İKİ VAHŞİ OLAY
“Yeryüzünü Cennet’e çevirme gayretinde olmayanların, Tanrı’nın cennetini istemeye de hakları olmaz.”(Torlakon öğretisi)
Kara gün idi, 14 yıl üç gün öncesi. 14 Yıl öncesi bugün ise kapkara gün…
“Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim, Mevla kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim, Mevla kerimdir.”
Diyen ünlü ozanımız Pir Sultan ABDAL dinsiz değildir. Alevi olarak bilinir. Ehl-i Beyt sevdalısıdır. Ve nihayetinde de imanından şüphe duymadığımız bir müslümandır. O’nun bu duru inancına ilişkin pek çok örnek verebilmeme karşın, yazıyı daha fazla uzatmamak için değinmiyorum…
"Allahü tealaya yemin ederim ki, beni yalnız mü'min sever ve bana yalnız münafık buğz eder." Hz.Ali (R.A.)
"Münafıkların kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz; Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali... Ali'ye bakmak ibadettir. Ali'yi inciten beni incitmiş gibidir... Ben ilmin şehriyim, o şehrin kapısı Ali'dir... Ehl-i beytim Nuh aleyhisselamın gemisi gibidir. Onlara tabi olan selamet bulur. Olmayan helak olur." (hadis-i şerif)
Aziz NESİN adlı bir acayip “aziz”(?) mizahçımız da dinsiz olduğunu hep öne çıkarıp duran bir vatandaşımızdır. Ozanlarımızın etkinliğine O da çağrılır(?).
“1400 Yıl önce yazılmış olan bir kitabın (Kur’an-ı Kerim kastediliyor)) nesine inanacağım!...” diyerek kendinden zaten bekleneni ortaya döken NESİN’in tavrı pusuda beklemekte olan birilerine kışkırtma malzemesi olarak yeter de artar. Ondan sonrası da malûm olaylar. Otuzyedi can ve dolaylı olarak yüzlerce mağdur; milyonlarca da yüreği yaralı Türk insanı… Bu olaydan her ne hikmetse sağ kurtarılan NESİN iki yıl sonra (6 Temmuz 1995) Azrail’i görür. Keşke Sivas’a gitmeden önce görseydi de bu olaylar hiç yaşanmasaydı…
Önce şunu hatırlayalım:
Biiir - îtikadı bütün Müslüman haksızlığa karşı tepkisiz kalamaz. Eliyle olmazsa diliyle müdahil olur. Ona da gücü yoksa kalbiyle îtiraz eder.
İkiii – İslam inancı hiçbir canlının yakılarak cezalandırılmasına izin vermez. Dolayısıyla hiçbir Müslüman bir pireyi dahi yakarak öldüremez…
Şuna kesin olarak inanıyorum ki;
Bir acayip aziz’e tepki olarak ortaya dökülen binlerce insanımız olayların bu şekilde sonuçlanacağını bilebilselerdi, o gün evlerinden dışarı adım atmazlardı…
2 Temmuz 1993 Yılında meydana gelen bu menfur olayın 3 gün sonrasında (5 Temmuz akşamı) da bir başka vahşet sergilenir.
Yer: Kendi halinde vatandaşlarımızın yaşamakta olduğu Erzincan İlimizin Kemaliye İlçesinin Başbağlar köyü. Devletine sadık en güzel insanların köyü belki de burasıydı. Akşam namazı vaktinde, suratsız ve insanlıktan zerre kadar nasip alamamış 100 kadar iğrenç yaratığın bastığı köy…
Parası pulu gasp edilen insanların, evleri ve yurtları ateşe verilip alçakça katledilmelerinden önce bir buçuk saat örgüt propagandasına tabi tutulduğu köy…
Haa!... Teröristlerin az sonra toplu olarak katledecekleri insanlara geleneksel olarak uygulaya geldikleri bu “nutuk çekme” ameliyesinin amacı da ne ola ki?
