Açılış Sayfam Yap   Sık Kullanılanlara Ekle   

   Anasayfa          Künye          Yazar Girişi         Sitene Ekle         Arşiv
 
DOĞA-ÇEVRE - ZEHİRLİ BİTKİLER - TÜRK FİLOZOF TORLAKON
   
 ZEHİRLİ BİTKİLER

ZEHİRLİ BİTKİLER
 Yazı Boyutu

 Tarih : 08.09.2011 - 08:57:50


Bitkilerin içerdiği zehirli maddelerin kaynağı çeşitlidir. Bazıları alkaloid(protein), bazıları da glikozid ya da heterosid(Saponinli steroidik yapılı siyanojenli vb.) içerebildikleri gibi, çoğunlukla karmaşık yapılı bir zehirli madde de içerebilmekt

 

ZEHİRLİ BİTKİLER

 

Tarihin ilk çağlarından günümüze kadar insanlar bitkilerden besinlerini sağlamış ve şifa aramışlardır ve beslenmelerinin yanında önemli hastalıklarını da şifalı bitkilerle tedavi edebilmişlerdir. Ancak her bitkinin düşünüldüğü kadar yararlı olmadığı ya da yararlı etkilerinin yanında zararlı olabilen başka etkilerinin de olduğu görülmüştür.

Günümüzde de devam eden her ottan şifa arama geleneği, özellikle kırsal yörelerde birçok kazâ zehirlenmelerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Merak sonucu özellikle çocukların bilmedikleri bir bitkinin yemiş, yaprak ya da başka bir kısmının tadına bakmaları ya da zararsız başka bitkilere benzetip
toksik(zehirli) bitkiyi yemeleri sonucu sık sık zehirlenmeler olmaktadır. Birçok bitki çok toksik olmalarına karşın kontrollü kullanıldıklarında tedavide yararlı olabilmektedir. Örneğin Digitalis (yüksük otu), afyon (haşhaş), belladon alkaloidleri, veratrum alkaloidleri, vinca alkaloidleri, ipeka vb, gibi birçok bitkisel toksik madde günümüzde doğal ya da yarı sentetik türevler şeklinde tedavide kullanılmaktadırlar. Ancak bilinçsiz bir şekilde supraterapötik (aşırı) dozlarda uygulandıklarında çok ağır zehirlenme tablolarının ortaya çıkmasına yol açabilirler. Rönesans döneminin ünlü Alman hekimlerinden Paracelsus (l493-1541)’un ‘yalnız miktar zehiri belirler’ (Dosis sola facit venonum) cümlesi bitkisel maddeler için de geçerlidir. Zehirli mantarlar başta olmak üzere diğer toksik bitkilerle akut zehirlenmelerin şiddetini yenilen miktar belirlemektedir.

Bitkilerle zehirlenmeler daha çok kabuklu yemiş ya da meyve kısmıyla olmaktadır. Örneğin Akdiken (Rhamni cathartica), yılan yastığı (Dracunculus vulgaris), güzel avrat otu (Atropa belladonna), hanımeli (Lonicera japonica), yaban yasemini (Solanum dulcamara), taflan (Prunus laurocerasus), ardıç (Juniperus sp.), ökse otu (Viscum album), çoban püskülü (İlex aquifolium) porsuk ağacı (Taxus bacata), sarmaşık (Parthenocissus sp.), it üzümü (Solanum nigrum) vb, gibi bitkiler kabuksuz ya da kabuklu meyvelerinde bulunan aktif toksik kısımlarıyla zehirlenmelere neden olmaktadırlar. Buna karşılık, birçok bitki diğer kısımlarıyla ya da tüm bitki olarak toksiktirler. Dikenleri ya da keskin kenarlı yapraklarıyla mekanik olarak; özellikle ciltte irritasyon şeklinde toksik etkilere yol açmaktadırlar. Günlük gıda olarak kullandığımız bazı sebzelerin de az ya da çok toksik olabildiklerini unutmamak gerekir. Örneğin
patatesin toprak üstündeki yeşil kısımları orta şiddette sindirim bozukluklarına neden olmaktadır. Buna karşın, birçok taze sebzenin kurutulmasıyla içerdikleri toksik maddeler aktivitesini kaybetmektedir.

Bazı bitkiler aynı cinsten olmalarına karşın toksik etkileri büyük ölçüde değişebilmektedir. Örneğin;
Aconitum napellus(Kurtboğan- Avrupa bitkisidir, Anadolu’da bulunmaz) tehlikeli bitkiler içinde en zehirli olanıdır. Buna karşın aynı cinsten Aconitum septentrionale Eskimolar tarafından sebze olarak yenmelerine karşın hiçbir zehirlenmeye neden olmamaktadır. Aynı şekilde Digitalis purpurea(Alaca yüksükotu) güçlü kardiyotoksik etkisi olmasına karşı aynı cinsten olan Digitalis jaune aynı oranda toksik değildir. Bu nedenle, gerek tedavide gerekse gıda olarak kullanılmalarında bitki cins ve türlerinin tanınması gerekir. Bitkilerin içerdikleri toksik maddelerin kaynağı çeşitlidir. Bazıları alkaloid (protein), bazıları da glikozid ya da heterosid (Saponinli steroidik yapılı siyanojenli vb.) içerebildikleri gibi, birçoğunda olduğu gibi karmaşık yapılı bir toksik madde de içerebilmektedirler. Zehirli bitkilerde bulunan bu toksik maddeler insan ve hayvanlarda iç organlarda meydana getirdikleri lezyonlar sonucu metabolizmayı bozabildikleri gibi deri ve mukozalarda irritasyonlar yaparak hafif ya da ağır bazı zehirlenme belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Ancak, farklı hayvan türlerinin ve insanın zehirli bitkilere verdikleri reaksiyon her zaman aynı şiddette ve özellikte olmayabilir. Örneğin; salyangozlar belladon(Güzelavrat otu) ile beslendikleri halde zehirlenmezler, halbuki bu gibi hayvanları yiyen insan ya da memeli hayvanlarda belladon zehirlenme belirtileri görülebilmektedir.

1. ZEHİRLİ BİTKİLERİN TOKSİK UNSURLARI

Bitkisel zehirlerin toksik bileşenleri kimyasal yapıları yönünden önemli farklılıklar gösterir. Toksik unsurların çoğu organik karakterdedir. Kimi bitkiler ise, bazı mineral maddeleri, bünyelerinde toksik dozlarda biriktirebilirler. Alkaloitler ve protidler azotlu organik; glikozitler, tanenler, laktonlar ve benzerleri azotsuz organik zehirlerdir. Selenyum, nitrat-nitrit gibi mineral zehirler ile kimyasal yapılarından çok, etki mekanizmaları daha iyi bilinen östrojenik etkili özdekler(maddeler), antivitaminik faktörler ve fotodinamik ajanlar zehirli bitkilerin başlıca toksik unsurlardır.

1.1. Alkaloidler

Alkaloitler, güçlü farmakolojik etki ve toksisiteye sahip olan, moleküler yapılarında azot bulunan, alkali karakterde bitkisel kökenli özdeklerdir(maddelerdir). Azot, çoğunlukla heterosiklik bir halkada ya da lateral zincirde bulunur. Genellikle katı ve renksizdirler. Baz halde iken suda çözünmezler; asitlerle oluşturdukları tuzlar suda çözünür. Alkaloitlerin tannat(tannik asit tuzu) ve iyodür tuzları suda çözünmez. Bu özellik nedeniyle, alkaloit içeren bitkilerle zehirlenmelerde tanenli bileşikler ve iyodürler, sindirim kanalından alkoloit emilimini engellemek için kimyasal antidot olarak kullanılırlar…
Alkaloitlerin etki mekanizmaları çok farklıdır; Çoğu sentral sinir sistemi (opium alkaloitleri) ve otonom sinir sistemi (antikolinerjik solanase alkaloit ve alfa adrenolitik ergot alkaloitleri) aracılığıyla etkir. Kolşisin ve benzerleri emeto katartik; pirolizidin alkaloitleri de hepatotoksik olarak etkirler.


