Ali Bin Ebû Tâlib(R.A.)
Peygamber(S.A.V.) efendimizin amcası Ebû Tâlib’in oğlu, Hulefâ-i râşidîn’in ve Aşere-i mübeşşere(Cennet’le müjdelenen on kişi)nin dördüncüsü, Resûlullah’ın dâmâdı, Ehl-i beytin, Ehl-i âbânın birincisidir.
Künyesi Ebü’l-Hasen ve Ebû Türab’dır.
Puta tapmadığı için Kerremallahü Vecheh,
Kahraman ve cesûr olmasından, dönüp dönüp düşmana saldırmasından dolayı Kerrâr,
Allahü teâlânın arslanı mânâsına Esedullah-il-Gâlib ve Haydar,
Allahü teâlânın takdîrine râzı olduğu için Mürtedâ(Mürtezâ) lâkablarıyla anıldı.
Annesi, Peygamber(S.A.V.) efendimize kendi çocuğu gibi bakan Fâtımâ binti Esed’dir. 599 senesinde yâni hicretten 23 yıl önce Mekke’de doğdu. 660 yâni hicrî 40 yılında Kûfe’de şehid edildi, Necef’te defnedildi.
Beş yaşından îtîbaren Peygamber(S.A.V.) efendimizin yanında yaşayan Ali radıyallahü anh on yaşındayken Müslüman olmakla şereflendi.
İslâmlığa ve insanlığa hizmeti sayılamayacak kadar çok olan bu zirve insan, halîfeliği zamanında zuhûr eden fesatçılarla mücâdele ettiğinden, sükûn ve huzûr bulamamıştır. 660(Hicrî 40) senesinde Ramazân-ı şerîf ayının onyedisi olan Cumâ günü sabah namazına giderken İbn-i Mülcem adlı bir hâricî tarafından arkadan başına kılıçla vurularak şehid edildi. Kabirleri Necef’tedir.
Hakkında birkaç âyet-i kerîme nâzil olup, pek çok hadîs-i şerîfle medhedildi. Ehl-i sünnetin gözbebeği, evliyânın reîsi, kerâmetler hazînesidir. Adalet, ilim, cömertlik, merhâmet ve diğer yüksek fazîletleri kendisinde toplamıştır. Peygamber(S.A.V.) efendimiz hazret-i Ali’ye cömertlerin sultanı mânâsına Sultân-ül-eshiyâ buyurmuşlardır.
Hazret-i Ali’nin hazret-i Fâtıma’dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adında üç erkek, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adında iki kızı olmuştur.
Peygamberimiz(S.A.V.); “Ben ilmin şehriyim, o şehrin kapısı Ali’dir.” buyurur.
Hz. Ali(R.A.); “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum… Sorunuz, bana ne sorarsanız, size cevabını veririm. Allah’ın kitabını bana sorunuz. Vallahi bir âyet yoktur ki, ben onun gecede mi, gündüzde mi, kırda mı, dağda mı nâzil olduğunu bilmiyeyim.”…
Buğday benizli, orta boylu, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı ve sık sakallı görünüşe sâhib olan hazret-i Ali(R.A.), ilim ve amel bakımından en yüksek derecede idi. Allah korkusundan devamlı ağlardı. Namaza durunca, âlem alt-üst olsa haberi olmazdı. Bir harpte ayağına saplanan oku, namazda çıkardıkları halde haberi olmamıştı.
Peygamber efendimiz(S.A.V.) birgün hazret-i Ali(R.A.)’a buyurdu ki;
“Ya Ali! Altıyüzbin koyun mu istersin, yahut altıyüzbin altın mı veya altıyüzbin nasihat mı istersin?”
Hazret-i Ali(R.A.) dedi ki;
“Altıyüzbin nasihat isterim.”
Peygamber aleyhisselâm bunun üzerine;
“Şu altı nasihata uyarsan, altıyüzbin nasihata uymuş olursun:
- Herkes nâfilelerle meşgûl olurken, sen farzları îfâ et. Yâni farzlardaki rükûnleri, vâcibleri, sünnetleri, müstehabları îfâ et.
- Herkes dünyâ ile meşgûl olurken, sen Allahü teâlâyı hatırla. Yâni din ile meşgûl ol, dîne uygun yaşa, dîne uygun kazan, dîne uygun harca.
- Herkes birbirinin ayıbını araştırırken, sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgûl ol.
- Herkes dünyâyı îmâr ederken, sen dînini îmâr et, zînetlendir.
- Herkes halka yaklaşmak için vâsıta ararken, halkın rızâsını gözetirken, sen Hakk’ın rızâsını gözet. Hakk’a yaklaştırıcı sebep ve vâsıtaları ara.
- Herkes çok amel işlerken, sen amelinin çok olmasına değil, ihlâslı olmasına dikkat et.”
(Kaynak: Rehber Ans.)
"Allahümme ya Musarrifel Kulûb,sarrif kulûbenâ ilâ tâatik"(Ey kalbleri halden hale koyan Rabbim, kalblerimizi ibadet-ü tâatine yönlendir.)A M İ N....