“Ekmeğim cebimde bir kuru!”
Şehir lokantasındaki masalardan birine oturan
Karayağız bir öğretmenin sesiydi bu;
Ekmeğim cebimde bir kuru!...
Cimri Hasan derlerdi ona.
Cumhuriyetin ilk yıllarında doğmuş,
İlkokulu köyünde okumuş,
Birkaç zeki arkadaşıyla birlikte
Hasanoğlan Köy Enstitüsüne alınmış,
Mezun olduktan sonra da köylerine dağılıp,
Cahil kalan halkı eğitmek için işe koyulmuşlardı…
“Bir milletin bahtını, adam yetiştirmeye adanmış ömürler belirler.”(Torlakon öğretisi)
…
Kendilerine verilen eğitim gereği;
Hem inşaat ustası hem ziraatçı,
Hem marangoz hem de sanatçı olmuşlar,
Askere gitmeden de tüfek kullanmayı öğrenmişlerdi…
Okuryazar Mehmetçiklerinin çok büyük kısmını cephelerde yitiren,
Geride kalanların %5’inin bile okuma bilmediği millete
Tüm öğrendiklerini öğretecekler;
Kendi evlerini ve kerpiçlerini dahi kendileri yapacak,
Bahçelerini ve tarlalarını bir ziraat teknisyeni gibi işleyecekler,
Bulundukları köylerde aydınlanmanın ve kalkınmanın lokomotifi olacaklardı.
Oldular da…
…
Sadece bereket olmazdı elbette;
Hareket olan her yerde olabilen arızalar
İyi niyetle yola çıkılan bu eğitim çabasında da oldu;
Rusya’daki politeknik okullarının benzeri olan bu okullara
Dışarıdan getirilen öğretmen kılıklı komünist ajanlar
Kendi kültür ve rejimlerini de aşılamaya çalıştılar.
Her türlü zorluğa göğüs geren canlarımız,
O kötü niyetlere de direnip durdular…
“Kaybedişler iki türlüdür: direnerek, pes ederek. Kazanma olasılığı sadece direniştedir.”(Torlakon öğretisi)
…
Yokluğun ve çilelerin ortasında yetişen bu nesil
Savaşlardan bitkin çıkmış bir milletin
İlk çocuklarıydılar.
Hiçbir şey zayi edilmez,
Yolda bulunan bir düğme bile
Alınıp cebe konulur,
İşe yarayabilecek herşey değerlendirilmeye çalışılırdı.
Zaten çer çöp namına etrafta birşey bulmak da olası değildi;
Her türlü yiyecek artığı hayvanlara yem yapılır,
Atık olarak sadece
Ocaktan çıkan kül ile ahırdan çıkan tezek olur,
Onlar da tarlalara gübre olarak serpilirdi…
“Her potansiyeli değerlendir, her kinetiği yönlendir.”(Torlakon öğretisi)
…
Kendi yolunu da kendisi yürürdü Hasan hoca,
Haftanın bir gününde şehir pazarına giderken,
Ne at arabalarına
Ne de motorlu olanlarına binerdi.
Tam 15 kilometre yolu dağdan tepeden yürür,
Yoldan geçenlerin dedikodu yapmasına da fırsat vermek istemezdi.
Evden ırakta, yolda yolakta yemeğini yapamasa bile
Ekmeğini cebinde taşıyabilirdi.
Allah’ın suyu ise nasıl olsa bir yerlerden bulunurdu…
…
Ekmekten yaptığı birkaç kuruşluk tasarrufla
Kim bilir hangi garip öğrencisine kalem alacaktı kimseye çaktırmadan…
“Fedakârlık denen şey olmasaydı, ne vatandan ne de insanlıktan eser kalırdı.”(Torlakon öğretisi)
…
Ekmeğim cebimde bir kuru!...
Yine bir şehir pazarı günü,
Yıllar yılı her pazar bu sese aşina olan kulaklar
Akşama kadar umutla duymayı beklediler.
Bir köşedeki masada oturan karayağız adamı
Görmeyi boşuna bekleyip aradı gözler,
Bir müşterisi gelmemişti kuru fasulyenin…
…
Kendi ayaklarıyla yürüyüp gelemezdi gayrı Hasan hoca,
Bir daha seslenemezdi “Ekmeğim cebimde bir kuru!” diye.
Çünkü o günlerdir,
Son yolculuğunu yaptığı Karacaören kabristanında yatıyordu…
(Filozof Torlakon)