*** CANLAR TOZDA KADER TOZDA ***
Federasyon hayâli filan kurmaya çalışanların, rüyâlarında Abdullah Çatlı’yı Azrail şeklinde görerek, analarının adını unuttuğu yıllarda,
İpten kazıktan kopan veya atını itini nallayanların henüz devlete meydan okumayı düşünmeye cesâret edemediği târihlerde,
Teröristle, eşkıyayla, hainle veya kaçakçıyla pazarlık yapmanın hiçbir şekilde söz konusu olmadığı zamanlarda,
Teröristlerin, ailelerince evlatlıktan reddedildiği ve cenazelerine de sahip çıkanın olmadığı dönemlerde,
Teröristbaşı için anasının “Onu doğuracağıma taş doğursaydım!” deyip durduğu günlerde,
Büyük şehirlerimizden birinden bir öykü:
***
Yaşlı bir Türkmen alevîsi. Dilenci kılıklı ve üst baş perişan.
Sokakların çöpünü temizleyip durduğu için “görevli” sanıyor onu kimileri.
Yanından hiç ayırmadığı bir eski sepete atıyor etrafta bulduğu çöpleri.
Kaldırım kenarlarındaki çimenlere uzanıyor kimi zaman güneşli günlerde.
Yanındaki sepete para atıyor onu sevenler veya dilenci sanan kimileri.
Mersin ilinin dağ köylerinden birinden olduğu rivâyet ediliyor.
Ailesi veya yakınları olup olmadığını bilen görene de hiç rastlanmıyor.
Fakat o görüyor akıllıların göremediklerini, meczup gibi görünse de…
Hayâtın tozuna dumanına karışmış sihirli bir ayna sanki o.
Çok az kimse onu karşısına alıp da bakmasını biliyor;
Torlakon penceresinden bakıp da görenler gibi,
“Toz”un ardında saklı kalan gizemi…
***
Yine birgün kaldırımda çer çöp toplarken,
Annacında bir delikanlı belirir; gergin, kindar, dünyayı kıpkızıl alevler içinde gören.
Her ne kadar sessizce hedefine ilerlemeye çalışıyor olsa da delikanlı,
Anlar bizim ihtiyar onun yüreğinden çınlayanları;
“Bağırsam da mı bassam, bağırmasam da mı bassam?” diye söylenmektedir.
“Amacımı belli edersem kaçışır insanlar, fazla ses getiremem” diye düşünmektedir…
Birden elindeki sepeti tef çalar gibi tokatlamaya başlayan bizim ihtiyar,
Bir Türkü tutturur “Canlar tozda, kader tozda! Canlar tozda kader tozda!” diye.
Anlaşılmaz;
“Toprağa karışanlarımız toza dönüşerek aramızda geziniyor” mu, yoksa,
“Kaderdeki değişim bir toz zerreciğine bağlı” mı demek istediği…
***
Tam yanından geçeceği sırada sepetten çıkan tozdan etkilenen delikanlı
İki üç adım atar atmaz hapşırınca,
“ÇOK YAŞAAA!” diye de bağırır…
Hiddet ve öfkesi artarak yoluna devam ederken delikanlı,
Kendisinin çok yaşamasını dileyen ihtiyara başını çevirip “Hastir…!” çektiği sırada,
Ayağının neye takıldığını anlayamadan tökezleyerek düşer.
Daha fazla sövüp süpürterek dikkât çekmenin zamanı olmadığını düşünse de,
Homurdaya homurdaya kalkıp gitmeden edemez düştüğü yerden…
***
Neden sonra vardığında şehrin en kalabalık yerine,
Kendini tutamayıp bir terörist söylemiyle bağırtı koparır ve basar,
Daha etraftaki insanlar bir şey anlayamadan bombanın düğmesine…
Fakat o da ne!
Şaşkınlık öfke ve inatla üst üste bastığı halde,
Afallamış ve bocalamıştır ortalık gümbürdemeyince.
Hiç farkında olmamıştır bomba kablosunun kırıldığının,
İhtiyara “hastir!” çekerken tökezleyip düştüğünde…
***
Evdeki hesabı çarşıya uymamış;
Kendi bedeniyle birlikte pekçok bedenin,
Siyah torbalar içinde ve binbir parça halinde morga gitmesini umarken,
Polislerin arasında tek başına,
Kelepçe ile ve bir bütün olarak karakola gidiyordu…
***
İnadı inattı, sanki dilini yutmuştu.
Sorgulama yöntemleri hiçbir işe yaramıyor,
Ağzından bir tek kelime bile dökülmüyordu.
Çözülmeye çalışılıyordu,
Kimlerle birlikte “nere”den “nere”ye varmak istiyordu?...
***
Birkaç hafta geçmişti aradan, bağlantıları araştırılmaya çalışılırken,
Hiçbir gün olmamıştı yakınlarından kendisini arayıp merak eden.
