BİR TÜRKÜ NEYE BEDELDİR???
Türk filozofu Torlakon’un yanına gelen bir seveni:
--- Bu işin hesabı nasıldır ya dost!... Nereden gelmektedir bu değirmenin suyu?...
*** Hangi değirmenin?
--- Bir adam tanıdım... Galiba yorulduğunu bilmiyor. Kayda geçmemiş rekorların sahibi biri... Bir defasında, tek koluyla binikiyüz şinav çekti; yorulmuş gibi görünmüyordu. Beyin kanamasından gidebilir diye rekorunu yarım bıraktırdık... Mübarek ramazan günü o aç ve susuz haliyle saatlerce koşuyor, vb... Ve ne hikmetse bütün rekor denemelerini ramazan ayında yapıyor. Böylesine bir enerjinin kaynağı ne olabilir diye kafama takıldı...
*** O dediğin şahsı çok yakından tanırım. Dağcıların buzlara çekiç saplaması gibi, parmaklarını, bir şahsın kafatasına birkaç santim saplayabilir. Bizim deli(!)lerden biridir. Hafızasında sekiz-on bin kadar Türkü, ilahi ve şiir vardır. Bütün sırlarını benimle paylaşmaktan çekinmez... Sorunun cevabı olan sırrını herkese faş ettiği ve benim de yaymamdan kesinlikle rahatsız olmayacağını bildiğim için sana açabilirim...
Sık sık etraftan duyarız; “Bizimkilerde de ruh yok ki kardeşim!” veya “Mehmet oğlu Seyyid, Çanakkale Harbinde tek başına sırtlayıp topun namlusuna sürdüğü 276 kg’lık mermiyi, o anki ruhla kaldırmıştır.” vb gibi söylemleri... Bir de “Müzik ruhun gıdasıdır.” diye bir söz vardır. Burada kastedilen “müzik”in ne tür şey olduğunu anlayabilmek, sorunun cevabına da vâkıf olmak demektir. Dolayısıyla karşımıza çıkan net cevap da RUH olmaktadır... Tükenmeyen bir enerjiye sahip olabilmek; kendini sürekli olarak yenileyebilen bir kaynağa bağlı olmakla mümkündür. Bu durumu bir örnekle açıklayalım:
Aşağıdaki şiir, O şahsın en çok sevdiği Türkü(Semah)lardan ve dolayısıyla da güç bağlantı kablolarından sadece biridir.
Bir oku bakalım hele, ne mana çıkaracaksın...
“Ilgıt ılgıt esen seher yelleri,
Yazıcıya bildir halimiz Turnam.
Biz de seyreyledik yüce belleri,
Gurbet ele düştü yolumuz Turnam...
Tutuşuben aşkoduna yanarım.
Çarkı vurdum cümle alem dönerim.
Hak ihsan ederse varıp konarım.
Daim dört budaktır dalımız Turnam...
Irmakta uğradım dolap zarına.
Seyreyledim Erenlerin varına.
Erişilmez şu Feleğin sırrına.
Ezelden büküktür bizim belimiz...
Beliğ dedik bir dem yoldan dönmedik.
Ümidim var Cehennemde yanmadık.
Pınardan çaylardan gölden kanmadık.
Süzülür ummandan bizim yolumuz...”
--- Herşey apaçık ortada... Açıklama gerektirecek bir durum yok gibi görünüyor...
*** Maalesef, durum hiç de göründüğü veya sanıldığı gibi değil... Açıklamaya en sondan başlayalım istersen; Şair’in “Mahlas”ından. Beliğ... Asıl adı “Es-Seyyid İsmail Beliğ bin es-Seyyid İbrahim”(1668-1730). İsminden de anlaşılacağı üzere İbrahimoğlu İsmail, Hz. Hüseyin(R.A.)in soyundan geliyor... “Beliğ” demek “Belagat sahibi” demek... Sözü; güzel, düzgün, hale ve makama uygun olarak söyleyen kimse demek... Böyle kimseler, mutfak artıkları(?)yla musluk(?) artıklarını hiçbir zaman karıştırmayacakları için sözü de zayi etmezler. Hangi kuşun(?) neyle besleneceğini bilirler...
