***ERİŞİM ve MUTLULUK***
Âniden geriye dönen genç kız çıkışır, yıllardır peşinde koşan genç adama:
--- Yeter yahu yeter! Gün değil, hafta değil, ay değil; yıllardır ayak izlerime basa basa geliyorsun fakat bir gün olup da beni ailemden istemeye gelmiyorsun! Umudumu kesmediğim için hep geriye çevirdim bugüne kadar gelen taliplilerimi! Fakat artık yeter! Eğer ciddiysen gel ailemden iste! Değilsen peşimi bırak!
Bir anda neye uğradığını şaşıran genç adam, durumu şöyle açıklar:
*** Biliyorum… İstediğimde reddedilmeyeceğimi kesinlikle biliyorum. Fakat kesinlikle bildiğim bir şey daha var ki, benim bu sevda ateşim evlendiğimizde sönmeye başlayacak; sana eriştiğimde hayâllerim de sona erecek. Yüklendiğim sorumluluklar beni öylesine çökertecek ki, aşkı bile unutacağım ve bu aşkla besleyip durduğum yaşama sevincim kaybolacak… Onun için senden çok çok özür diliyorum…
Yaşadığımız hayatta pek değişmeyen bir gerçek var ki;
Erişilen şeyler çekiciliğini de kaybediyor, hayâller bittiğinde yaşama sevinci de bitiyor…
* Hoşumuza giden bir şarkı veya Türkünün bir parçasını öğrendiğimizde dilimize pelesenk edip durduğumuz halde, ne zaman ki tamamını öğrendik, söylemeyi bırakıyor ve yeni duyduğumuz bir başka parçayı dilimize dolamaya başlıyoruz.
* Hayâllerimizi süsleyip duran bir ev, bir araba veya bir ortama eriştiğimizde, ya daha ötesini düşünmeye veya yaşama şevkimizi kaybetmeye doğru gidiyoruz. Kimilerimiz biricik hayat arkadaşımızın ötesini de düşünmeye kapılıyor ve mutluluklar kayboluyor.
* Yukarıdaki genç adamın endişesinde olduğu gibi, sorumluluklar, sorumsuzluklar, hayâlsizlikler veya aykırıhayâller aşk ve mutlulukları bitirmekte, eşleri birbirinden uzaklaştırmakta, birbirlerine katlanamaz veya gırtlaklarına sarılır ve hattâ cinnete varır hale getirmektedir. Halbuki evlenmeden önce yirmidört saat birbirlerini düşlüyor; gülümseyen yüzlerinden, gönlü mest eden sözlerinden veya esintiyle gelen kokularından bir an bile ayrı kalmak istemiyorlardı.
* Hayat bandını geriye sararak gençlik yıllarına dönebilmeyi düşleyen yaşlı insanlar, böyle bir şeyin beyhûde olduğu düşüncesiyle derhal vazgeçer ve gençlik hâtıralarıyla avunmaya başlarlar. Fakat bu gidiş, kuvvet kayıplarının ardından gelen zihinsel kayıplarla birlikte teklemeye başlar.
* Hayâl edebildiği her şeye erişen insanlar da felaketin eşiğindedirler. Uçurumun kenarına gelmişlerdir. Buradan ötesini hayâl edemeyeceklerini ve geriye dönerek eskimiş tatların hazzına bakmanın da sıkıcılık vereceğini düşündükleri için kendilerini aşağıya bırakıverirler. Kaçınılmaz gerçek olan ölümü beklemeye katlanamazlar. ‘Dünyanın en zenginlerinden olan falanca ailenin bireyi, gökdelenlerinin bilmem kaçıncı katından kendini atarak yaşamına son verdi’haberinin ardında da işte bu hayâl yitimi vardır.
Hayâller bittiğinde yaşama sevinci de bitiyor demiştik, fakat, yaşama sevinci bittiğinde hayâller bitmeyebiliyor:
* Bu dünya hayatından bir şey anlayamadığıve yeniden geleceği dünyada daha şanslı olacağı umuduyla hayâller kuranlar.
