***Sen Devam Et***
“Akıllıların çaresiz kaldığı durumlarda delilere akıl danışmak aklın tesellisidir.”(Torlakon öğretisi)
Diğer vakitlerde en az 15-20 kişi olurken, sabah namazlarına genellikle 3-5 kişi gelir mahâlle camisine: Derviş Şevki, Deli Niyazi, kimi misafir kimi de yolcu bir iki vatandaş, tabiî ki de İmam Hurşit…
Derviş Şevki:
Sessiz ve sakin bir biçimde işine gücüne bakarken ibadetlerini de hiç aksatmayan, kimsenin dığdısına dedikodusuna kulak asmayan, herkesin iyiliği için dua edip duran, varlığıyla yokluğu çoğu zaman belirsiz bir kuldur…
Deli Niyazi:
Mahâllenin neşesidir. O da olmasa, yüzlerin pek güleceği yok gibidir. Onun ne deyip durduğunu ise deli dilini bilen tercümanlar bile tam olarak anlayamaz. Camiye geldiğinde de kafasına göre takılır; ortamdan hoşlanırsa topluluğa uyar, kafasına yatmayınca da çıkıp giderek kapıdan olan biteni izler durur…
Yabancılar:
Genellikle kırsal kesimden çocuklarını ziyarete gelen yaşlı veya emekli kişilerdir. Her biri diğerine benzemeyen renk, biçim, huy, şîve ve ekin(kültür)le donanmışlardır. Şehir yaşantısı onlara çok bunaltıcı geldiği için, sohbet ortamı arar dururlar…
İmam Hurşit:
Adının anlamı(Güneş) gibi çevresini aydınlatan engin bilgiye ve zil gibi de bir sese sahiptir. Kendisine yöneltilen soruları cevapsız bıraktığı pek görülmemiştir. Zayıf tarafı ise sinirleridir ve kolayca sigortası atmaktadır…
***
Yine bir sabah ezan okunur ve dörtlü tamamlanır: İmam Hurşit, Derviş Şevki, Deli Niyazi ve bir misafir… Bu arada birileri daha ortaya çıkar: Bir yerlerde sızmış olan üç sarhoş ezanı duyunca ayılmış ve evlerinin yolunu tutarken içlerinden biri müezzinin okuyuşundan etkilenip;
“Haden len bi kerede camiye gidem!” der. Teklif diğerlerinin de kafasına yatar ve giderler. Berenarı(üstünkörü) bir abdest alıp camiye dalarlarken, en arkada kalanları seslenir:
- Ayağımızı da yıykamıycak mıydık?
En öndeki cevap verir:
- Şimdilik böyle olsun da, ayaklarımız alışınca onları da yıykarız.
Girip otururlar içeriye. Cemaat farzı kılmak için kalkınca, onlar da topluluğa uyarlar… Zil gibi sesiyle ortalığı çınlatan imamın sesinden mest olan sarhoşlardan biri kendini alamaz ve bağırır:
- Yaşşa len hoca!
Yanında duran sarhoş, dirseğiyle onu dürterek ve gülerek:
- Hi he he he! Namazın bozuldu!
Üçüncü sarhoş ise daha yüksek sesle gülerek uyarır ikinciyi:
- Hi hu ho ha haa! Seninki de bozuldu!
Arkasındaki olup bitene sigortası atan imam okumayı kesip geriye döner ve:
- Hadi dağılın ulan, hepinizin bozuldu!!!
Kendisinin namazı da ziyan olan misafir serzenişte bulunur:
- Bizimki niye bozuluyo hocam ya?!.
Bu arada ortamın havasından hoşlanmayıp derhal uzaklaşarak kapıdan olan biteni izleyen Deli Niyazi bağırır:
- Sen devam et Şevki Ağbi!...
Evet… İyiler ve doğrular inatla yollarına devam etmelidirler. Komutan kaçtı diye asker de cepheden kaçmamalıdır. Komutanın kaçtığı cepheyi terk etmeyen her bir er, kahraman komutan adayıdır…
“Asıl nasihâtin kimden geleceği hiç belli olmaz. Hayâtî önem taşıyan kimi nasihâtler, halk içinde ‘kılıksız’ olarak adlandırılan kimselerden gelmektedir. Çünkü onlar hayâtı yaşayıp da öğrenenlerdir.”(Filozof Torlakon)