DÖRDÜNCÜYE ÜZÜLDÜM
Şirazlı Filozof Şeyh Sâdi “Açlık derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmez, belki avcı da tuzak kurmazdı.” diyor. Burada “belki” ile ihtimâllendirilen avcı, Âdemoğlundan başkası değil. “Açlık” derken de, mîdenin açlığından söz ediliyor. Sözgelimi, örümcek ağ kurmazdı, açlık derdi olmasaydı. Bazı canlılar nesillerini sürdürebilmek için de tuzak kurabilirler. Oysa Âdemoğlu sâdece mîdesinin değil, gözünün, kulağının, bedeninin, inancının vs açlığı için de tuzak kurabilir. “Bülbülün çektiği, dilinin cezasıdır” örneğindeki gibi…
Avlanacak hedefin ve ortamın durumuna göre pek çok tuzaklama yöntemi uygulanmaktadır… Kuş avcılığında özellikle Doğu Karadeniz bölgemizde asırlardır süregelen “atmacacılık” geleneğinde, hedefteki atmacayı tuzağa düşürmek için “ğaço” denilen çekirgekuşu kullanılır. Çekirgekuşunu tuzağa düşürmek için de danaburnu olarak bilinen köstebekcırcırböceği… Kim neye en çok düşkünse, onunla tuzağa çekilmeye çalışılır…
Eski dostlarımdan birinin evine, bir seçim dönemi öncesi izleme cihazı yerleştirilir. İzleme ekibi, seçim dönemi bittikten ve bizimki de seçimi kaybettikten sonra “Seninle işimiz bitti.” diyerek cihazı sökmeye gelirler. Dostumun daha önce fark ettiği fakat, nasıl ve nereye yerleştirildiğini bir türlü çözemediği cihazın, bir ziyaret bahanesiyle gelen halakızı tarafından yerleştirildiği, neden sonra anlaşılır… Burada “ğaço” konumundaki halakızının ise, daha önce hangi “böcek”le tuzağa düşürüldüğü ve hangi şantajın zoruyla dayıoğluna ihanet ettiği bilinmez… Bir diğer önemli durum ise, ğaço konumundakilerin çoğunlukla neye alet olduklarının farkında olmadıklarıdır…
Tuzakçıların, durumun gidişâtına göre A, B, C vs pilanları mevcuttur. Dolayısıyla, hedefteki her ne kadar zekî, kıvrak ve tecrübeli olursa olsun, yeterli muhâkeme süresi bulamayacağı için, birinci çemberi yarmayı başarsa bile, ikinci, onu da atlatsa bile, bir diğer kuşatmada yakayı ele vermesi kaçınılmaz olmaktadır…
“Eğer ülkenin kaderini iyi yönde etkileyecek bir beyne sahipseniz, kesinlikle takiptesiniz!… Kötü yönde etkileyecek bir beyne sahipseniz ise zaten birileri tarafından kullanılıyorsunuzdur.”(Torlakon öğretisi)
Umulmadık yerde, umulmadık yöntemle, umulmadık “ğaço” kullanılarak… Kesinlikle bilinmelidir ki; tuzaktaki en çekici yemlere(para, kadın, şöhret vs) bile gelmeyen atmacaları ele geçirmekte kullanılan “ğaço”lar genellikle hedefin en yakınında bulunanlarından seçilmektedir. Akrabalarından, arkadaşlarından, komşularından… Ormanı harap eden baltanın da, testerenin de, kibritin de sapı yine bir ağacın dalından yapılmaktadır…
ASELSAN’da çok önemli çalışmalar yürüttükleri sırada “intihar ettiler” denilerek yitip giden üç canımızdan dördüncüsüne eriştim. Kendisini tanıdığımdan habersizdi. Babası tarafından kurumdan alınmış ve angarya işlerle uğraşıyordu. Daha önce herhangi bir resmî kurumda çalışıp çalışmadığını sorduğumda “kesinlikle hayır” cevabını aldım. Edindiğim izlenim, adamakıllı korkmuş ve yılmışlığın izlerini hâlâ taze olarak üzerinde taşıdığıydı. Babası ise gâyet emin bir şekilde “Çocuklarımızı israiloğulları resmen öldürdü” diye söylüyordu…
“İbrahim’in torunu olup da insanlığın başına bela olacağına, Nemrut’un torunu ol da insan ol!”(Torlakon öğretisi)
Türkiye’nin, ABD ve israile bağımlılıktan kurtulmaması için her türlü nanenin yenmeye veya gâvur salatası yedirilmeye çalışılacağı ortadaydı. Bilindiği gibi; yerli üretimimiz olan füzelerimizi Orta Anadolu bozkırlarında denemek için hazır bulunan uzmanlarımız âniden ABD jetlerinin saldırısına uğramıştır. İncirlik’ten kalkıp radarlara yakalanmadan ve araziyi yalar şekilde hızla gelen 3 ABD uçağı, uzmanlarımızın kafalarını kopartacak seviyede alçaktan uçmuş; derhal kendilerini yere atarak kurtulan ekibimiz tüm malzemeleri toparlayıp merkeze dönmüşlerdir. “Tüm çalışmalarınızı izliyoruz! Bizden habersiz ve izinsiz hiçbir şey yapamazsın!” demek istemektedirler.(Kurum yetkilisi tarafından dile getirilen bu olay hiçbir şekilde basına aksettirilmemiştir.)
