SARIKEÇİLİLER’İN 2 AYLIK AKDENİZ GÖÇÜ BAŞLADI
Türk yörük geleneğinin Anadolu'daki son temsilcisi olan Sarıkeçililer, Toroslar'ın yüksek kesimlerinden Akdeniz kıyılarına 2 ay sürecek olan göç yolculuğuna başladılar.
Sarıkeçililer Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Çoban Savran, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sarıkeçililer'in Orta Asya'dan gelen binlerce yıllık bir Türk geleneği olan yörük yaşamının son temsilcisi olduğunu ve bu kültürü binlerce yıl daha yaşatmak için mücadele verdiklerini söyledi.
Türk yörük geleneğini Toroslar'ın eteklerinde ve yüksek kesimlerinde yaşattıklarını anlatan Savran, ''Sarıkeçililer kışın Mersin'in Silifke, Mut, Aydıncık, Gülnar, Silifke, Bozyazı ve Anamur ilçelerinde, yazın da Karaman ve Konya'nın ilçelerinde yaşamlarını sürdürüyorlar'' dedi.
Savran, yörük kültürünün doğal sonucu olarak devamlı göç ettiklerini dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
''Kışı Akdeniz sahillerinde geçirdikten sonra Nisan 15 gibi göçe başlıyoruz. Bu dönemdeki göçümüz 30 ile 45 gün arasında değişiyor. Göç sırasında geçtiğimiz bölgedeki köylülerin tarlalarına zarar vermemek için hızlı bir göç gerçekleştirmekteyiz. Göçü tamamlamamızın ardından Toroslar'ın yüksek kesimlerinde yaz boyunca yer değiştirmekteyiz. Hayvanlarımızın ot ihtiyacını karşılamak için bir yerde 1 aydan fazla kalmıyoruz. Güneye olan göç yolculuğumuz ise otlakların durumuna bağlı. Kışın kar yağışı fazla olması halinde otlaklar da fazla olacağı için havalar soğuyuncaya kadar kalmaktayız. Eylül ve Ekim ayında Akdeniz kıyılarına başlayan göç yolculuğumuz ise çıkışın aksine yavaş olmakta ve iki ayı bulmaktadır. Kışlık noktalarımıza indiğimizde ise kuzu ve oğlaklarımız dünyaya gelmekte ve onları büyütmekteyiz.''
“KAR YAĞIŞI AZ OLUNCA DÖNÜŞ ERKEN BAŞLADI”
Pervin Çoban Savran, bu yıl kar yağışının az olmasının Sarıkeçililer'i olumsuz etkilediğini belirterek, ''Kış mevsiminde kar yağışı az olunca otlaklar da zayıf kaldı ve Eylül ayının 15'inden itibaren güneye 2 ay sürecek göç yolculuğumuz başladı'' dedi.
Develer ve atlarla göç yapanların sayısının her geçen gün azaldığını ifade eden Savran, ''Teknolojik gelişmeler Sarıkeçililer'i de etkiliyor. Bazı yörelerde traktörlerle yükler taşınıyor. Bu göçün aslı ise deve ve atlarla yapılanıdır. Biz Taşkent yöresinde bu kültürü yaşatmak için deve ve atlarla göçümüzü sürdürüyoruz. Sabah erkenden çadır toplanırken, yükler at ve develere yükleniyor. Keçi sürüleri ve develerle devam eden göçte bir sonraki konaklama noktasına gidiliyor. Binlerce yıllık bir kültür olan göç kültürünü yaşatıyoruz. Tamamen doğaya bağlı bir yaşamımız var. Göç ettiğimiz yerlerde doğaya hiçbir tahribat vermeden hareket ediyoruz'' diye konuştu.
Savran, yörük kültürünü devam ettiren Sarıkeçili aile sayısının 180 civarında olduğunu ifade ederek, ''Aile sayımız zaman zaman değişiyor. Yörük kültürünü terk ederek yerleşik hayata geçen Sarıkeçililer zor durumda ve dönmek isteyenler var'' dedi.
SARIKEÇİLİLER’İN 50 DEVESİ KALDI
Türk Yörük geleneğinin Anadolu’daki son temsilcisi olan Sarıkeçililer’in Toroslar’daki toplam deve sayısının 50′nin altına düştüğü belirtildi.