Acaba şunu mu demeye getiriyorlar:
“Biz caniler, hiçbir şeyden haberi olmayan siz masum canları zerre kadar merhamet duymadan en vahşi şekilde katledeceğiz. Dolayısıyla siz masumlar Cennet’in ve biz zalimler de Cehennem’in yolcusu olacağız. Ne de olsa su testisi su yolunda kırılacak. Gittiğiniz yerde Zebaniler’e rastlayacak olursanız onlara deyin ki; Türk güvenlik birimlerinin hesap soracağı alçakların leşleri de yakında önünüze gelecek. Ateşi körüklemeye başlayın.”…
“Kullar Cennet’e Tanrı’nın yardımıyla, Cehennem’e ise kendi gayretleriyle girerler.”(Torlakon öğretisi)
Başbağlar köyü… Bir kısmı yüzlerce hayvanıyla beraber diri diri yakılan 33 canın feryadının ayyuka çıktığı köy…
Hiçbir suçu ve günahı olmadığı halde Dünya’nın en alçakça vahşetlerinden birine düçar olan köy…
Her bir canın katledilmesi için 17 kurşunun sıkıldığı köy (550 kurşun sıkılmış)…
Yaralı canlarımızın iniltilerinin; medet isteyen kadın, çocuk ve ihtiyarların feryatlarının tam 14 saat sonra duyulduğu köy…
Güzel Erzincan’ımızın efsanevi özüm bağlarının yakılıp küle çevrilerek viran “Boş bağlar”a döndüğü köy… Karalar bağlayan köy…
191 Hanesi, okulu, camisi, okul lojmanı, cami lojmanı ve köy odası tamamen yakılıp karalara bürünen köy…
Ülkemizi iç harbe doğru sürüklemek ve bölüp parçalamak için oynanan oyuna sahne yapılan talihsiz köy…
“Sivas olaylarına misilleme olarak yapmışlar”mış… “Madımak Oteli’ni Başbağlar köylüleri yakmış”(!) diye birşey hiç duymamıştık halbuki…
Haa sahi!... Sivas olaylarında 37 kişinin diri diri yakıldığından söz edildiği halde neden 33 kişi anılıyor?
Madımak kurbanlarından 32’si sanatçılarımız, diğer 33. kişi de Carina Johanna adlı Hollanda’lı araştırmacı misafirimizdir…
Peki diğer 4 kişiden niçin hiç söz edilmez?
Çünkü onlar kim vurduya gidenlerdir.
Aslında ikisinin (otel resepsiyon görevlisi ile o sırada orada bulunan bir vatandaş) vuranı bellidir. Veya en azından ismi açıklanmasa bile (polis kayıtlarına göre) kimin silahından çıkan kurşunla öldüğü… Silahın sahibi daha sonra mebus olmuş ve kıyak emekliliğin keyfini sürmektedir. Ayriyetten de zanaatına ve kendisinden icazet almak için sırada bekleyen yeni sanatçı adaylarına el öptürmeye devam etmektedir…
O günün akşamında evine dönmekte iken kim vurduya giden diğer iki kişinin ise esamisi bile okunmamaktadır…
Ve her ne hikmetse; yakılan bir otelin ve içindeki insanların hesabının sorulmasını isteyenler, yakılan 196 haneli koca bir köyün ve hiç suçsuz 33 canın hesabının sorulmasını hiç akla getirmemektedirler. Böylelikle haklı da olsalar haksız duruma düşmektedirler. Ayrıca, Sivas olaylarında sergilenen tezgahı farkeden sanatçılarımızın "Bu da ne yahu?!" diyerek tepki gösterip orayı terk etme şansı olduğu halde, silahların namluları ucunda bir araya toplanan Başbağlarlı canların "N'oluyor yahu?'" diyerek katliamdan kurtulma şansları hiç mi hiç yoktur. Dolayısıyla her iki olay da ayrı ayrı değil, bir bütün olarak değerlendirilmeli; hesabı birlikte sorulmalıdır...
