeyi gözlerimizle görürüz, kulaklarımızla duyarız ve bağırsaklarımızla hissederiz” diyor.
Baltimore’daki Johns Hopkins Nörogastroentroloji Merkezi’nden Pankaj Pasricha’ya göre, eğer bağırsaklarımız olmasaydı, yaşamımızı sürdürebilecek enerjimiz da olmayabilirdi.
İki beyin arasındaki benzerlik ne kadardır? Bilim insanların pek çoğuna göre ikisi arasındaki benzerlik, sıra belleğe gelince sona erer. Ne var ki Gershon ESS’nin de belleği olduğuna inanıyor. Görüşlerini destek olarak şu gerçek olayı örnek gösteriyor: ABD’deki bir askeri hastanede bir hemşire her sabah saat l0’da felçli hastalarına lavman uygulamaktadır. Hemşirenin hastaneden ayrılmasıyla bu işlem ihmal edilir. Ama hastalar her sabah saat 10’da bağırsak hareketlerinin başladığını belirterek işlemin devam etmesini talep ederler. Bu da Gershon’ın haklı olduğunu ve bağırsakların da bir belleği olduğunu gösteriyor.
SEZGİLERİN KAYNAĞI BAĞIRSAK DEĞİL, BEYİNDİR
İngilizcede “gut feeling-bağırsaklardan gelen duygu” deyimi, 6.his, sezgi ve içgüdü anlamında kullanılır; mantıklı bir açıklaması olmayan temel bir duygu veya reaksiyonu işaret eder. Ancak yürek çarpıntısına benzeyen duyguyu aslında beyinden gelen sinyaller başlatır. Sonuçta ortaya çıkan endişe veya heyecan duygusu kararınızı belirler.
ikinci beynin bilinç altı düzeyde sezgilere dayanarak alınan kararlarda rolü vardır ama seçeneğinizi yönlendirmiş olduğu fikri bilimsel olarak doğrulanmamıştır; durumu kavrayan aslında beyninizdir. Gershon bile bilinçli ve mantıklı bir muhakeme yürütürken ikinci beynin olaya “müdahil olmadığını” şöyle açıklıyor: “Din, şiir, felsefe, siyaset tamamen kafatasındaki beynin kapsama alanı içindedir.”
SAĞLIKSIZ BAĞIRSAKLARIN YARATTIĞI SORUNLAR
Yine de bilinmelidir ki sağlıksız ve tam gelişmemiş bir ESS, sadece hazımsızlık değil, daha pek çok soruna zemin hazırlar. Midede rahatsızlık yaratan kimyasal maddelere maruz bırakılan yeni doğmuş farelerin diğer normal farelere göre daha şiddetli endişe ve depresyon belirtileri gösterdiğini tespit eden Pasricha, bu tür belirtilerin diğer organ hasarlarında görülmediğini belirtiyor.
Aralarında oksitosinin de bulunduğu anne sütü bileşenlerinin, bağırsaklardaki nöronların gelişiminde önemli bir rol oynadığı son araştırmalarda ortaya çıktı (Molecular Nutrition and Food Research, vol 55, p 1592). Bu da erken doğan ve anne sütü almayan bebeklerde bağırsak sorunlarının niçin daha fazla görüldüğünü açıklıyor.
Serotonin de ESS’in düzgün gelişiminde önemli bir rolü vardır. Serotonin burada büyüme faktörü olarak çalışır. Serotonin üreten hücreler ESS üzerinde erken evrede gelişir. Eğer bu gelişim engellenirse ikinci beyin doğru çalışmaz.
Gershon, erken yaşta aşırı strese maruz kalan çocukların ileri yaşlarda irritabıl bağırsak sendromu –spastik kolit olarak da bilinir- denilen rahatsızlığa yakalanabileceğine dikkat çekiyor. Hastalığın en belirgin semptomları, kronik karın ağrısı ve diyare ya da kabızlık çekmektir. En önemlisi bu belirtilere depresyonun eşlik etmesidir. Bu hastalığa yakalanmış her 100 hastanın 87’sinin dolaşımında, antikorlara rastlandı ve bunların bağırsaklarındaki nöronlara saldırıp öldürdüğü ortaya çıktı (Journal of Neurogastroenterology and Motility, vol 18, p 78).
İKİNCİ BEYİN İLGİ BEKLİYOR!
Normal gelişimi engellenmiş ESS’in yarattığı sorunlar ikinci beynimizin geçmiştekinden daha fazla ilgiyi hak ettiğini gösteriyor. Pasricha, bağırsaklardaki sinir sisteminin daha iyi anlaşılmasıyla obeziteden diyabete, Alzheimer’dan Parkinson’a pek çok hastalıkla ilgili tedavilerde çok önemli gelişmelerin yaşanabileceğine inanıyor. Buna karşın ESS konusundaki araştırmalar hâlâ tatmin edici boyutta değil. Pasricha “Bu kadar büyük bir potansiyelin bu kadar az ilgi görmesini anlamakta zorlanıyorum” diyor.
Derleyen: Reyhan Oksay
Kaynak: New Scientist, 15 Aralık 2012
http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=gut-second-brain
http://www.nature.com/nrgastro/journal/v9/n10/full/nrgastro.2012.171.html