1.2. Glikozitler (Heterositler)

Hidroliz (enzimatik ya da asit ortamda) sonucu bir ya da birkaç molekül şeker (glikoz) ile karbonhidrat olmayan ve aglikoz (genin) olarak adlandırılan ve toksik etkiden sorumlu olan bir madde veren özdeklerdir. Glikoz ve aglikoz arasındaki bağın karakterine göre
0-glikozitler (Oksijen atomu, eterik bağ) ve S-glikozitler (kükürt atomu) olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
1.2.1. O-Glikozitler
1.2.1.1. Siyanogenetik Glikozitler
Aglikozları, çoğunlukla nitrilli bir alkoldür. Enzimatik hidroliz sonucu şeker molekülleri, siyanhidrik asit (HCN) ve bir keton ya da aromatik aldehit oluşur. Toksiditeden sorumlu olan hidroliz ürünü siyanhidrik asittir.
Farklı ailelere ait çoğu yem bitkisi ve yabani türlerde bulunan siyanogenetik glikozitler, özellikle ruminantlarda(geviş getirenlerde) selüler respirasyondan sorumlu enzim sistemini inhibe ederek(engelleyerek), akut formda ve
yüksek mortaliteyle(ölümle) seyreden zehirlenmeye neden olurlar. Hidroliz, aynı bitkide bulunan özel enzimler (lineaceae; keten tohumu, emulsin; acı badem) tarafından katalize edildiği gibi, ruminantlarda retikülo-rumen mikroflorası tarafından salgılanan enzimlerle de gerçekleştirilebilir. Vejetasyonun ilk dönemlerinde yüksek olan glikozit düzeyi vejetasyon ilerledikçe azalabilmektedir.
- Kuraklık, donma ve çiğnenme gibi bitkilerin normal büyüme hızını bozan faktörler HCN düzeyinde artışa neden olur.
Silaj, glikozitlerin hidrolizini hızlandırır. Böylelikle serbest hale geçen HCN silajın havalandırılmasıyla giderilebilir. Ancak, bu işlem sırasında çalışanların kendileri için önlem almaları gerekir.
- Bitki hormonu herbisitler, uygulandıkları yörelerde yetişen bitkilerde siyanogenetik glikozit düzeyinin artışına (fitohormonların dolaylı toksisitesi) neden olurlar.
- HCN düzeyinde, fosfatlı gübreler azalmaya, azotlu gübreler ve bitki parazitleri ise artışa neden olur.
Siyanogenetik glikozit taşıyan bitkilerin toksisitesi, değinilen koşullara göre değişkenlik gösteren HCN düzeyi ve glikozit yanında tüketilen bitki miktarı ve tüketim süreci, HCN’in sindirim kanalında liberasyon hızı ile emilim ve dokularda detoksikasyon düzeyine bağımlıdır. Bu nedenle, toksik dozu belirlemek zordur.
Siyanogenetik glikozitlere karşı en duyarlı hayvanlar ruminant(geviş getiren hayvan)lardır. Koyun ve keçi, muhtemelen enzimatik farklılık nedeniyle sığıra oranla daha dayanıklıdırlar. Tek midelilerde, midenin asit ortamında glikozidi hidrolize eden enzim, kısmen de olsa yıkımlanabilir. HCN, karaciğerde spesifik bir enzim (rodanaz) tarafından tiyosiyanata dönüştürülerek metabolize edilir. Ancak, özellikle sığırda başka metabolik olayların olduğu da düşünülmektedir.
Serbest HCN’in ruminantlarda letal(öldürücü) dozu 2-2.3 mg/kg dolayındadır. Bu miktar HCN’i glikozit formunda (4-4.5 mg/kg) kısa sürede tüketen ruminantlarda ağır zehirlenme tablosu şekillenir. Otlakta, bir hayvan saatte 4 mg/kg düzeyde glikozide saatlerce tolere edebilir(dayanabilir). Koyun, günde (gün boyu) 15-20 mg/kg HCN’i detoksike edebilir(etkisizleştirebilir). Genelde 100 gramında 20 mg (200 ppm) HCN içeren bitkiler, hayvanlarda zehirlenmeye neden olur. Sindirim ya da solunum yoluyla emilen HCN ve siyanürler, selüler respirasyon (hücre solunumu) enzim sistemini (sitokrom a3) bloke ederek histotoksik anoksiye(oksijen yetersizliğine) neden olurlar.

1.2.1.2. Steroidik Glikozitler
Kalp yetmezliğinin etkin ilaçları olan ve çok küçük dozlarda kardiyotonik olarak kullanılan kalp glikozitlerini (dijitalikler) kapsayan bu grup moleküllerin aglikozu, asteroit (siklopentano-perhidrofenantren) halka sistemi ve bunun 17 no’lu karbonuna bağlanan beşgen ya da altıgen bir lakton halkasından ibarettir. Majör glikozit kaynağı olan bitkilerden yüksük otu türleri (Digitalis cariensis, D. davisiana, D. ferruginea, D. grandiflora, D. lanata, D. trojana, D. viridiflora) ile ada soğanı (Urginea maritima) yanında, glikozit kaynağı olarak kullanılmayan, ancak toksik unsur olarak kardiyotonik etkili glikozit içeren inci çiçeği (Convallaria majalis), adonis türleri (A. aestivalis -keklikgözü, A. flammea - kandamlası), zakkum (Nerium oleander) ve kimi Helleborus türleri (Bohça otu, H. orientalis, H. vesicarius) de Anadolu ve Trakya’da yaygın olarak yetişmektedir. Bununla birlikte, anılan bu bitkilerle evcil hayvanlarda zehirlenme insidensi azdır. Kimi kaynaklarda, saponinler (saponositler) de bu grupta gösterilmektedir. Saponinlerin aglikozu (sapogenin) steroidik ya da triterpenik (oleanan çekirdekli) yapıdadır.
Sistemik toksiditeleri az olan saponinler yem bitkilerinde de yaygın olarak bulunurlar. Yaklaşık 80 aileye ait 500’ü aşkın bitki türünden Saponin izole edilmiştir. Ruminantlarda
meteorizasyonun(gaz şişkinliğinin) temel nedenleri arasındadırlar; kanatlılarda ise, gelişme ve yumurta verimini inhibe ederler. Antrasenik glikozitlerin aglikozları ise, antrasen halkalı bir polifenoldür. Işkın, kara akçaağaç gibi bitkilerde bulunan bu glikozitler yüksek dozda şiddetli purgasyona(ishale) neden olurlar.

1.2.2. S-Glikozitler (Glusinolatlar)

Özellikle Cruciferae (turpgiller) ailesine ait bitkilerin yaprak, gövde, kök ve özellikle tohumlarında bulunan ve genellikle uçucu olan, S-glikozitler, enzimatik (myrosinase) hidroliz sonucu glikoz ve organik aglikoz oluşturur. Organik aglikoz bir izotiyosiyanat (senevol) bir tiyosiyanat ya da bir organik nitril ve kükürttür.
Glusinolatların hidroliz ürünlerinden izotiyosiyanatlar, deri ve mukozalarda irkiltici etkiye (gastro-intestinal, respiratuvar ve renal lejyonlar) sahiptirler. Ayrıca, guatrojenik (proguatrin) etkileriyle
tiroid bozukluğuna neden olurlar. Tiyosiyanatlar ise, tiroid bezinde iyot düzeyini düşürürler; böylelikle iyot uygulamasıyla sağaltılabilen bozuklukları oluştururlar. Brassica türü bitkilerde (kolza, lahana, ot lahanası, şalgam) bulunan S-glikozitler hidrolizle stabil olmayan izotiyosiyanat’a, bu da kristalizasyonla goitrine dönüşür. S-glikozitlerin hidroliz ürünü izotiyosiyanatlar irritan ve antitroit; goitrin ise guatrojen etkilidir.
Bu nedenle, S-glikozit içeren bitkilerle zehirlenme klinik yönden farklı seyreder:
1. Akut zehirlenme izotiyosiyanatların irritan etkisinden kaynaklanan bu sendrom sindirim, solunum bozuklukları ile renal lezyonlar ve nefritle karakterizedir (hardal, turp).
2. Tiroit bozuklukları
- Bitkilerin yeşil kısımlarında bulunan glusinolatların hidroliz ürünü inorganik izotiyosiyanatlar, dönüşümlü kompetisyonla, tiroitte iyot akümülasyonunu önleyerek iyot yönünden fakir rasyonla beslenen
hayvanlarda guatr şekillenmesine neden olurlar. Bu sendrom iyotla sağaltılabilir.
- Proguatrinin son ürünü olan goitrin ise, tiroksin formasyonunu inhibe ederek, iyot kullanımıyla sağaltılamayan tiroit bozukluğuna neden olur.
- Glusinolatların hidroliz ürünleri plasenta engelini geçer ve sütte de atılırlar. Bu nedenle, gebeliği döneminde glusinolatlı bitkilerle beslenen hayvanların yavrularında (keçi) ve süt emenlerde de tiroit bozuklukları görülür. Glusinolat içeren kimi bitkiler, özellikle kolza ve Lahana etyolojisi tam bilinmeyen, anemi ve hemoglobinüriyle karakterize olan zehirlenmeye de neden olabilirler.


