Prof. Dr. Mustafa E. Erkal
Bize yabancı olan etnik fitnenin adeta zihinlere zorla sokulmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Üstelik bu son derece yanlış ve tehlikeli politika, resmi kanal tarafından kullanılmaktadır. Ondan sonra da insanları birbirine ötekileştiren ve kamplaştıran bu çarpık anlayış ihanet olarak suçlandığında; bazıları rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlığı anlamak mümkün değildir. Hangi ciddi bir devlette milli kimlik örtülmek istenir; vatandaşlar arasında eşitlik prensibi bir tarafa atılarak bazı vatandaşlara ayrıcalık tanınabilir? Böyle bir uygulama Anayasanın 10. Maddesine uyuyor mu?
Sorunu kaynağında çözemedik. Sorunun çözümünün kaynağı Irak’ın kuzeyidir. Belki de bize çözdürmediler. Bir taraftan Irak’ın toprak bütünlüğünden bahsettik; diğer taraftan Irak’ın kuzeyindeki yönetimi tanımaya dönük ilişkiler kurduk. Böyle bir çelişki anlaşılabilir değildir. Kürt olarak bilinen vatandaşlarımızı sanki onların temsilcisiymiş gibi PKK ve DTP’ye doğru yönlendirdik. Yanlış beyan ve politikalarla böyle bir yolu açtık. Eğitim ve öğretimi karıştırdığımız gibi; bölüm ve araştırma merkezini birbirine karıştırarak YÖK tarafından Kürt Dili ve Edebiyatı Enstitülerinin kurulması istendi. Genlerine kadar sömürgecilik işlemiş olan yabancıları bile tahrik ederek üstümüze gelmelerine sebep olduk. Uluslararası Azınlık Hakları grubunca küstahça hazırlanan ve ırkçılık kokan Rapor, bunun son örneğidir.
Gurur, haysiyet ve itibar kırıcı örneklerle sık sık karşı karşıya getiriliyoruz. Irkçı ve insan haklarını ayaklar altına almış bazı Batılı çevrelerden dini azınlıklarımız konusunda öğreneceğimiz hiçbir şey olmadığını iktidar mensupları dile getirmekten bile çekinmediler. Malum Raporda Milli Eğitimin Temel İlkelerine, Atatürk’e, “Milli And” ve Anayasamızın 3. Maddesine saldırılmakta; yeni azınlıklar yaratmamız istenmektedir. Bu çirkin ve üzücü gelişmelerden sorumlu olması gerekenler, bunlara gerekli tepkiyi zamanında göstermeyen ve dün Anadolu’dan kovduğumuz işgalcileri cesaretlendiren yöneticilerimizdir. Ülkesini dışarıda yabancılara şikâyet eden bazı bakanlardan da utanır ve tiksinir hale geldik.
Bir ülkede farklılıkların zenginlik olabilmesi ve zenginliğe yol açabilmesi için; o ülkede etnik taassub ve ırkçılığın yapılmaması, milli kimliğin reddedilmemesi, hâkim kültürün gözardı edilmemesi gerekir. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ifadesinin bile bazı neseb-i gayri sahih çevrelerce kabullenilemediği bir ortamda, farklılıklar zenginlik değil; ancak çatışma kaynağı olabilir. Cumhurbaşkanının sık sık farklılıkların zenginlik yaratacağı ifadesi ülkemizdeki gelişmeler bakımından hiçbir anlam taşımamaktadır. Zihinlere etnik ayrımcılığın aşılanması Türkiye’yi çok önemli sorunlarla karşı karşıya bırakır. Kardeşlikler, arkadaşlıklar, meslektaşlıklar, komşuluk ilişkileri, birbirine açık olan kız alıp vermeler, ticaret hayatı bundan büyük zarar görecektir. Bugüne kadar etnik mülahazalar kendini Türk olarak hissedenler tarafından hesaba katılmamış hususlardır. Özellikle kız alıp vermelerde bu görülmektedir. Ancak, bu herhalde uygun görülmemektedir ki; etnik taassub hortlatılmaktadır. Bu ülkeye kastı olanlar, Cumhuriyetten ve milli devletten öç almak peşinde olanlar, hüsrana uğrayacaklardır.
Bir konu var ki; oldukça düşündürücüdür. Bazı aklı evvellere göre; “Efendim bazıları Türk değilim; ben Kürdüm diyor. Bu durumda açılım yapmak gerek.” gibi safsatalar ortada dolaşmaktadır. Almanya, Fransa gibi birçok ülkede ben başkayım, Alman değilim; Fransız değilim diyebilecek olanlarla bu ülkeler süper gücün hakemliğinde açılım pazarlığı mı yapmaktadırlar? Devletin görevi, yeni azınlıklar ve yeni resmi diller mi yaratmaktır? İktidarların görevi, egemenliği paylaşmak ve birilerine devretmek için etnisite arayışlarına çıkmak mıdır? İktidarlara birlik ve bütünlüğü korumasınlar diye mi rey veriliyor? Bir ülkenin bölünmesi önce zihinlerde, farklılıkların taassub haline getirilmesi yobazlığı ile olur. Bölünmeyi sadece siyasi haritalarda arayanlar, gaflet ve delalet içinde olanlardır.
Açılım açılım diye tepinenler, halk ve vatandaş değil; Kürtleri kullanıp onların üzerinden servet sahibi olan bazı siyasiler, bazı belediye başkanları ve göbeği dışarıya bağlı olanlardır. Maalesef, ülkeyi yönetenler, yanlış ve defolu fikir dönmesi danışmanların elinde oyuncak haline gelmektedirler. İşin üzücü tarafı, tek başına iktidar olmuş bir iktidarın koalisyon dönemlerini mumla aratır hale gelmesidir.