Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde, Çinli’nin yaptığı soykırımı izledikçe, kendimi Çuluk Kağan’ın ölümünden sonra Kara Kağan’ın yönetiminde, çaresizlik içinde çırpınan Kürşad gibi hissettim!
Kara Kağan’ın Çinli karısı, işveyle, cilveyle, binbir oyunla Göktürk Devleti’ni yıkıma doğru sürükler adım adım..
Çinli’nin, Göktürk adını duydu mu dudağı yarılmaktadır zaten.. Yüreği sıkışmaktadır ki, Azrail’in pençesi kaç para!
Gene de, Göktürkler yavaş yavaş kırılır bire değin..
Göktürk’lerin son büyük yiğidi Kürşat bile durduramaz bu çöküntüyü.
Ve Çin egemenliğinde yıllarca inim inim inler Göktürkler.
Sonunda canına tak eder Kürşat’ın. Çin Sarayı’nı basıp imparatoru kaçırmaya karar verir, kırk yiğit arkadaşıyla birlikte... Başaramaz ama..
Fırtınalı bi havada Çin Sarayı’ndan kaçarlar çarpışa çarpışa.. 300’ün üstünde Çinli’nin de kellesini alarak.
Sonunda binlerce kişilik Çin ordusu, Vey Irmağı’nın kıyısında kıstırır bir avuç Göktürk soylusunu... En sona Kürşad kalır! O da, atının üzerine ölür.
Bozkurtların Ölümüdür bu işte!
Ama Bozkurtlar’ın ölümü uzun sürmez..
Bozkurtlar’ın Dirilişi de vardır!
Çin İmparatoru Tay-Tsung, geceleri düşlerinde Kürşat’ı görür, ter içinde fırlar yatağından. Kürşat, kesik başı elinde gelir, sisler arasından, hesap sorar.
Ve her sabah Çin İmparatoru buyruk üstüne buyruk yağdırır: ‘Başkaldıranların kelleleri vurula, evi, ekini yakıla, hayvanları paramparça edile...’ Yokluğa yoksulluğa iter, ölüme terk eder Göktürkleri.
Ama gene de korkularından sıyrılamaz bi türlü.
Çünkü inanamaz Kürşat’ın, kırk yiğidiyle Çin Sarayı’nı basabileceğine.
Bu yüzden de korku içinde bekler Bozkurtların dirilmesini...
Dirilir de Bozkurtlar... Kutluk Şad,
İlteriş Kutluk Kağan adıyla ve de Kürşad’ın oğlu Urungu’nun da omuz vermesiyle yeniden, Ötüken’de devleti kurar..
Rahmetli Nihal Atsız’ın bu kitapları kaç kuşağı etkilemiştir.
Türk olmakla övünmüştür nice delikanlı bu kitapları okudukça..
Ta ki,
kimi yarı aydınlar çıkıp, bu topraklarda yaşayan Türklerin her fırsatta şundan, bundan, ondan özür dilemesi gerektiğini haykırmaya başlayana değin!
Türk olmak neredeyse ayıptan sayılmaya başlayana değin...
Çin kasabı soyumuzu sopumuzu keserken, soykırımın alasını yaparken, Başbakan’ın dışında bu bir soykırımdır diyene raslamadım henüz!
Fransa, Ermeni Soykırımı’nı ‘lanetleyen’ bir anıt dikmişti!’
Hadi diksenize Ankara’ya, Uygur Soykırımını lanetleyen bir anıt!
Hadi TBMM’de Uygurlara yapılanları kınayan bir karar çıkarsanıza!
Şu Çin’liye bakın! Nüfusu 1.5 milyarı bulmuş... Ne yapıyor? Hepi topu bi kaç milyon Uygur Türkü’nden korkuyor, onları binlerle kesip doğruyor!
Bugün Çin’i yönetenlerle, Göktürk adını duydu mu korkudan dudağı uçuklayan İmparator Tay-Tsung arasında hiçbir fark yok!
Fark bizde!
Biz dirilemiyoruz bir türlü!!
(Aziz ÜSTEL)
Evet, Ankara'ya Osman BATUR'un anıtı pek de güzel yakışır...
"Şurası kesinlikle akıldan çıkarılmamalıdır ki; Dünya barışı ve insanlığın huzuru, Türk Birliği ve gücüne bağlıdır. Türk’ün boyun eğdirildiği bir dünyada, insanlık yerlerde sürünüyor demektir.”(Filozof Torlakon)