1.3. Saponinler (Saponositler)

Kalıcı köpük oluşturmaları ve acı lezzetleriyle karakterize olan saponinler, azotsuz, nötr ya da hafif asit karakterli, glikozit benzeri maddelerdir. Aglikon ya da sapogeninleri steroit veya oleanan çekirdekli triterpenik yapıdadır. Soğukkanlı (poiklioterm) hayvanlar için çok toksiktirler. Yerel olarak irkiltici etki oluşturur; eritrositlerin hemolizine neden olurlar.
Bitkiler aleminde oldukça yaygındırlar; 500’ü aşkın bitki türünden saponin izole edilmiştir. Kaba yonca (Medicago sativa), karamuk (Agrostemma githago), sabun otu (Saponaria officinalis), gazel boynuzu (Lotus corniculatus), tırfıl (Trifolium repens, T. fragiferum), at kestanesi (Aesculus hippocastanum), bohçaotu (Helleborus orientalis), yılan yastığı (Arum maculatum) yüksek düzeyde saponin içeren bitkilerdir.
Saponinlerin toksisitesi kaynak bitkiye, yapılarına ve alınan miktara bağımlıdır. Acı lezzette oluşları tüketimi sınırlandırabilir. Tanen ve kolesterol bağlanmayla saponinleri inaktive edebilirler.
Toksisite saponinden çok hidroliz ürünü sapogeninle ilgilidir. Bu nedenle, saponinlerin hidrolizini gerçekleştirebilen sindirim kanalı mikroflorası da (Butryrivibrio) toksisiteyi etkiler.
Saponin içeren yem bitkileri, ruminantlarda(geviş getirenlerde) meteorizasyonun(gaz şişkinliğinin) başlıca nedenleridir. Rumen(işkembe) içeriğinin yüzeysel tansiyonunu azaltarak
stabil köpük oluştururlar. Böylelikle, fermantasyon gazları geğirmeyle (erukasyon) vücut dışına çıkarılamaz.
Meteorizasyon oluşumunda kuşkusuz diğer faktörlerin, özellikle sitoplazmik proteinlerin (kaba yoncada % 4) de rolü vardır. Öte yandan, saponin ve sitoplazmik proteinler yanında, bunlarla inaktif kompleks oluşturabilen taneni de içeren bitkilerin (gazel boynuzu) meteorizasyon oluşturma insidensi düşüktür. Kimi saponinler, sindirim kanalından salgılanan enzimleri, özellikle kimotripsini inhibe ederler. Bu özellikteki saponinler sindirim kanalında irritasyona neden olurlar.
Saponinler, kanatlılarda gelişme ve yumurta verimini inhibe ederler; piliç rasyonlarına % 5 oranında katılan kaba yonca unu, içerdiği saponinler nedeniyle, piliçlerde büyümeyi geciktirir. Yumurta tavuğu yemlerine katılan kaba yonca unu (% 10) yumurta verimini düşürür. Saponinlerin bu etkisi, rasyona kolesterol ilavesiyle giderilebilir. Saponinli bitkilerle zehirlenmeye karşı profilaktik önlemler alınmalıdır.

(Oldukça tecrübeli çobanlarımızdan olan Yörük Osman, Gazel boynuzu "Lotus corniculatus" bitkisinin, sabah saatlerinde yerlerde çiy varken otlatıldığı takdirde davarları öldürdüğünü dile getirmişti.-Torlakon)

1.4. Tanenler

Fenolik yapıda, suda çözünen katı bileşikler olan tanenler, bitkiler aleminde yaygın olarak bulunur. Palamut meşesinin tanen içeriği % 10 dolayındadır. Astrenjan(büzücü) etkileri olan tanenler, alkaloitleri ve albümini presipite ederler. Bu etkileri nedeniyle ishal kesici, alkaloit içeren bitkilerle zehirlenmelerde kimyasal antidot olarak ve deri sanayiinde kullanılırlar. Kimyasal yapı yönünden iki gruba ayrılırlar:
- Pirogallik tanenler; hidrolize olabilirler. Bu tepkime sonucu bir karbonhidrat ve bir de asit fenol (gallik asit) şekillenir. Gallik asit de, dekarboksilasyonla pirogallole dönüşür. Hidroliz, retikülo-rumen mikroflorasının etkisiyle de gerçekleşir. Bu nedenle, ruminantlar tanenlere, diğer türlere oranla daha duyarlıdır.
- Kateşik tanenler; hidrolize olmazlar. Ancak, kuru distilasyonla pirokateşole dönüşürler.
Tanenler, astrenjan etkileriyle direkt, hidroliz ürünü asit fenoller aracılığıyla da dolaylı toksisite oluştururlar.
Özellikle yem bitkileri yönünden fakir olan mevsim ve yıllarda tanenli bitkiler (meşe filizleri, çalı yaprakları) çoğu bölgede, yoğun olarak hayvanlara verilmektedir. Bu nedenle de, yurdumuzda tanenli bitkilerle zehirlenme insidensi yüksektir. Yurdumuzun hemen her yöresinde yetişen meşe (Quercus) türleri (yaprak, filiz; tanen düzeyi % 8 dolayında) ile bunların ürünleri olan palamut (pelit) ve mazı, özellikle yem bitkileri yönünden fakir olan mevsim ve yıllarda yeşil halde ya da kurutularak, yoğun biçimde hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle,
tanen ya da meşeyle zehirlenme, çoğu yörede, özellikle genç hayvanlarda önemli bir toksikolojik sorun konumundadır.

1.5. Mineral Maddeler

Bazı yörelerde toprak, doğal yapı nedeniyle kimi mineraller yönünden zengindir. Toprakta bulunan mineraller yörede yetişen kimi bitkiler tarafından kökleriyle emilerek bitki organlarında akümüle edilir(biriktirilir).
Toprakta bulunan organik selenyum bileşikleri kimi bitkiler tarafından (selenifer bitkiler) emilerek akümüle edilir. Kimi bitkiler ise, toprakta bulunan ve selenifer bitkiler tarafından emilmeyen anorganik selenyum bileşiklerini emerek, emilebilir organik forma dönüştürürler (çevirici, indikatör bitkiler). Bitkilerde, kuru madde üzerinden 5 ppm üzerinde selenyum,
bu bitkilerin tüketim miktar ve süresine bağlı olarak akut, subakut ya da kronik zehirlenmeye neden olur.
Yulaf, çavdar, mısır ve pancar gibi kültive edilen(kültürü yapılan) bitkilerle Rumex türleri de, evcil hayvanlarda zehirlenmeye neden olabilecek düzeyde nitrat içerebilmekte ve çevre koşullanma bağlı olarak nitrat, daha toksik form olan nitrite indirgenebilmektedir.
Bitkilerde, nitrat düzeyi % 1.4 oranını geçtiginde toksisite olasılığı başlar. Kimi yörelerde, yulaf samanının nitrat düzeyi (potasyum nitrat) % 7 oranını aşabilir.

