“ÇIK BURADAN YAVRUUUM!...”
“Fedâkârlık denen şey olmasaydı, ne vatandan ne de insanlıktan eser kalırdı.”(Torlakon öğretisi)
Bir ana feryat ediyor.
Bursa’nın Nilüfer İlçesinin Konak Mahallesinde.
4 Eylül 2008 tarihinde.
Şehid düşen oğlunun tabutunu görünce;
“Yavrum, Eyüp’üm geldin mi?” diye karşıladıktan sonra tabuta sarılarak,
“Oğlum çık buradan!” diye çırpınıyor.
Tabuttan çıktığı görünmüyor Eyüp’ün.
Anacığına ne cevap verdiği de duyulmuyor.
Babasının lokantasında pide yapıp dururken,
Vatan savunması için gittiği yerde bayrak tutan elleri ne halde bilinmiyor.
Kahpe kurşunlarından kaç tanesine göğüs gerdiği de…
Bilinen bir şey varsa o da;
Bingöl’ün Kığı ilçesindeki baraj inşaatını koruma nöbetine giderken,
Nankör ve hain yaratıkların pususunda şehid düştüğü…
Kırk yaşındaki Fatma ana, albayrağa sarılı tabuta sarılmış feryat ediyor, yüreği kırk belik;
Oğlum çık buradan!!!...
Gözyaşlarına boğuluyor üç küçük kız kardeş.
Komando elbisesi giymiş selama duruyor dokuz yaşındaki Fatih.
“Vatan sağ olsun” deyip metânetini korumaya çalışıyor kırkbeş yaşındaki baba Osman.
“Şehidler ölmez, vatan bölünmez!” diye haykırıyor binlerce insan.
“Mecliste PEKAKA istemiyoruz!” diye itirazlarını,
“Vatan sana canım feda!” diye şehidlik sırasında olduklarını,
“Şehidim hakkını helal et bize!” diye de ezikliklerini dile getiriyorlar.
Anadolunun nur yüzlü yiğit evlatları,
Kirli, suratsız ve iğrenç yaratıklara bir bir katlettiriliyor.
Geride kalanlar infial içinde:
“Geriye kalan askerliğini biz tamamlayalım!” diyorlar.
Çapsızların, adam sanılanların elinde madara ediliyor, ülke insanı ve toprağı.
Bir kısır döngüye dönüşmüş bu haller otuz yıldır.
Daha kaç fidan Eyüp’ün toprağa düşeceği,
Kaç garip ananın daha yüreğide kor düşeceği bilinmiyor.
Köz düşmüş yürekten yükselen bir ses boğuyor tüm sesleri;
Oğlum çık buradan!!!...
Acıyı en çok hissedenin feryadını dindirmek ne mümkün.
Ancak iğne yapılarak teskin edilebiliyor.
Derhal karar alıp bir parka adını veriyor Belediye Meclisi.
Nüfusta öldü gözükecek olan Eyüp, bir parkta yaşatılmaya çalışılıyor.
Daha önce isimleri okullarda, caddelerde, sokaklarda, parklarda yaşatılmaya çalışılan,
Diğer Şehid Eyüpler gibi.
Şöyle diyor sanki:
“Dur yolcu!
Bursa Nilüfer’deki bu parkta,
Trabzon Çaykara’lı Eyüp yaşıyor.
Siz onu göremeseniz de,
O sizi görüyor.
Şehâdetle yarım kalan nöbetinin devamını burada tutuyor.”
Bir Fatma daha karışıyor Şehid Anaları kervanına.
“Eyüp’üm geldin mi?” diye karşıladığı,
tabutundan çıkartıp bağrına basamadan kara toprağa gönderdiği oğlu nedeniyle,
Bir ana daha oluyor Şehid Anası.
Şehid demek, şâhid demek.
Cenneti temâşâ eden demek.
Aaah o Ulu Cami var ya, o Ulu Cami.
Şehid Eyüp’ün cenaze namazının kıldırıldığı ecdât yâdigârı..
Nice kullar bekler o camiyi.
Onlar bilirler Eyüp’ün annesine ne cevap verdiğini.
Tabuttan çıkıp niçin görünmediğini.
Anacığına sarılıp elini öpmediğini.
Cesedi taşımaktan kurtulup,
Nasıl tabuttan çıktığını onlar bilirler.
Ah bir de söyleseler.
Şehidin gülümseyen gül yüzünü,
Feryatlarla soldurmayın deseler…
Türk Filozof TORLAKON