‘Kuş Ali’ lakabıyla bilinen Sarıkeçili Yörüklerinden Ali Uçar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sarıkeçililer olarak Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiklerini ve binlerce yıllık bir Türk geleneği olan Yörük yaşamının son temsilcileri olduklarını söyledi.
Develerin Türk milleti için çok önemli bir yeri olduğunu anlatan Uçar, “Bu develer olmasa bu Türkiye olmazdı. Türkler Anadolu’ya eşyalarını develerin sırtında taşıyarak geldi, Anadolu’yu deveyle, atla zapt etti” dedi.
Göçlerde ve yük taşımada kullandıkları develerin değerini son dönemde azaldığını belirten Uçar, şunları söyledi:
“Geçmişten beri bu hayvanlar elimizde. Biz de şuan yiyeceğimizi içeceğimizi bunlarla taşıyoruz. Deve deyip de geçmemek gerekir. Dağlarda oturuyoruz, bir eksiğimiz olduğunda kasabalardan köylerden bu develerle getiriyoruz. Son dönemde değeri yitti. Ben sahip çıkıyorum. İnsan gördüğü bir şeyi yok edemiyor. Neden yok edemiyor. Öteden beri sürüp gelmişiz. Gözümüz burada açılmış, burada görmüşüz, bunda karnımız doymuş. Yok edemiyoruz. Vatandaşın çoğu bıktı, sattı. Ama Türkiye’mizde şu deve kaybedilecek bir hayvan değil…”
- SON DEVELER -
Toroslar’dan Akdeniz kıyılarına göç ederken develerle göç ettiğini ve Türkiye’de en fazla devenin kendisinde bulunduğunu vurgulayan Uçar, şöyle devam etti:
“Yazı Toroslar’da, kışı da Akdeniz sahillerinde geçiriyoruz. Bu bölgeler arasında da toplamda 4 ayı bulan süreçte develerle göç ediyoruz. Geçmişte herkesin onlarca devesi vardı. Ancak develer teknolojiyle olan savaşı kaybetti. Çoğu Yörük traktörlerle göçüyor. Ben develerle göçmekte ve bu kültürü yaşatmakta kararlıyım. 29 devem vardı. Evlenen ve bizden ayrılan oğluma 6 deve verdim, 23 devem kaldı. Sarıkeçililer’in son develeri de diyebiliriz. Çünkü Sarıkeçililer’de deve sayısı toplam da 50′nin altına düştü. Develer ailemiz içinde her şey. Develerin çobanlığını yapan kızım bile, ölür ancak elinden devesinin alınmasına yine de izin vermez. Deve bizim için o kadar kıymetlidir.”
- “YERLEŞİK HAYATA GEÇENLER ZOR DURUMDA”-
Yerleşik hayata geçen Sarıkeçililer’in zor durumda olduğunu öne süren Uçar, “Gözlerini ağızlarını devlete açtılar ve yokluk içindeler. Bittiler, çalışmıyorlar” dedi.
Uçar, develeri ve kıl keçileri olmasa kendilerinin de zor duruma düşeceğini belirterek şunları söyledi:
“Biz hem develerimizi hem mallarımızı beslemek, hem de devlete ekonomik katkı sağlamak istiyoruz. Kıl keçilerinin orman düşmanı olduğu söyleniyor. Bu keçiler yüzlerce yıldır Toroslar’da var. Develer, keçiler hangi ormanı kurutmuş. Eskiden bine yakın malı olanlar olurdu, 2 bin olanı da vardı. Şimdi mal bitti, kalmadı. Şurada 4 yörükte kaldı. Yetkililer gelip Ormana girmemizi yasaklıyor. Onlara, ‘Bize yer gösterin, yine kabul etmiyorsanız dış devlete sürün’ dedim. ‘Kıl keçisini taşımayacaksın koyun taşı’ dediler. Şimdi koyunu da taşıyorum. Bizim sevdiğimiz saydığımız kadar şu Ormana hiç kimse değer vermez. Biz bu dağda, siz kentlerde binalarda yaşıyorsunuz. Bizim binamız da şu ormanlar. Bu orman olmasa dağda ne insan olur, ne kurt, ne kuş, hiç bir şey olmaz. Bu olduğumuz yerde bir ağaçta kesik yoktur, kestirmeyiz. Ormanların sahibi de koruyucusu da biziz.”
( Kaynak: AA )