1.6. Oksalik Asit ve Tuzları

Bitkiler aleminde (pancar, kuzu kulağı, ışkın) oksalik asit ve tuzlan (oksalatlar) yaygın olarak bulunur. Oksalat düzeyi ışkında 12-14; kuzu kulağının yenilebilir kısımlarında da 2-7 g/kg’a ulaşabilmektedir. Pancar yapraklan da 7-10 g/kg kadar çözünür okzalat ve okzalik asit içerebilir. Rutubetli ortamda depolanan ot ve samanda üreyen bir mikroskobik mantar (Aspergillus niger) da okzalat yönünden zengindir.
Ruminant(geviş getiren hayvan)larda, retikülo-rumen mikroflorası tarafından degrade edilebilen oksalik asit ve tuzlan, kalsiyumla birleşerek çözünmeyen kalsiyum oksalata dönüşür. Rasyonda kalsiyum düzeyine bağlı olarak emilebilen oksalatlar plazma kalsiyumuyla birleşerek hipokalsemiye, kalsiyum oksalat kristalleri de, eliminasyonları sırasında, böbrekte travmatik lezyonlara neden olur. Oksalik asit, bitkilerde sodyum oksalat, potasyum asit oksalat ya da kalsiyum oksalat formunda bulunur. Çözünür, dolayısıyla emilebilir özellikte olan sodyum ve potasyum oksalat kalsiyum iyonlarıyla birleşerek kalsiyum oksalata dönüşebilir. Kalsiyum oksalat çözünmediği için sindirim kanalından emilmez. Ancak, oksalik asit ve oksalatlar rumen mikro-organizmaları tarafından kısmen parçalanır. Sindirim kanalından emilen oksalatlar kana geçerek plazmada kalsiyum iyonlarıyla birleşir. Böylelikle hipokalsemiye neden olabilirler. Kanda şekillenen kalsiyum oksalat kristalleri ise nefronda travmatik lezyon oluşturur. Oksalik asit, ayrıca süksino- ve laktodehidrojenaz enzimleri aracılığıyla enerji metabolizmasını etkiler, hemolize(eritrositlerin erimesine) de neden olabilir.
Oksalatlı bitkilerle zehirlenme en çok koyunlarda görülür. Çünkü, koyun otlakları genelde oksalat içeren bitkiler yönünden zengindir. Hızlı büyüme dönemindeki bitkilerle, kuru bir yaz mevsiminden sonra ılık ve nemli sonbaharda oksalatlı bitkilerle zehirlenme insidensi yükselir.
Koyunlarda oksalata karşı tolerans gelişebilir. Bu nedenle otlağa yabancı hayvanlar, yerlilere oranla daha duyarlıdır. Oksalatlı bitkilerin egemen olduğu yörelerde yetiştirilen koyunlar günde 75 g kadar oksalatı, zehirlenme belirtisi göstermeksizin tüketilebilmektedir. Bununla birlikte oksalatlı bitkilerin toksisitesi, rasyondaki kalsiyum düzeyi, tuz açığı ve retikülo-rumen mikroflorası ile de yakından ilgilidir. Gebe ve Laktasyon döneminde olan hayvanlar, diğerlerine oranla daha duyarlıdır.
Hastalığın görülebilmesi için, fazla miktarda oksalatlı bitkinin tüketilmesi gerekir; çözünür oksalatlar sindirim kanalı içeriğindeki kalsiyum iyonlarıyla birleşerek kalsiyum oksalata dönüşür. Kalsiyum oksalat kısmen degrade edilir ya da emilmeksizin vücuttan atılır. Fazla miktarda oksalat alındığında, çözünür oksalatların tamamı kalsiyum oksalata dönüştürülemez. Çözünür oksalatlar da emilerek zehirlenmeye neden olur.

Kısa sürede fazla miktarda oksalatlı bitki tüketen hayvanlarda 2-4 saat içinde durgunluk, sürüye uyumsuzluk gibi ilk semptomlar dikkati çeker. Rumen(işkembe) hareketleri azalır, hafif timpani ve midriazis şekillenir. Kimi zaman hipokalsemi tablosu görülür. Kalp hareketleri yavaş, solunum yüksektir. Hastada yatma istemi ve sık sık miksiyon hareketi (işeme pozisyonu) dikkati çeker. İdrar, hematüri nedeniyle kahverengi kırmızı renktedir. Son dönemde kas titremeleri, sendeleme, parezi, dekubitus ve koma şekillenir. Sağaltım için kalsiyum preparatları (kalsiyum boroglukonat, % 25) verilir. Hastaya bol içecek verilir.
Profilaksi için, oksalatlı bitkilerin egemen olduğu otlaklar dönüşümlü değerlendirilir. Tuz açığı giderilir ve hayvanların susuz kalmamalarına özen gösterilir. Kalsiyum tuzlan ve kemik ununun zehirlenmeye karşı koruyucu etkisi tartışmalıdır. Oksalatların en toksik olanları sodyum oksalat ve potasyum asit oksalattır.

1.7. Östrojenler

Yem bitkilerinin çoğunda (kaba yonca, tırfıl, soya) östrojenik aktivite gösteren toksik özdekler bulunur. Bunlar, farklı düzeylerde ösrojenik aktiviteye sahip olan izoflavon (genisteine, biochanine) ve kumestanlar’dır. (coumestrol) Bitkilerin östrojenik aktivitesi, taşıdıkları aktif maddelere bağımlıdır. Kumestrol, genisteine oranla 35 kat daha aktiftir. Bitkisel östrojenler, özellikle koyunlarda semirme ve laktasyonu(sütlülüğü); yüksek dozda da fertiliteyi(doğurganlığı) etkilerler.
Sığırlar, bitkisel östrojenlere karşı koyunlara oranla dirençlidir. Atlar ise, bitkisel östrojen içeren bitkilerin egemen olduğu otlaklarda, zehirlenme belirtisi göstermeksizin beslenebilirler. Östrojenik aktivite gösteren bitkilerin egemen olduğu otlaklar, biyolojik ya da kimyasal yöntemlerle belirlenen östrojenik aktivitenin (koyunlar için) en düşük olduğu dönemlerde değerlendirilebilir. Yurdumuzda, bu bitkilerle zehirlenmeye ilişkin veri yoktur.

1.8. Fotodinamik Ajanlar

Organizmada akümüle olarak(birikerek) deriyi güneş ışığına karşı duyarlı kılan ve böylelikle de fotosensibilizasyona neden olan maddelerdir. Kılıç otu ve karcı buğday, içerdikleri fotodinamik ajanlar (hypericine ve fagopyrine) nedeniyle hayvanlarda primer fotosensibilizasyonla karakterize olan zehirlenmeye neden olurlar. Kimi hepatotoksik bitkiler ise, karaciğer fonksiyonlarını bozarak etkirler; klorofilin metaboliti phylloerythrine safrayla atılamadığı için vücutta akümüle olur. Filoeritrin de fotodinamik etkilidir. Bu durumda da hepatojen (sekonder) fotosensibilizasyon şekillenir. Fotosensibilizasyon, fotodinamik ajanlar tarafından duyarlı hale getirilen organizmada güneş ışınlarının etkisiyle ortaya çıkan ve vücudun doğrudan ışık alabilen, pigment ve kıl yönünden fakir bölgelerinde lokalize olan deri lejyonlarıyla karakterize olan bir sendromdur. Hayvanlarda, fenotiyazinlerin metaboliti olan sülfoksit formu, Bengal kırmızısı ve akridin boyaları gibi ilaçların da neden olabildiği primer fotosensibilizasyon dışında hepatojen, yine kimi bitkilerin neden olduğu etyolojisi belirlenemeyen ve pigment sentezi bozukluğundan (konjenital herediter porfirinüri) kaynaklanan fotosensibilizasyon çeşitleri de vardır…
Mikroskobik bir mantarla (Periconia) bulaşık Trifolium türleri (özellikle hibrit trefle), yonca ve yeşil yulaf ile fiğ, don (Panicum miliaceum), kuş darısı (Setaria italica), lupin türleri (acı bakla) ve demirdikeni (Tribulus terrestris, çoban çökerten) gibi bitkiler ve bazı mikroskobik mantarlar hepatojen (sekonder) fotosensibilizasyona neden olurlar. Hepatit ve safra retensiyonu gibi nedenlerden de kaynaklanan bu sendromda fotodinamik ajan, klorofilin metaboliti olan ve normal koşullarda safrayla vücuttan atılan filloeritrindir. Brassica türleri, yonca ve Erodium türleri (dönbaba, saatotu) gibi bitkiler de nedeni belirlenemeyen ve dermatitle karakterize olan fotosensibilizasyona neden olabilmektedir…
Nedeni ne olursa olsun, fotosensibilizasyonda klinik tablo aynıdır; şiddetli kaşıntı ve tipik dağılımıyla karakterize olan deri lezyonları; göz kapakları, kulak yüz ve perianal bölgede ödem, hipertermi ve sinirsel semptomlarla seyreder. Sağaltım için, fotodinamik ajanların eliminasyonu boyunca hastaların güneş ışığıyla teması önlenir. Deri lezyonlarına topik ajanlar uygulanır. Herediter porfirinürili hayvanlar damızlık olarak kullanılmamalıdır.