Şiiri kısaca açıklamaya gelince:
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri: Tabiatı uyaran, yoklayan, haber verip-haber soran, Meleklerin nefesini(esintisini) ifade eder. Vücudu, hafif bir serinlikle saran bu nefes, büzülen damarlarda akan kanın hızlanmasıyla beraber canlanıp uyanışı getirir...
Yazıcıya bildir halimiz Turnam: Levh-i Mahfuz’a herşeyi yazan kalemi tutana halimizi arzet. Çünkü oraya sadece melekler yaklaşabilir...
Biz de seyreyledik yüce belleri: Yedi kat gök, Kürsi, Arş, Şehidler makamı, Erenler meclisi, Sıddıklar meclisi, Enbiyalar meclisi ....gibi yücelikleri gördük. (Örnek olarak Arş; madde aleminin sonu, maddesizlik aleminin başlangıcıdır.)...
Gurbet ele düştü yolumuz Turnam: Ruhlar aleminden ana rahmine düşüş ve ardından gelen dünya hayatı gurbettir. Çünkü, Ruhlar alemindeki huzur geride kalmış ve çileli-hasretli dünya hayatı başlamıştır...
Tutuşuben aşkoduna yanarım: Mevla’nın aşkı beni hasretle yakmaktadır...
Çarkı vurdum cümle alem dönerim: Ben de diğer divane aşıklar gibi pervane-divane misali dönmeye başladım...
Hak ihsan ederse varıp konarım: Herşey nasipte ve Hakk’ın yardımında...
Daim dört budaktır dalımız Turnam: Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından hangisi nasibimiz olursa...
Irmakta uğradım dolap zarına: Koca Yunus’umuzun “Dolapla muhabbeti”nin bir benzeri başıma geldi...
Seyreyledim Erenlerin varına: Evliyanın hallerine ve kerametlerine vakıf oldum...
Erişilmez şu Feleğin sırrına: Mevla’nın hikmetinden sual olunmaz...
Ezelden büküktür bizim belimiz: Mevla’nın yüceliği karşısında, ruhlarımız yaratılalıberi rüku halindeyiz...
Beliğ dedik bir dem yoldan dönmedik: Gurbete düşeliberi, Mevla’ya geri vasıl olacağımız ana kadar bu yoldan sapmayız(sapmadık)...
Ümidim var Cehennemde yanmadık: Yanmayacağımız kesin olduğu halde(Çünkü “dık” geçmiş zaman eki kullanılmıştır. Kafiye uyumu için böyle söylenmiş olsaydı, her üç dizede de “yız” geniş zaman eki gelmesi daha mantıklı olurdu) müslümanın ümit-korku arasında bulunması tavsiyesi ve kibirden sakınılması gereği böyle söylenmiştir...
Pınardan çaylardan gölden kanmadık: (Buradaki “kanmak”tan maksat; inanmak, aldanmak, oyalanmaktır) Bu çileli yolculukta, başkalarının mola vererek oyalandıkları yerlere takılmadık. Belli yerlere bakarak kendimize yön tayini yapmadık...
Süzülür ummandan bizim yolumuz: Bizim yolculuğumuzda, ne bir işarete ihtiyaç vardır, ne bir dinlenme yerine ve ne de pusulaya. “Görünen köy kılavuz istemez” ya hani, bizim gözümüz de bir dem olsun Hakk’tan gayrısına bakmadığı için bu yolu çekeriz.....
Eveeet iki gözüm!... Şiirdeki korkunç gücü veren de işte bu RUH bağlantılı gerçek manasıdır... Şimdi de bakayım bana: Senin yolun nerelerden süzülüp gitmekte?
--- Valla, ne diyeceğimi bilmiyorum. Aklım allak bullak oldu...
*** Peki, senin aklın ne diyor (kesme şeker kadarı milyarlarca ton gelen) nötron yıldızlarına?... Veya, ne diyor (Nötron yıldızlarından yüzbinlerce kat daha ağır olan) Karadeliklere?... O Karadelikler ki, feleğini(?) şaşırmış olan yıldızları yutarlar...