Türkiye pek çok alanda kurbanlar vere vere gidiyor. İyiye ve kötüye, onmaya ve bozulmaya doğru pek çok adım atıldı. Samimiyetle, cehaletle veya ihanetle… Yeniden oluşturulmak istenen harita ve sınırlarımızın pek çok örneği uzun süredir ortalarda dolaştırılarak alıştırılıyoruz. İç harbe ve parçalanmaya doğru adım adım sürükleniyoruz…
Bir ülke düşünün ki;
* Müslüman fakat bütün müttefikleri kâfir,
* Hiçbir müttefiki onun onmasından yana olmadığı gibi, güçsüzleşip parçalanmasından yana,
* Ve tarih boyunca tescilli soykırımcılıklarını günümüzde dahi sürdüren o kâfir müttefikleri, yüzyıl öncesi yapıldığını iddia edip durdukları “ermeni soykırımı” teranesini devamlı gündemde ve demoklesin kılıcı gibi ülkenin üzerinde asılı tutup durmakta, (Halbuki soyu kırıldığı öne sürülen ermeniler ülkenin sokaklarında- üniversitelerinde “hepimiz ermeniyiz” diye kazan kaldırıp durmakta, kürt halkımızı mayın tarlasına sürülecek eşek olarak gören bir kısmı da kürt kılığına bürünüp bölücü partiyi ve teröristleri yönetmekte…)
“İtlerle müttefik değil ittefik olunur.”(Torlakon öğretisi)
* Kesinlikle dost olması gerekenlere ise arkasını dönüp küstürmüş,
* Müslüman olan veya olmayan halkların nefretle izlediği küresel haydutlara yataklık veya değnekçilik yapmayı sürdürüyor,
* Daha dün “Ne işi var NATO’nun Libya’da?!” çıkışını yaptıktan sonra aynı NATO’ya kendisini payanda olmak zorunda bırakmış,
* Bugün ise, bir başka Müslüman ve komşu ülkenin işgâle uğratılması için çok aceleci davranıyor,
* Aynı âkibete uğrama sırasının kendisine doğru gelmekte olduğunu fark edip edemediği pek anlaşılamasa bile, kasabın bıçağını yalayan kurban görüntüsü pek çok alanda sergileniyor,
* Komşusu İran sayesinde son kullanma süresinin uzatılmakta olduğunun farkında olup olmadığı pek bilinmese bile, hapisteki teröristbaşının başına bir hal geldiği an îtibariyle, Suriye’nin durumundan daha beter bir hale düşeceği/düşürüleceği kabak gibi sırıta sırıta perşembenin gelişi çarşambadan belli oluyor…
* Bu arada, “açılım-maçılım” oyunlarıyla halkların ayrışmasının yolu açılıyor, kilise açma furyası ve azınlık vakıflarının geriye dönük ihyâsıyla ecdâdın kemikleri sızlatılıyor, “daha fazla demokrasi” diye diye iş bombokrasiye vardırılıyor… İpten kazıktan koparak ortalığı savaş alanına çeviren ve çalıp çırpan mahlûkların zararları, devletine bağlı namuslu vatandaşlara ödetiliyor…
* Öte yandan “Yıldızı parladığından”, “Bölgesel güç olduğundan”, borçları katlanmış olsa bile “İstikrarlı büyüdüğünden”, “Yeni Osmanlılık purocesinden” filan dem vurularak dolmuşa bindirilmeye çalışıldığı ibretle izleniyor…
Ne olmuştu Eski Osmanlı’ya;
Üç kıta yedi denizden çekile çekile, milyonlarca Türk evladını telef ede ede Anadolu yarımadasına hapsolduğu yetmemiş gibi işgâle de uğramış, hâlifenin “cihad” çağrılarına pek az kulak veren çıkmış, Batı Anadolu’muzu çiğneyen yunanlılar kutsal kitabımızın üstüne işeyip sçarken, camilere doldurarak çırılçıplak soyduğu halkımızı, sidiğiyle doldurduğu küplerde kırbacını ıslata ıslata dövüp durmuştur… Sinir sistemimiz harap olmasın diye ayrıntıya girmiyorum. Bu milletin neler çektiğini, tarihten haberi olmayanlar veya ayakta uyuyanlar araştırıp öğrenebilirler…
Ne olmuştu komşularımıza;
Saddam’dan kaçan yarım milyon kadar nanköre kucak açıp besledik, giderken çalıp sökebildikleri her şeyi alıp götürdüler, daha sonra da bizden toprak ister oldular. Aynısı bugün Suriye sınırımızda tekerrür ediyor! Oluşturulacak tampon bölge ile Suriye kürdistanına zemin hazırlayıp kuzey Irak’la birleşilir ve akdenize açılınırsa hiç şaşırmamak gerek!…
Saddam’ı devirip ırzına geçerken kuzeydeki kürtleri yandaş olarak kullandılar, ağır silahlarla donattılar!… Kaddafi’yi devirip ırzına geçmek için, muhalifleri kuzey sahillerinden silahlandırdılar!... Ege ve Akdeniz sahillerimizin bölücü yandaşlarınca istila edilmiş olmasının nedeni ve önemi şimdi anlaşılabiliyor mu acaba?!...