1.9. Antivitaminik Faktörler

Kültive edilen(kültürü yapılan) ve doğal koşullarda yetişen kimi bitki türleri, toksik unsur olarak antivitaminik faktörleri içerirler. Antivitaminik faktörler, antinutrisyonel faktör olarak etkir ya da zehirlenmeye neden olabilirler. Atkuyruğu ve eğreltide B1 vitaminini inaktive eden bir enzim (thiaminase); soyada karoteni parçalayan lipoxidase; keten tohumunda da yine antivitaminik faktör olan D-proline bulunur. Kokulu yoncada bulunan orto-kumarinik asit, kimi koşullarda (küflenme gibi) dikumarole dönüşür. Dikumarol K vitamininin kompetitif inhibitörüdür(engelleyicisidir). Küflü kokulu yoncayla beslenenlerde K vitamini yetmezliğine bağlı olarak hemorajik sendromla seyreden zehirlenme (melilot hastalığı) görülür.
Tablo 1: Bazı Bitkilerdeki Antivitaminik faktörler

Soya lipoksidaz Karoten
D vitamini
Keten tohumu
Linum usitattissimum D-proline Piridoksin
At Kuyruğu
Equisetum arvense Tiyaminaz Tiyamin
Eğrelti otu
Piteridium aquilinum Tiyaminaz Tiyamin
Melilot
Melilotus officinalis (Ortokumarik asit) Dicoumarol K-vitamini



1.10. Protidler

Bazı bitkilerde toksik unsur olarak protein, polipeptit (ökse otunda viscotoxine, zehirli bir mantarda amanit) ve amino asitler (normal protin yapıda değillerdir, fiğ’de diaminobütirik ve diaminopropiyonik asit gibi) bulunur. Hint yağı tohumlarında bulunan ricin ve yabancı akasyada bulunan robine protein yapıda bitkisel toksinlerdir. Çok zehirli olan bu fitotoksinler eritrositleri aglütine ederler(yapıştırırlar).

1.11. Oleoresinler

Kozalaklılar ailesine ait bitkilerin çoğu, oleoresin salgılayan kanallara sahiptir. Reçine ve esans kanışımı olan oleoresinler, emeto-katartik etki; eliminasyonları sırasında da nefropati(böbrek hastalığı) ve hematüri(kan işeme), gebe hayvanlarda da abort(yavru atma) oluşturabilirler. Laktonlar (Düğün çiçeğigiller; protoanemonine) ile etilenik ve asetilenik (doymamış) alkoller (Maydanozgiller; inanthotoxine) de bitkilerde bulunan diğer toksik özdeklerdir.


2. Bitkilerde Toksik Madde Düzeyini Etkileyen Faktörler

Bitkilerde toksik madde düzeyi, intrinsek faktörler ve çevre koşullarına bağlı olarak önemli ölçüde değişebilmektedir. Bu nedenle, kimi zaman literatür verilerle çelişen durumlarla karşılaşılabilir. Bu çelişki, bitkilerde toksik madde düzeyini değiştirebilen faktörler yanında hayvanlarla ilgili parametrelerden (sağlık, hayvan besleme ya da otlatma koşullan, paraziter enfektasyon, karaciğer ve böbrek fonksiyonları...) de kaynaklanır.

2.1. Bitkinin Vejetasyon Dönemi

Kimi bitki türleri, vejetasyonun ilk dönemlerinde çok toksiktir; toksisite vejetasyon ilerledikçe azalır ya da büyüme dönemi sonunda (Sorgum- “Sorghum halepense” kaynaş-kanyaşı-geliç) ortadan kalkar. Bu nedenle sorgumun 60-70 cm yüksekliğe ulaştığı dönemde tüketilmesi önerilir.
Otsu bitkiler, çoğunlukla çiçeklenme döneminde maksimum toksisiteye ulaşır. Kimi bitki türlerinde ise, toksik madde büyüme dönemi sonunda maksimum düzeye ulaşır; bunlar çoğunlukla tohumları zehirli olan bitkilerdir. Turpgillerde glusinolat düzeyi çiçeklenme döneminde yoğunluk kazanır; tohumlarda da maksimum düzeye ulaşır. Genel olarak, ağaçların genç sürgünleri de eski dal ve yapraklara oranla daha toksiktir…

(Çocukluğumun baharlarında “Kanyaşı-Sorghum halepense” denen bitkiden öyle zehirlenmeler olurdu ki, çobanlar koyunları kesmeye yetişemezlerdi.- Torlakon)

2.2. Genetik Yapı

Bitkilerde, toksik madde sentezleme yeteneği genetik olarak denetim altına alınabilir. Genetik seleksiyonlar toksik madde düzeyi az olan türler üretilebilir. Bu şekilde, yem bitkisi olarak, alkaloit içeriği düşük lupinler ve kükürtlü glikozit düzeyi az olan ve toksikolojik soruna neden olmayan kolza türlerinin seleksiyonu yapılabilmiştir.

2.3. Çevre Koşulları

Isı ve ışık, bitkilerde toksik madde düzeyini önemli ölçüde değiştirebilir. Sorgum türlerinde siyanogenetik glikozit düzeyi, günün güneşli saatlerinde maksimum düzeydedir. Soğuk ve ışıksız koşullarda bitki metabolizması yavaşlar; böylelikle de toksik madde akümülasyonu artabilir. Bitki parazitleri de toksik madde düzeyinin artışına neden olabilir. Pseudopeziza medicaginis’le enfeste yoncalarda coumestan düzeyi çok daha yüksektir. Aynı şekilde, sorgum parazitleri de bitkide siyanogenetik glikozit düzeyinde artışa neden olur. Kükürtlü gübreler yörede yetişen turpgillerde kükürtlü glikozit düzeyini arttırır. Azotlu gübreler, bitkilerde alkaloit sentezini artırır.
Bu nedenle, azotlu gübre kullanılan yörelerde yetişen bitkilerin alkaloit düzeyi yüksektir. Fosfatlı gübreler ise genelde, bitkilerde toksiditenin azalmasına neden olur. Herbisit olarak kullanılan bitki hormonları (fitohormonlar), Sorgum türlerinde siyanogenetik glikozit; nitrat akümüle eden bitkilerde (şeker pancar, yulaf, çavdar, mısır) de nitrat akümülasyonunu artırır; nitratın nitrite indirgenmesini kolaylaştırırlar.


2.4. Toksik Maddelerin Bitki Organlarında Dağılımı

Çoğu bitkide, toksik maddeler bitkinin tüm organlarında bulunur; acı çiğdem, akçöpleme, zakkum gibi. Kimi bitkilerde ise, toksik madde düzeyi, bitkinin organlarına göre farklılık gösterir. Sorgum yaprakları, sap ve gövdeye oranla siyanogenetik glikozit yönünden daha (3-4 kat) zengindir. Çiçek sapları genellikle çok toksik organlardır. Toksik madde, kimi bitkilerin sadece meyvelerinde (hint yağı tohumu ve fiğ) bulunur.