* Umudu kestiği sevgiliyle bir daha kavuşma hayâllerini mahşere bırakanlar (halbuki mahşer ortamı, kavuşma istenilecek değil, birbirinden kaçıp uzaklaşılmak istenecek dehşette bir yerdir. Öyle bile olsa bu, sevenlerin sevgisinin gücü karşısında, seyran olan samanlık gibi hayâl edilmektedir. Mahşer, ön buluşma yeridir. Asıl istenen buluşma yeri cennettir fakat, cennetin garantisi olmadığı için mahşere kavilleşilmektedir).
* Öte yandan doğrudan doğruya cenneti hayâl edenler. Köşklerin mâhiyetleri, hûri veya diğer hizmetçilerin sayısı,renkleri, kilosu vs… Bu dünyada hiç murat alamayıp da hevesini öbür dünyaya saklayanlar. Bir Murat124 arabası bile olmayıp da Ferrarinin, Lamburcininin hayâlinin peşine düşenler ve belki de ‘cennette benzini de nerden bulucaz yav’ diyerek vazgeçenler.J
* Cehenneme düşmeyi hayâl edenlereyse pek rastlanmaz. ‘Bu dünyada doğru dürüst bir sıcak yuva yüzü gördüğümüz olmadı. Ah bir cehenneme düşsek de kemiklerimize kadar ısınsak’ diyen bir kişi ya cehenneme inanmıyordur ya da dalga geçiyordur.
* Cennetin de cehennemin de bu dünyada olduğunu, yaratılış konusuna da hiç inanmadığını söyleyenlerin durumuysa çelişki, kuşku ve her an duyabilecekleri bir şaşırtı beklentisi hayâlleriyle doludur. Zihinlerine çürük sakız gibi yapışan soruların yanıtlarını alabilmek için ortalığa yeni sorular sürer, yanıt alamasalar bile yandaş bulmaya çalışır dururlar.
* Cennetten ötesini hayâl edenler de vardır, Yunus gibi;
“Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç hûri,
İsteyene ver onları, bana seni gerek seni.”
Cenneti küçümsediğinden değil, sahibini çokça büyümsediğindendir böyle söylemesi. Çok uyanıktır Türkmen Atası Derviş Yunus. Eriştiği küçük hayâlleri öteleye öteleye gidenlerden değildir. En zirve olanı, en vazgeçilemeyecek olanı, en bilinen güzelin de ötesinde olanı, en kalıcı ve en koruyucu olanı bir kerede ister. El attıkça kayıp kayıp giden fâni sevdalıkların değil, ebedî sevdanın peşindedir;
“Ben gelmedim kavga için, benim işim sevda için,
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”
“Yunus Emre der hoca, istersen git bin hacca,
Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir.”
Evet… En zirve olan dostla buluşma yeri hiç de uzakta değilmiş. Burnumuzun dibindeki bir kulun gönlünde kavuşurmuşuz biz O’na. “Bir kez gönül yıktın ise, o kıldığın namaz değil.” diye beynimizin üstüne balyozu bir kez daha indirerek uyarmaya çalışır uyanık Yunus’umuz…
“Yeryüzünü cennete çevirme gayretinde olmadan, Tanrı'nın cennetine nasıl girilecek? Gönülleri gül bahçesinin güzelliğiyle bezemeden, yeryüzü cennete nasıl çevrilecek?”(Torlakon öğretisi)
Dolu…Almak isteyen için ibret dolu her yer.
Kanaâtten büyük zenginlik olmadığını, gözlerini toprak doyurduktan sonra anlayabilenlerle dolu yerin altı…
Bedenimiz bitmiş olsa bile, beynimizin kalan gideni yetiyorsa eğer, hayâl kurmak bedava fakat olmayacak şeylerin, ütopyaların ardına düşerek avare olup durmak hiç akıl işi değil.
Uygun hayâlleri ve hedefleri olup durmalı insanın son nefesine kadar.
Değer üreten elin sahibi,
Gönül yapan dilin sahibi,
Gülümseten yüzün sahibi,
Çözüm üreten beynin sahibi,
İyilik için çarpan kâlbin sahibi,
Yardıma koşan ayağın sahibi olabilmek için hayâlleri ve hedefleri olmalı…
"Mutlu olmanın yolu; büyük hedefler peşinde koşmayı ve küçük başarılara sevinmeyi sürdürmektir. Ben bugün, gerekli bir bilgi öğrendim veya farklı bir sinek gördüm diye seviniyorum."(Filozof Torlakon)