Şunu sormak gerek: Hesap soracağınız suçluyu ne kadar tanıyorsunuz? Tanıyabildiniz mi?...
Yoksa önyargılara dayalı olarak “karşı taraf” diye gösterilen bu vatanın insanlarına “kan davası” mı ilan edeceksiniz?
Bu ülkenin ve insanımızın gerçek düşmanlarının istedikleri de bu zaten… 12 Eylül 1980 öncesi binlerce kere yaşamadık mı o “karşı taraf” hedef göstermelerini… Evlat babasının dükkanını ateşe verdirtmedi mi, karşı taraf diye?... Ahmet, emmisinin oğlu Mehmet’i kurşunlamadı mı, karşı taraf diye?... Cafer, Mustafa’nın kahvesini bombalamadı mı, karşı taraf diye?... Düşmanlar el oğuşturup kadehler tokuşturarak bayram ederlerken, hep bu vatanın insanları olmadı mı gözyaşı döken, ızdırap çeken, feryat eden, inileyen?...
Osmanlı’yı nasıl parçalayıp aciz duruma düşürdüklerini unuttuk mu?... En çaresiz zamanda Ermeniler’i kullanıp harcamışlardı… Kürtlerimizi ve alevi canlarımızı da defalarca kullanıp harcamaya çalışmışlardı… Günümüzde sergileye geldikleri oyunları ortada döndürüp durmalarına da ibretle şahit olmaktayız…
“Kendi aklına hakim olamayanlar, başkalarının aklına mahkum olurlar.”(Torlakon öğretisi)
Hadi diyelim ki Ermenilerin dinleri farklıydı ve ırk itibariyle de eninde sonunda bu oyuna gelmeleri kaçınılmazdı. Peki, bu vatanı bölüp parçalamak amacıyla oyuna getirip telef etmek istedikleri Kürt ve alevi canlarımız hangi dinden?...
Lütfen şuna iyi dikkat buyurun:
Kürtlerimizi alet etmek için diyorlar ki; “Sizin aslınız Perslere dayanıyor ve asıl dininiz de İslam değil, Zerdüştlüktür. Fırsat bu fırsat iken baş kaldırın ve bağımsızlığınızı kazanın!...”
Alevilerimize de telkin vermeye çalışıyorlar ki; “Biz aleviler Müslüman değil, başka bir şeyiz.”…
Değerli canlarım!... Lütfen duruşunuzu gösterin ve içimize nifak sokmaya çalışan bu düzenbazlara şöyle sorun:
*** Alevi demek ne demek?
--- Eh işte; Hz. Ali yanlısı olmak. O’nun aşığı, sevdalısı olmak. Ehl-i Beyt ve on iki imam yolunda kurban olmak, falan, filan…
*** Tamam orasını anladık da “Müslüman olmayıp, başka bir şey olmak” nasıl bir şey onu anlayamadık. Ebü’l-Hasan, Ebü’l-Hüseyin, Ebü’t-Türab, Allah’ın arslanı(Esedüllah), Haydar, Şah-ı Merdan, Şi’r-i Yezdan, Damad-ı Resul, Kerremellahü Vecheh Ali el Mürteza(R.A) –haşa- Müslüman değil de başka bir dinden mi demek istiyorsun? Benim buna aklım sarmadı. Bi açıklayıver hele?.
--- Öhö ehems kem küm…
*** Hadee! Hadeee!... Seni sırtına bindirecek karakaçan bulunmaz buralarda. Ermenistan’a git!...
Evet, sevgili canlarım. Her uyanık, sırtına semer vuracağı ve hatta mayın tarlasına süreceği bir eşek aramaktadır.
Ulusal çıkarlar, ulusları insanlıktan çıkarmaya devam etmektedir.