2.4.1. Bitkilerdeki Toksik Kısımlar
Kuru Meyve, Tohum
Etli Kabuklu Meyve
Kök, Rizom(yumru), Bulbus(soğan)
Çiçek
Gövde, Sap, Yaprak
Kabuk



3. ÜLKEMİZDE BULUNAN BAZI ZEHİRLİ BİTKİLERİN

    TOKSİK MADDE İÇEREN KISIMLARI

3.1. Kök, Rizom ve Bulbus’larında Toksik Madde İçeren Bazı Önemli Bitkiler
-Aconitum L. (KAPLANBOĞAN)
-Narcissus L. (NERGİS)
-Atropa belladonna (GÜZEL AVRAT OTU)
-Colchicum autumnale (ÇİĞDEM)
-Cyclamen L. (SIKLAMEN)
-İris L. (SÜSEN)
-Datura stramonium (TATULA, ŞEYTAN ELMASI)


3.2. Gövde, Sap ve Yapraklarında Toksik Madde İçeren Önemli Bazı Bitkiler
-Prunus sp. (ERİK)
-Cerasus sp. (VİŞNE, KİRAZ)
-Taxus baccata (PORSUK AĞACI)
-Hyoscyamus niger (BAN OTU)
-Nerium oleander (ZAKKUM)
-Rhus coriaria (SUMAK)
-Rhamnus sp. (AKDİKEN)


3.3. Çiçeklerinde Toksik Madde İçeren Önemli Bazı Bitkiler
-Atropa belladonna (GÜZEL AVRAT OTU)
-Colchicum autumnale (ÇİĞDEM)
-Datura sp. (TATULA)
-Hyoscyamus niger (BAN OTU)
-Rhus coriaria (SUMAK)


3.4. Etli Kabuklu Meyvelerinde Toksik Madde İçeren Bazı Önemli Bitkiler
-Lonicera etrusca (HANIMELİ)
-Citrullus colocynthis (EBUCEHİL KARPUZU)
-Laurus nobilis (DEFNE)
-Bryonia L. (ŞEYTAN ŞALGAMI)
-Atropa bellodonna (GÜZEL AVRAT OTU)
-Asparagus officinalis (KUŞKONMAZ)


3.5. Kuru Meyve ve Tohumlarında Toksik Madde İçeren Önemli Bazı Bitkiler
-Robinia pseudoacacia (AKASYA)
-Ammi visnago (DİŞ OTU)
-Cheiranthus cheiri (ŞEBBOY)
-Ilex aquifolium (ÇOBAN PÜSKÜLÜ)
-Fagus sp. (KAYIN AĞACI)
-Quercus sp. (MEŞE)
-Delphinium sp. (HEZARAN)


4. BİTKİSEL TOKSİNLER

Su bitkileri. yüksek mantarlar (makro fungus) ve yüksek bitkilerin içerdiği toksinler zehirlenmelerin başlıca etkenidirler. Aşağıda bunlardan toksikolojik yönden önemli olanlar ele alınmıştır.

4.1. SU BİTKİLERİNİN TOKSİNLERİ

Değişik alg türlerinin içerdiği sitotoksik etkili olanlar aşağıda belirtilmiştir:

4.1.1. Dolastatinler
Mavi-yeşil (Siyanobakteri) alglerden olan Lynghya majuscula’dan elde edilen dolastatin adlı toksinler güçlü hücre zehiridirler (Sitostatik).

4.1.2. Lingbiatoksin
Lynghya majuscula adlı alg’den elde edilen diğer bir toksindir. Antitümör etkisi nedeniyle onkolojide denenmektedir.


4.1.3. Terpenik Laktonlar
Dictyota dichotoma türü kahverengi algler değişik oranda terpenik laktonlar içermektedir. Bu toksinler B16 melanositler üzerine sitostatik etki oluştururlar.

4.1.4. Nodularin
Noduluria spumigena türü kahverengi alg’lerden elde edilen hepatotoksik bir toksindir.

4.1.5. Diterpenoidler
Udotea argtentea, Tidemania expeditionis ve Chlorodermis fastigata türü yeşil alg’lerden elde edilen sitotoksik toksinlerdir.

4.1.6. Kainik Asit
Kırmızı alg’lerden Digenea simplex’ ten izole edilen kainik asitin nöromüsküler bloke edici etkisi bulunmaktadır. Tedavide antihelmintik olarak kullanılmaktadır.

4.1.7. İyodotubersidin
Kırmızı alg’lerden Hypnea valetiae türünden elde edilen 5- deoksi-5-iyodotubersidin ksantin türevleri gibi adenozin antagonisti etki oluşturur.


4.2. YÜKSEK MANTAR TOKSİNLERİ

4.2.1. Amotoksinler
Amanita phalloides, A. verna, A. virosa, Galerina unicolor, Lepiota helveola ve L. brunneoincarnata gibi zehirli mantarlardan elde edilen bisiklik oktapeptidlerdir. Sitotoksik potansiyeli oldukça güçlü olan amatoksinler karaciğer ve böbrekte nekrozlara(hücre veya doku ölümlerine) neden olur.


4.2.2. Fallotoksinler
Amanita phalloides, A. verna ve A. virosa gibi zehirli mantarlardan elde edilen bisiklik heptapeptid’dir. Sitotoksik etkisi oldukça fazladır ve hepatotoksiktir(nekroz).

 
(Ülkemizdeki ölümcül mantar zehirlenmelerinin neredeyse % 95’inden sorumlu olan Amanita phalloides “Ölüm meleği, Köygöçüren, Evcikkıran” adlarıyla da bilinmektedir. Yaz başlarında ve sonbahar aylarında ormanlarda çok sık rastlanan bu mantarın içerdiği amanitin ve phalloidin maddeleri sindirildikten 8-12 saat sonra ilk belirtilerini gösterir ve 3-4 gün içinde karaciğer-böbrek metabolizmasını yok eder. Zehrine karşı henüz etkili bir ilaç geliştirilememiştir. Bu mantarın 20-25 gram kadar yenmesi öldürücü olmaktadır. Bu mantardan zehirlenmenin esas nedeni, yenebilir bir mantar olan Volvariella volvacea “Saman-Çeltik mantarı”na çok benzerliği yüzündendir.-Torlakon)

4.2.3. Virotoksinler
Amanita virosa’dan elde edilen sitotoksik etkili bir monosiklik heptapeptid’dir. Deney hayvanlarına parenteral(şırınga) yolla enjekte edildiğinde karaciğer nekrozu oluşturmaktadır.

4.2.4. Orellanin
Cortinarius orellanus, C. orellanoides vb. nefrotoksik bir toksindir. Böbreklere etkiyerek glomerüler filtrasyonu azaltır.

4.2.5. Giromitrin
Gyromitra esculenta; G. Gigas, Helvella crispa, H. lacunosa, Paxina Ieucomelas, Sarcosphaera crassa türü zehirli mantarlardan elde edilen bir metilhidrazin türevidir. Gastrik asiditenin etkisiyle midede hidrazinlere ayrışır. Bu madde karaciğer nekrozuna neden olmaktadır.

4.2.6. Musimol ve İbotenik Asit
Amanita muscaria ve A. pantherina’dan elde edilen toksinlerdir. Nörotoksik etkilidirler.

4.2.7. Muskarin
Amanita muscaria, Inocybe ve Clitocybe türü zehirli mantarlardan elde edilir. Santral sinir sistemine etkiyerek nörotoksik belirtilere neden olur.


4.2.8. Bufotenin
Amanita muscaria, A.mappa, A. porphyrea ve A. tromentella türü zehirli mantarlardan elde edilir.

4.2.9. Psilosibin
Psilocybe, Panaeolus, Stropharia, Conocybr türü zehirli mantarlardan elde edilen indol türevi bileşiklerdir. Santral sinir sistemi üzerine etkiyerek LSD 25 benzeri halüsinasyonlara neden olur.

4.2.10. Klitidin
CIytocibe acromelalga’dan elde edilen bir nükleotid’dir. Sitotoksik(hücre öldürücü) etkilidir.

4.2.11. Nekatorin
Lactarius necator adlı zehirli mantardan izole edilen bir alkaloid’dir. Aflatoksin B1‘e eşdeğer bir toksisiteye sahiptir.

4.2.12. Koprin
Coprinus atramentarius, Clitocybe clavipes, Boletus luridus, Tricholoma aurotum, Pholiota squarrosa türü zehirli mantarlardan izole edilen bir toksindir. Aldehid dehidrogenaz enzimini inhibe ederek disülfiram benzeri (alkol intoleransı) etkiye neden olmaktadır.