“Türklerden toprak, kürtlerden de kan alacağımız var” diyen ermeniler, yüz yıl önce başaramadıklarını bugün kürt halkımızı kullanarak yapmak istemekteler!!!
* Zaten cesaretlendirilen ve tepinip duran halk bir bahaneyle ayaklandırılır,
* Türkiye’nin doğusu “uçuşa yasak bölge” îlan edilir,
* Asıl iç savaş batıda yaşanacağı için, sahilde zaten hazırlanmakta olan yandaşlar müttefiklerce hızla silahlandırılır,
* Irak’ta yapıldığı gibi gece gece hayalet uçaklarla halı bombardımanı yapılır, deniz ortalarından binlerce füze önemli merkezlere yönlendirilir,
* “Erkekseniz gündüz gelin ulan!” diyenlere kulak asılmaz,
* Devletin beli adamakıllı kırıldıktan sonra gündüz de gelinmeye başlanır,
* Ve Irak’ta yapılanlar fazlasıyla yapılmaya çalışılır…
(“ABD Türkiye’yi de işgâl etsin, Irak’ta yaptıklarını Türkiye’de de yapsın!” diyenler mebus olup TBMM’ye girdi, maaşa bağlandı, dokunulmaz oldu, devletin valilerini tehdit edip güvenlik güçlerini tokatlar, teröristlerle birlikte Molotof atıp taşa tutar oldular…)
***
Bütün bunları ne diye yazıyorum;
Eğer devlet apaçık gidişâtı görerek gerekli tedbirleri bugünden alamazsa, ağırlığını ve ciddiyetini de hissettiremezse, yarın istese de hissettiremeyecek ve iş işten geçmiş olacaktır!
Uyanış ne kadar gecikirse, fatura da o kadar ağır olacaktır!
Daha fazla demokrasi adına yapılan okşamalar uslanmayı değil, daha da azgınlığı ve dikleşmeyi getirecektir!!!...
Bir yandan “Türkiye’nin doğusu bizim, batısına da ortağız” diyen, öte yandan da “Türklerle birlikte yaşamak istemiyoruz!” diyen kürt kılığına girmiş yaratığa “Gel bakalım! Senin deden taşnak papazı mıydı yoksa hınçak mı?” diye sorulmalı ve kiminle yaşamak istiyorsa onun yanına gönderilmelidir!… Aksi takdirde, müslümanı müslümana kırdıracaklardır! “Mayın tarlasına sürülecek eşekler hazırda bekleyip dururken, kendi soydaşlarımızı telef etmeyelim; aksi takdirde, kuracağımız büyük ermenistanda kimi oturtacağız?” diye düşünmektedirler. Kılık değiştirmiş ermenilerin kürt halkımız adına öne çıkarak “Bizim dinimiz zerdüştlüktür!” diye zırlayıp durmaları da bu yüzdendir!!!...
Ve tarihte hep olduğu gibi, aptala acıyan olmayacaktır!…
“Kendi aklına hâkim olamayanlar, başkalarının aklına mahkûm olurlar! Kendi gerçeklerini haykıramayanlar, başkalarının iftirâlarında boğulurlar! Kendi yurduna sahip çıkamayanlar; Vatan! Bayrak! Namus! diye ağlar dururlar.”(Torlakon öğretisi)
Bu millet bir daha kurtuluş savaşı vermek zorunda kalırsa eğer, görünen o ki;
Yeniden yazılacak istiklâl marşında islâmî sözcükler pek olmayacak!
Bu konuda en büyük arzum, yanılıyor ve yersiz kaygılar taşıyor olmak.
Fakat yanılmadığım şey; islâmın altıncı şartının aptallık olmadığı!…
“Aklını güzelce kullanmayanların üzerine pislik yağdırırız.”(Yunus sûresi 100. ayet)