İntihar eylemine giderken bile bu kadar yalnız değildi sanki…
Tek bir kişi olmuştu ziyaretine gelen ve o da
Sâdece “ÇOK YAŞA!” deyip gitmişti,
Hani şu “hastir!” çektiği ihtiyar…
***
Şaşkınlığı geçmiş, derin düşünmeye zaman bulabilmişti bu arada.
Etrafında hiç kimsesi olmadığı halde, kimin için ölüme gidiyordu ki?
Hiçbir suçu olmayan insanları da öldürerek ne kazanacaktı ki?...
Peki ya kendisine sâdece “ÇOK YAŞA!” deyip duran deli kılıklı ihtiyar da n’oluyordu ki?...
Ve sonunda kararını verdi;
“Her şeyi anlatacağım!” dedi,
“Eğer bana o ihtiyarı bulup getirirseniz!...”
***
Bulunup getirilen ihtiyara çıkıştı derhâl;
“Ne söylemek istiyorsun?! ‘ÇOK YAŞA’ ne demek? Nasıl yaşayacağım?!...”
Açıkladı ihtiyar:
Kendi aklınla, kişiliğinle ve şerefinle yaşayacaksın!
Hainin ve nankörün, uyuz bir köpek kadar kişiliği şerefi yoktur!
Köpek kişiliklidir çünkü, ilkeleri vardır;
Bir kez ekmek yediği eli ısırmaz, suyunu içtiği çanağa pislemez!
Vatanı foseptik çukurunun üstünde de olsa, ona sahip çıkar, korur!
En kötü vatanın bile, vatansız olmaktan iyi olduğunu iyi bilir o!...
Şerefle yaşayacaksan eğer “ÇOK YAŞA”yacaksın!
Zillet içinde ve aptalca yaşamak insan harcı değil!!!
Düşmanın mayın tarlasına sürdüğü merkep niçin sen oluyorsun ki?!
Can yapıcılardan değil de niçin can yakıcılardan olmaya çalışıyorsun ki?!
Teşekkür ve gönül yerine niçin nefretle beddua alanlardan olasın ki?!
Hiç unutma!!!
Aptal olanı bu dünyada sâdece düşman ve kötü niyetliler sever!
Acıyanı ise hiç olmaz!
Ne bir kul acır ona, ne bir peygamber ve ne de
“Aklını güzelce kullanmayanların üzerine pislik yağdırırız.” buyuran Tanrı…
Şeytan acır mı, orasını bilemem…
Devletsiz kalanın, zillet içinde olanın hiçbir kutsalı da olmaz!
Dirisinin üstüne de işeyip s.çarlar, ölüsünün de, kitabının da…
***
“Peki ne yapayım?” der delikanlı.
“Gönül kazanıcılardan ol, dua alıcılardan ol, can yapıcılardan ol, doktor ol!
Devletine sahip çık ve yardımcı ol, devletin de sana yardımcı olsun!
Son sözüm de şudur:
Aptala acıyan hiç yoktur fakat,
Bu dünyaya insan gelip de it gidene köpekler bile acır!...”
***
Sonuçta, devletine yardımcı oldu, birçok belânın da def edilmesini sağladı.
Devleti de ona sahip çıkıp yeniledi; estetik bir yüz, başka bir kimlik…
Yardımcı olup okuttu, insanlara yararlı bir doktor eyledi…
Yıllar yılları kovalarken değişti devran.
Ve günün birinde,
Bir yaralı terörist getirdiler önüne…
Kendi zamanında hiçbir yakını sahip çıkmazken bir teröriste,
Bunun yakın ve yandaşları basmıştı hastaneyi, asker ve polisleri hiçe sayıp.
Heyecan ve telaşla etrafını kuşatıp soruyorlardı;
“Durumu nasıl doktor?! Kurtulacak mı?!” diye.
“Bu sorunun cevabını Allah(CC) bilir.” dedi ve devam etti doktor;
“Benim bildiğim tek şey sâdece; canlar tozda, kader tozda.”
Anlam bulmaya çalıştılar “O da ne demek?” diye.
‘Jeton’u düşürdüğünü sanan biri fırlayıp söylendi aralarından;
“Çekilin! Bunda anlamayacak ne var?! Toz diyor toz! Yaşaması toza bağlı diyor!”
Ve kulağına eğilip sordu doktorun;
“Kaç kilo ‘toz’ istiyorsun hemen söyle!”…
“Kendi aklına hâkim olamayanlar, başkalarının aklına mahkûm olurlar. Kendi gerçeklerini haykıramayanlar, başkalarının iftirâlarında boğulurlar. Kendi yurduna sahip çıkamayanlar; Vatan! Bayrak! Namus! diye ağlar dururlar.”(Torlakon öğretisi)