4.3. YÜKSEK BİTKİ TOKSİNLERİ

4.3.1. Akonitin
Ranunculaceae ailesinden Aconitum türlerinde bulunan bir toksindir. Nöromüsküler iletiyi bloke ederek solunumu ve kardivovasküler sistemi deprese eder(bunaltır).

4.3.2. Githagin
Agrostemma githago (karamuk otu) adlı zehirli bitkinin toksinidir. Sindirim bozuklukları (iritasyonlar) ateş nöropati ve solunum depresyonu oluşturur.

4.3.3. Ergotoksin
Ergot alkaloidlerinde bulunan toksinlerden biridir. Alfa adrenerjik blokaj, düz kas kontraksiyonu, antimigren etkilerinin yanında santral sinir sistemini (CTZ ve dopaminerjik) uyarır ve prolaktin salgılanmasını azaltır.

4.3.4. Konin
Conium maculatum (baldıran otu) adlı toksik bir bitkinin toksinidir. Sindirim, kardiyovasküler, böbrek ve sinir sistemlerinde oluşturduğu bozukluklar sonucu ağır zehir tablosu oluşturur.

4.3.5. Sitrulin ve Kolosintin
Citrullus colocynthis (Ebucehil karpuzu) adlı bitkide bulunan ve sindirim kanalı mukozası için iritan bir toksindirler. Şiddetli gastroenterit kanamalar, baş ağrısı, hepatit, nefropati ve kollaps(çöküntü) oluşturur.

4.3.6. Sitisin ve Fitohemaglutinin
Cytisus labarnum (yalancı abanoz) bitkisinin sindirimin mukozası için çok toksik olan bir toksinidir. Ayrıca solunum depresyonuna (asfeksi) da yol açar.

4.3.7. Kolsişin
Colchicum autumnale (acı çiğdem)’nin aktif alkaloididir. Sitotoksik etkilidir.

4.3.8. Pikrotoksin
Corioria mytifolia (kır sumağı) bitkisinin nörotoksik etkili toksinidir. Hiperrefleksi, solunum bozuklukları (dispne) ve konvülsiyonlara(kas kasılmalarına) neden olur.

4.3.9. Dafuin (Mezerin)
Daphne mezerium (yaban defnesi) ve diğer Daphne türlerinin, gastrik mukoza için oldukça iritan olan toksinidir. Ayrıca böbrek iritasyonları, solunum depresyonu ve konvülsiyonlara da neden olur.

4.3.10. Delfinin, Delfinoidin, Delfisin
Delphinium staphisagria (Bit otu) bitkisinden elde edilen alkaloidlerdir. Gastrointestinal iritasyonlar, konvülsiyonlar, paraliz, kardiyovasküler kollaps ve asfeksi(boğulma) oluştururlar.

4.3.11. Evonimin, Evobiosit
Evonymus europaeus (papaz tekkesi) bitkisinin kardiyotoksik ve konvülsan toksinidirler. Digitalis benzeri toksisite oluştururlar.

4.3.12. Fitohemaglutinin
Wistaria chineusis (Mor salkım) ve Phytolacca americana bitkilerinin toksinidir. Şiddetli sindirim bozuklukları eşliğinde, ciltte vazodilatasyon (yüz ve boyunda kızarma), midriyazis ve kardıyovasküler kollaps’a neden olur.

4.3.13. Taksin
Taxus baccata (Porsuk ağacı) bitkisinin toksinidir. Şiddetli gastroenterit, titreme, görme bozuklukları, midriyazis(gözbebeği büyümesi), baş dönmesi ve ciltte ekimozlara neden olur.

4.3.14. Solanin
Lycium europaeum (teke dikeni) ve solanum türü bitkilerinin toksinidir. Sindirim sistemi, nörolojik ve hematolojik bozukluklar ve midriyazis oluşturur.

4.3.15. Oleandrin
Nerium oleander (Zakkum) bitkisinin kardiyotoksik glikozitidir.

4.3.16. Risin
Ricinus communis (Hint yağı) bitkisinin protein yapısında olan bir fıtotoksinidir. Şiddetli gastroenterit ve tetanik(tonik nitelikli kas kasılmaları) kontraksiyonlara neden olur.

4.3.17. Veratrin ve Proveratrin
Veratrum album (akçöpleme) ve diğer türlerinin alkaloididir. Baş dönmesi, bulanık görme, hipertansiyon, bradikardi(nabız düşüklüğü) ve bronkokonstriksiyon oluşturur.

4.3.18. Furanokumarin ve Mezonaftodiandron
Hypericum ve Heracleum türü bitkilerin taşıdığı fototoksik toksinlerdir.

4.3.19. Amigdalin, Prulaurosin ve Prunasin
Prunus türlerinden elde edilen siyanogenetik heterozidlerdir.

4.3.20. Tuyol, Tuyolabsintin ve Sabinol
Artemisia, Absinthium, Juniperus sabina ve Tanacetum vulgare gibi bitkilerden elde edilen terpenik hidrokarbürlerdir. Gastrointestinal mukozada iritasyonlara neden olurlar.
Solanum nigrum (İT ÜZÜMÜ) Bulantı, Uyuklama, Kardiyak bozukluklar
Humulus lupulus (ŞERBETCİ OTU) Baş ağrısı, Nabız ritminde bozukluk
Petroselinum sativa (MAYDONOZ) Yüksek tansiyon, yüksek ateş
Taxus baccata (PORSUK AĞACI) Baş dönmesi, İşitme ve görme bozuklukları
Nerium oleander (ZAKKUM) Baş dönmesi, Terleme
Atropa belladona (GÜZEL AVRAT OTU) Sindirim bozuklukları, Akut zehirlenmeler, Kusma
Pimpinella anisum (ANASON) Solunum sistemi ve Kalp üzerine etkili
Delpinium sp. (HEZAREN) Nörolojik bozukluklar, Kusma
Cyclamen europaeum (DOMUZ TURPU) Bulantı, Kusma, İshal, Baş ağrısı.
Laburnum anagyroides (SARI SALKIM) Karaciğer ve Kalp bozuklukları
Nigella sativa (ÇÖREK OTU) Baş ağısı, Kusma
Hedera helix (DUVAR SARMAŞIĞI) Sersemleşme, Baş dönmesi, Kusma



5. ÜLKEMİZDE BULUNAN ÖNEMLİ BAZI TOKSİK BİTKİLER

5.1. Fam: Ranunculaceae
Tür: Aconitum napellens
Yöresel adı: Kaplan boğan, Kurt boğan, Bağan otu
Diğer türler: A. anthora
A. orientale
A. nasotum
Toksik Kısım: Kardeş Yumrular
Alkoloidi : Akonitin

5.2. Fam: Solanaceae
Tür: Solanum nigrum
Yöresel adı: Yaban yasemini, Sofur.
Diğer türler: S. nigrum
S. khasianum
S. tuberosum
Toksik kısım:Bütün bitki
Alkoloidi : Saponosit, Glukoalkoloid (Solanin)

5.3. Fam: Ranunculaceae
Tür: Delphinium staphsagria
Yöresel adları: Bit otu
Diğer türleri: D. formosum
Toksik kısım: Tohumları
Alkoloidi: Delfinin, Delfisin, Delfinoidin

5.4. Fam: Solanaceae
Tür: Atropa belladonna
Yöresel Adları: Güzel avrat otu.
Toksik Kısım: Bütün bitki.

Diğer Türleri: A. mandragora
A. hyocyamus
Alkoloidi: Atropin, Skopolamin

5.5. Fam: Taxaceae
Tür: Taxus baccata
Yöresel Adı: Porsuk ağacı
Toksik Kısım: Meyve
Alkoloidi: Taxine (Veratrum alkoloidine benzer)

5.6. Fam: Cucurbitaceae
Tür: Citrullus colocynthis
Yöresel adı: Ebucehil karpuzu
Diğer Türleri: C. vulgaris
C. ecballium
Toksik kısım: Meyve
Aktif Glikozit: Kolosintin, sitrulin

5.7. Fam: Liliaceae
Tür: Colchicum autumnale
Yöresel adı: Acı çiğdem, Kar çiçeği, Ayı çiçeği
Diğer Türler: C. atticum
C. cilicicum
C. speciosum
Toksik Kısım: Çiçek.
Alkoloidi: Kolşisin