Uluslar arası arenada öpüşmek ve tepişmek(?) mütekabiliyet(karşılıklı) esasına göre olduğu halde, beceriksiz yöneticilerimiz sebebiyle yıllar yılı öpülen ve tepelenen ne yazık ki hep bizler olmaktayız. Madem ki çok düşmanımız var, madem ki ülkemiz üzerinde o kadar çok oyunlar tezgahlanıyor; her zamankinden daha fazla uyanık olmak zorundayız.
Geçmişin hesabını sorabilmenin en akıllı yolu, geleceğin hesaplarını boşa çıkarmaktan geçmektedir.
Düşmanın hesaplarını tersine çevirebilmenin en kestirme yolu da bilgiye erişme ve değerlendirme hızına bağlıdır.
"İnsan bilmediğinin düşmanıdır... Her şey azaldıkça, ilim ise arttıkça kıymetlenir... Bana bir harf öğretenin kölesi olurum." Hz. Ali (R.A.)
“Doğru bilgiyle desteklenmeyen mantık terazisi yanlış tartar.”(Torlakon öğretisi)
Sözü, madımak Oteli’nde yitirdiğimiz değerli canlarımızdan Muhlis AKARSU’ya bırakıyorum:
“Deli gönül feryat etme boşuna,
Hal bilmez kişiye yar olamazsın.
Bir mürşide bağlamazsan özünü,
Hakkın huzurunda var olamazsın… Medet sevdiğim!...
Vefasız güzelden olur mu çare?
Yoruldum derdinden öldüm bin kere.
Düşme bir zalime göz göre göre;
Sen insan olursun kör olamazsın… Medet sevdiğim!...
AKARSU bülbüller ötmez bağında
Dumanlar eğlenmez sevdalarında
Aşk ateşi yanar oldu bağrımda
Yanmış yüreğime kar olamazsın… Medet sevdiğim!...”
Evet… Sevgili canlardan medet istiyor rahmetli Akarsu’muz. Uyarısını bir daha okuyalım:
“Düşme bir zalime göz göre göre!... Sen insan olursun, kör olamazsın!!!...”
“Gafiller, kaybetmeye hazır, gören körlerdir.”(Torlakon öğretisi)
Her daim uyanık olmamız ve zalimlerin oyunlarına düşmememiz; güzel vatanımıza ve canlarımıza sahip çıkmamız dileğiyle.
Bu vatanı düşmana bırakmamak için çırpınanlara ve her şeye rağmen insani değerleri dumura uğramayan tüm canlara, Batı Toros Yörükleri ve Ehl-i Beyt sevdalıları adına can-ı gönülden selam eyliyorum.
ESEN KALIN…
05 Temmuz 2007
TÜRK FİLOZOF TORLAKON
(TORLAKON; "Türk Savunma Sanatı{ÇAKIRPENÇE} ve Hayat Felsefesi, Tabuların Yakıldığı Akıl Ocağı, İnsanlığa ve Gerçeğe Açılan Pencere, Batı Toroslar'dan Yükselen Işık, Gürleyen Ses ve Anadolu Türk Ruhu'nun Yeniden Şahlanışı"dır.)
ERGENEKON VADİSİ’nden sel gibi çıktık!
MALAZGİRT OVASI’ndan kasırga gibi girdik!
TORLAKON YAYLASI’ndan yıldırım gibi gürleriz!!!...
"BEN VE MİLLETİM TANRI'NIN KIRBACIYIZ. TANRI KENDİ YOLUNDAN ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İÇİN BİZİ GÖNDERİR."
( Türk İmparator ATİLLA )
"BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK'TÜ, HÂLDE TÜRK'TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR."
"HAYATTA YEGÂNE VARLIĞIM VE SERVETİM, TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR."
"NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!"
( MUSTAFA KEMAL ATATÜRK )
*** Türkistan'da TONYUKUK, Türkiye'de TORLAKON ***