NURLU NAMBIR VAN
(Torlakon dağarcığı’ndan alınmıştır)
Bizim işyerinde temizlik işçileri var. Elleri her zaman temiz olmasa da, yüzleri ve yürekleri pırıl pırıl olan... Daha iyi şartlarda hayat sürmelerini umut ve temennî ettiğimiz...
Derler ki:
“Garson olmak var yaa! Temiz ve ütülü elbiselerle, temiz temiz hizmet vermek... İnsanlar bizimle tokalaşmaktan bile imtina ediyorlar. Hatta ‘Günaydın efendim!’ dememize bile çekinerek karşılık veriyorlar... Garson olursak, hiç olmazsa saygınlığımız artar...”.
Garsonlarsa bir başka dertli:
“Bu iş, çekilmez iş! Sabahtan akşama kadar o kat bu oda koşturmaktan ayaklarımız şişiyor. Buna rağmen, onun çalımı, bunun fırçası, ötekinin tafrası... Ah bir memur olabilsek!...”.
Memurlar oldumolası şikâyette:
“Bu devirde üç kuruşla geçinebilmek için Zât-ı Zungur filan olmalı insan. Bari amir falan olabilsek!”.
Amirler:
“Amir olsak kaç yazar! Memurdan ne farkımız var ki? Hani olmuşken mühendis, teknik eleman olmak var!”.
Mühendisler:
“Biz zurnanın son deliğiyiz arkadaş!... Bir yerlerden torpil falan bulabilsek de şef, müdür olabilsek!”.
Müdürler:
“Elden birşey gelmiyor ki birader! Yoğurdu biz yapıyoruz; kaymağı, daire başkanları yiyor! Ah şu Başkanlığa bi zıplayabilsek!...”.
Daire Başkanları:
“Biz, emir kuluyuz. Etkimiz yok. Bacanağın çocuğunu bile işe aldıramadık valla!... Genel müdür muavinliğim yazılmış. Ah bi çıksa da kolbastı oynasam!...”.
Genel Müdür Muavinleri:
“Bütün ipler patronun elinde. Bizlere de, çalışanların; ‘Sayın genel müdürüm’ demeleriyle bahtiyar olmak kalıyor.”.
Genel Müdür:
“Asıl patron, Bakan valla!... Bize düşen, gelen talimatlara göre tavır belirlemek”.
Bakan:
“Ne demişler; ‘Baş ol da, sovan başı ol!... Ah ulan!... Bi katakulli olsa da Başbakanlık bana düşse!”.
Başbakan:
“Başbakanız amma, bu memlekette kaç tane baş olduğunu; hem iktidar, hem muktedir nasıl olunduğunu bir türlü anlayamadık gitti yav!... Her neyse!... (Çukura mukura süpürülmeden) Hele bir Cumhurbaşkanı olayım da!...”.
Cumhurbaşkanı:
“By-pass diye bişey îcat etmişler. Beni ıskalayıp geçiyorlar. Onurum örseleniyor. Ombudsman filan olsam da, kendimi İmparator gibi hissetsem.”.
Ombudsman:
“Ee şindieh!... Biz; ‘Bu memleget adam olmaz’ dedig mieh?!... Demedigh!... ‘Olur belki de biz göömeyiz’ dedig mieh?! Onu heç demedigh!... Binanaleyh! Çorbada ne varısa, gaşııña da o gelir. Ağaca çıkan geçiniñ, dala bakan oğlağı olur... Necce itibariyle; sisdem dıkanmışdır... Cunta gelir de temizlemiye galkaasa, orayı burayı daatır. Şabgamı bi daha götürüp getirdmeyin!... Zaten, Güniz sokahda tavuh filan da beslenmiyo. Isbarta’ya gedip deveguşu da beslemiyceeme; bu yaşdan soona goyun çobanı da olamıycaama göre, hele gelin de, bu gördüünüz şahsiyeti ’BAŞGAN’ seçin. Ombudsman’lıhdan bi şey annadıysam nâmerdim!... Öööle üçyüz gün beşyüz gün de isdemiyom... Benim işcim, kövlüm, emeglim, dul ve yetimim, ömrümüñ son deminde bi kere; ‘BENİM NURLU NAMBIR VAN’IM! EN BÖYÜK NAMBIR VAN! BAŞGA BÖYÜK YOK!’ desiñ, yetee...”.
07 Temmuz 2006
(TORLAKON)