5.8. Fam: Araliaceae
Tür: Hedera helix
Yöresel adı: Duvar sarmaşığı
Toksik Kısım: Meyve.
Saponosid: Saponin

5.9. Fam: Loranthaceae
Tür: Viscum album
Yöresel adı: Ökse otu, Çekem, Gökçe, Burç.
Toksik Kısım: Meyve çekirdeği.
Alkoloidi: Polipeptid, Saponosit ve reçineli alkoloid

5.10. Fam: Papaveraceae
Tür: Papaver somniferum
Yöresel adı: Gelincik,
Yabani haşhaş
Toksik Kısım: Çiçek, tohum, gövde.
Toksin: Roadin

5.11. Fam: Apocynaceae
Tür: Nerium oleander
Yöresel adı: Zakkum
Toksik Kısım: Yapraklar.
Glikozid: Oleandrin



6. TARTIŞMA VE SONUÇ

Yapılan bu çalışmada şöyle bir sonuca ulaştığımızı ifade edebiliriz; Türkiye’de gerek toksik bitki gerekse veteriner toksikoloji açısından yeterli bir bilgiye sahip olunmadığı, zehirlenmelerin büyük bir çoğunluğunun kırsal kesimlerde gerçekleştiği, ülkemiz ele alındığında genellikle sürü hayvancılığı ile uğraşan kesimlerde yetersiz bilgi ve vurdum duymazlığın getirdiği sonuçlar doğrultusunda bir çok kazâ zehirlenmelerinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu kesimlerde meydana gelen zehirlenmelerin ilgili kuruluş ve bakanlıklara intikal etmemesi ve zehirlenmelerin nedenini ve sonucunu bilmeden gerek hayvan gerek insanların yanlış tedavi edilmesi yada hayvanların çobanlar tarafından otanması(tedavi edilmesi) veya kesilmesi bu konu hakkındaki ilerlemeyi ve bilgi sahibi olmayı son derce olumsuz etkilemektedir. Tarihin ilk çağlarından günümüze kadar insanlar bitkilerden besinlerini sağlamış ve şifa aramışlardır ve beslenmelerinin yanında önemli hastalıklarını da şifalı bitkilerle tedavi edebilmişlerdir. Ancak her bitkinin düşünüldüğü kadar yararlı olmadığı ya da yararlı etkilerinin yanında zararlı olabilen başka etkilerinin de olduğu görülmüştür. Günümüzde de devam eden her ottan şifa arama geleneği, özellikle kırsal yörelerde bir çok kazâ zehirlenmelerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Merak sonucu özellikle çocukların bilmedikleri bir bitkinin yemiş, yaprak ya da başka bir kısmının tadına bakmaları ya da zararsız başka bitkilere benzetip toksik bitkiyi yemeleri sonucu sık sık zehirlenmeler olmaktadır. Bitkilerle zehirlenmeler daha çok kabuklu yemiş ya da meyve kısmıyla olmaktadır. Örneğin akdiken (Rhamni cathartica), yılan yastığı (Dracunculus vulgaris), güzel avrat otu (Atropa belladonna), hanımeli (Lonicera japonica), yaban yasemini (Solanum dulcamara), taflan (Prunus laurocerasus), ardıç (Juniperus sp.), ökse otu (Viscum album), çoban püskülü (Ilex aquifolium), porsuk ağacı (Taxus bacata), sarmaşık (Parthenocissus sp.), İt üzümü (Salonun, nigrum) vb, gibi bitkiler kabuksuz ya da kabuklu meyvelerinde bulunan aktif toksik kısımlarıyla zehirlenmelere neden olmaktadırlar…
Dikenleri ya da keskin kenarlı yapraklarıyla mekanik olarak; özellikle ciltte iritasyon şeklinde toksik etkilere yol açmaktadırlar. Günlük gıda olarak kullandığımız bazı sebzelerin az ya da çok toksik olabildiklerini unutmamak gerekir. Örneğin
patatesin toprak üstündeki yeşil kısımları orta şiddette sindirim bozukluklarına neden olmaktadır. Buna karşın, birçok taze sebzenin kurutulmasıyla içerdikleri toksik maddeler aktivitesini kaybetmektedir. Bitkilerin içerdikleri toksik maddelerin kaynağı çeşitlidir. Bazıları alkaloid (protein), bazıları da glikozit ya da heterosid (Saponinli, steroidik yapılı. siyanojenli vb.) içerebildikleri gibi birçoğunda olduğu gibi karmaşık kompleks yapılı bir toksik madde de içerebilmektedirler. Zehirli bitkilerde bulunan bu toksik maddeler insan ve hayvanlarda iç organlarda meydana getirdikleri lezyonlar sonucu metabolizmayı bozabildikleri gibi deri ve mukozalarda iritasyonlar yaparak hafif ya da ağır bazı zehirlenme belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Ancak, farklı hayvan türlerinin ve insanın zehirli bitkilere verdikleri reaksiyonlar her zaman aynı şiddette ve özellikte olmayabilir. Örneğin. salyangozlar A. belladonna ile beslendikleri halde zehirlenmezler. Halbuki bu gibi hayvanları yiyen insan ya da memeli hayvanlarda belladon zehirlenme belirtileri görülebilmektedir. Yaygın bir kanıya göre, hayvanlar doğal bir içgüdüyle zehirli bitkileri yemezler. Gerçekten de, çok toksik bitkilerin bulunduğu otlaklarda, hayvanların bu bitkilere dokunmaksızın otlayabildikleri bilinmektedir. Ancak, mera ve çayırlarda bulunan yabani bitkiler yanında, yem bitkisi olarak kültive edilen(kültürü yapılan) kimi bitki türlerinin ve silo yemlerinin (silaj) de zehirlenmeye neden olabilmesi, zehirli bitkilerde bulunan toksik madde düzeyinin kimi koşullara göre değişebilmesi, hayvan hareketleri nedeniyle yer değiştiren hayvanlarda bitkisel zehirlerle zehirlenmeye karşı koruyucu bir işlevi olan doğal içgüdünün, yörede yaşayan hayvanlara oranla yetersiz oluşu ve özellikle de yem açığı bitkisel zehirlerin toksikolojik önemini artırmaktadır...

(Kaynak: kaynak tespit edilememiş, bâzı ekleme ve düzeltmeler tarafımdan yapılmıştır.)
Oldukça zehirli bir bitki olan Baldıran otu(Conium maculatum)

  Editör :  TORLAKON

18141 Kişi Tarafından Okundu.

Yazdır Yorum Ekle Tavsiye
 
1 2 3 4 5   Bu Habere Toplam 165 Puan Verildi
 Kaynak :  TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Kategori ¬ DOĞA-ÇEVRE

  Yorum ( 1 )   

 salim

Tarih : 09.12.2012 14:49:05  

  kaynak

Kayıtlı İp:


burada yazılan bilgilerin kaynağını belirtebilir misiniz.bunun la ilgili bir ödev hazırlıyorum kaynak nedir acaba?
  Sayfalar : İlk Sayfa - [1] - Son Sayfa

 Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar

 
 
 

 Duyuru
  DEĞERLİ CANLAR MERHABA Torlakon ocağı, Türk Milletinin ve insanlığın bekâsı için tütmektedir. Nefesi olmak istiyorum, kâlbi vatan için atanın; sesi olmak istiyorum, toprakta kefensiz yatanın(TORLAKON)  

 
Henüz Haberlere Puan Verilmemiş..
 
Bugün için Haber Eklenmedi.
Bu Hafta içinde Haber Eklenmedi.
Bu Ay içinde Haber Eklenmedi.
 
 Takvim
 
 Ziyaretçi İstatistikleri
   
 Online : 2
 Bugün : 226
 Dün : 171
 Toplam : 1127643
 Ip No : 3.141.201.95
     
 
 Vatan Size Minnettar
 

 
 Son Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi
 
 Popüler Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi.
 
 Döviz Bilgileri

  Döviz Alış Satış
  Dolar 34.4642 34.5263
  Euro 22.2460 22.3933
 
 Hava Durumu



 
 Reklam



 

 



 
 

   © Copyright - 2008- TÜRK FİLOZOF TORLAKON - Tüm Hakları Saklıdır. 

TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Çilem.Net altyapısını kullanmaktadır.