--- Bir soru sordum, feleğim şaştı... Aklımı zihnimi dağıttın... İzin ver de biraz kendime geleyim...
*** Sıkma canını... Birazcık dişini sık aklın yerine gelir... Eğer, aklını bir an önce toparlamak istiyorsan Bursa’ya git... Beliğ(R.A.)in mezarını sor-soruştur, bul... Benden de selam eyle. Bir miskinin selamını getirdim, de... Fakat, sen gidemesen bile benim umudum var. Bu yazıyı okuyup da O’nun mezarını bilen biri, bu bayramdaki ziyareti sırasında benden de selam eyleyecektir. Zaten unutsa bile ona bir hatırlatan bulunur. Dedim ya “UMUDUM VAR”...
Haa!... Bu arada; “Eğlen Turnam eğlen Ali(R.A.) misin sen? Yoksa Hünkar Bektaş Veli(R.A.)misin sen?” derken, soru sorulan kim?...
--- ........???
BAKIŞ AÇISI
Birinci açı: “Sevimsiz bir güzel, sevimli bir çirkinden daha çirkindir.”
İkinci açı: “Sevimli bir çirkin, sevimsiz bir güzelden daha güzeldir.”
Torlakon felsefesi ikinci açıdan bakmayı tavsiye eder...
GÜNÜN SÖZÜ
“Kötülükler meclisinden kaç dostum! Bırak, nerde dinlenirse dinlensin.
Sen iyilik tohumları saç dostum! Bırak, nerde çimlenirse çimlensin.”
( Torlakon öğretisi )
TORLAKON, TÜRK SAVUNMA SANATI VE HAYAT FELSEFESİDİR.
*********************************************************
Not: Filozof Torlakon’un öğretileri, sözleri, fıkraları, nükteleri, öyküleri ve teşhisleri tamamen kendine özgüdür!...
Eğer, “alıntı” kullanılma gereği duyulmuşsa, mutlaka sahibi veya kaynağı belirtilmiştir!...
Ayrıca, hiçbir ifade ya da anlatımında din ve ahlâka aykırı konu yoktur!...
*********************************************************
EY TÜRK EVLADI !...
EY AZİZ MİLLETİMİN ŞEREFLİ EVLATLARI !...
HAYKIRIYORUM !!!...
HAYKIRIŞIMA EŞLİK EDER MİSİNİZ ?!...
“Onların her şeylerini tahrip ettik. Dinleri ve felsefeleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler.
Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.”(Louis Massignon, 25 Temmuz 1883 Paris – 30 Ekim 1962 Bretagne)
Diye zafer çığlıkları atan emperyalist ve haçlı kafalara karşı,
ŞANLI DURUŞUMUZU SERGİLEMEYE VAR MISINIZ ?!...
HAYDİ ÖYLEYSE !...
Bu iletiyi tüm tanıdıklarına gönder ve http://www.torlakon.com/ birlik zincirine dahil ol!...
EY TÜRK EVLADI !...
Özüne sahip çık!.
Bilge KAĞAN'a, KORKUT ATA'ya yeniden kulak ver!
TÖRENİ BOZDURTMA, DÜŞMANI AZDIRTMA, YURDUNU VE MİLLETİNİ EZDİRTME !...
20 Ekim 2006
Türk Filozof TORLAKON
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
Torlakon, Batı Toroslardan yükselen ışığın şavkardığı akıl ocağıdır.
Aziz Türk Milletinin şahlanarak yükselip hak ettiği yere gelmesine engel olan tabular yakılır bu ocakta.
Ulusal çıkarların, Ulusları insanlıktan çıkardığı günümüz dünyasında,
Torlakon Felsefesi; “Dünya barışı ve insanlığın huzuru, Türk’ün gücü ve birliğine bağlıdır.” der ve Atamızın sözlerini de harfiyyen onaylar:
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK’TÜ, HÂLDE TÜRK’TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )