EREĞLİ ÇÖL OLMASIN!.. (1)
Mustafa Nevruz SINACI
Konya’nın Ereğli ilçesi 1980’lere kadar hayalleri zorlayacak harikulâde bir güzellikte idi. Yöresel tabirle dere, akar, çay ve arklarla kılcal damarlar gibi örülmüş son derece verimli, işsizlik sorunu olmayan, insanları sağlıklı, neşeli, huzurlu-mutlu, nüktedan, gelecekten umutlu hayat dolu yemyeşil, cennetsi bir efsane şehir vardı. Sonra mı? Okuyunuz lütfen!...
Ülkemiz ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan (Konya) Ereğli'nin en önemli ACİL ve güncel sorununa değerli ilgi ve dikkatlerinizi çekmek istiyorum…
Bilindiği üzere Ereğli en az 5000 yıllık kadim bir yerleşim merkezidir.1985’ e kadar şehirden geçen akarsu ve Roma İmparatorluğu zamanında açıldığı bilinen “toprak kanallar” (Ereğli ağzında “arklar”) sayesinde İç Anadolu’nun yemyeşil, mümbit, masalsı ve cennetsi bir yöresiydi. Öyle ki, “Yeşil Ereğli” den bereket fışkırır, taşı toprağı değer üretir, insanları sağlık, mutluluk, refah, zenginlik ve barış içinde yaşarlardı.
Zira, ilçeye hayat veren ve insanlara bolluk ve bereket bahşeden ark, akar ve dereleri (can suyu) vardı. Rivayete göre İvriz’den fışkıran bu su, Hazreti Ali (RA) tarafından, asırlar önce, susuzluktan kıvranan bölge halkına mucize kabilinden bir armağandır. Dolayısıyla Ereğli, Selçuklu ve Osmanlı döneminde yaklaşık 500 yıl Mekke’ye vakıflık yapmış olup; kaynaklar ve halk arasında yaygın anlatımlara göre Zemzem suyunun yeryüzündeki ikinci zuhuru Ereğli’dedir ve “Erkili” efsanesine konu pınarın burada olduğu bilinir. Yani Ereğli, aynı zamanda kutsiyet izafe edilen bir yerdir.. Bazı seneler, Bahar ve Sonbahar aylarında gelen seller, bazen de 'mirav' ların su dağıtım rejiminde yarattığı sorunlar nedeniyle; 1970’ lerde İvriz Barajı Ereğlililerin rüyası haline geldi. O dönem politikacıları “baraj” vaat ederek oy isterlerdi. Sonuçta beklenen oldu. 1985’te İvriz Barajı açıldı. Ama inanılmaz (haksız ve hukuka aykırı) cebri bir kararla Ereğli’nin ana dere, akar ve arklarından akan “can suyu” birdenbire kesiliverdi. Önce, binlerce yıllık, Ereğli’ye hayat veren, gençlerin yüzdüğü, tarla, bağ-bahçe, güzelim ağaçlık alan ve çayırların sulandığı, sıcak yaz günlerinde ailelerin piknik yaparak çevresinde dinlendiği, hayat ve bereket kaynağı, binlerce emsalsiz güzellikle birlikte akarlar, ark’lar ve dereler kurudu, hâttâ, zamanla üstleri kapatıldı. Dolduruldu. Asfaltlandı...
Sonrada, “Yeşil Ereğli” kubbe de bir hoş seda veya mazide muhteşem bir hatıra gibi gözler önünden silinmeye, yok olmaya, kuraklığın pençesinde ıstırapla kıvranmaya, için için ölmeye ve çölleşmeye başladı! …2008 de, gelinen durumu özetleyecek olursak::
Türkiye’nin en lezzetli sebze ve meyvelerinin yetiştiği bağ ve bahçeler kurudu. Son 5-6 yılda, Türkiye çapında haber olan toz fırtınaları oluşmaya ve yoğunlaşmaya başladı. Bu fırtınalar esnasında insanlar evlerine sığınmak, bir yerlere saklanmak ve kapanmak, kimi daireler ve hastaneler boşaltılmak zorunda kaldı. Henüz çağla iken meyveler, olgunlaşmadan çeşit çeşit sebzeler 'çok hazin ve içler acısı bir manzara sergileyerek' susuzluktan dallarda kurudu. Yer altı su seviyesi 8-10m de iken 80-100 m ye indi, Ortalama yıllık yağış can suyu kesilmeden önceki 23 yılda 315 mm iken sonraki 23 yılda 287 mm oldu (% 8,9 azaldı); yeşil alanlar kuruduğu, meyvelik, selvilik ve söğütlükler kesildiği, yeşil örtü yok edildiği için yağmur bulutları ‘yağmura” dönüşmeden Ereğli’yi terk etmeye başladı. Ortalama sıcaklık arttı. Eko sistem bozuldu. Mevsimler özellik, tazelik ve güzelliklerini yitirdi. Eski Bahar’lar ve efsanevi (şairane) Sonbahar’lar kalmadı. Kış’lar çok kurak, inadına soğuk ve çekilmez-dayanılmaz, tahammül edilmez hale geldi. Ereğli'nin gülen yüzünün yerini, sert ve haşin, acımasız ve zalim doğa koşulları aldı. Dünyanın sayılı sulak alanları ve kuş cennetlerinden biri olan meşhur Ereğli Sazlıkları (Akgöl)’ün alanı 21500hk dan 3000hk a indi, geçmişte önemli sayıda üreyen özel kuş türlerine artık rastlanmamaktadır. Hayaller, eski fotoğraflar ve hafızalarda yaşayan güzellikler yok oldu. Ereğli resmen ve fiilen çölleşme başladı…
Bu çevre ve doğa katliamının sorumlusu, sanıldığı gibi İvriz Barajı değildir. Yanlış ve bilinçsiz, haksız ve hukuksuz uygulanan su yönetim planıdır. Halen geri dönüş mümkündür. Kayıplar telâfi edilebilir ve şehir tekrar kazanılabilir. Velev ki, kurtarılmak istensin!..
EREĞLİ ÇÖL OLMASIN!.. (2)
Mustafa Nevruz SINACI
Gerçekte ülkemizin ekolojik denge sorunu çok büyük. Yerine göre çok kritik ve telâfi edilemez boyutlara dayanmış durumda. Eko sistem çekilmekte, çökmekte, iklim değişmekte, onursuz-sorumsuz, cahil ve bencil ‘beton yığınları dikmeyi kalkınma sanan” şehir eşkıyaları ve çıkar odaklı neo-yönetim unsurları yüzünden Türkiye, acil-vahim bir doğa felâketiyle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır..
İşte, Konya’nın Ereğli ilçesi de bu kritik yerleşim ve yaşam alanlarından biri..
Ancak önce genel duruma, AB ve dünya ya ‘mukayeseli bir bakışla’ göz atmak gerek.
Dünya’da ‘başka Türkiye yok’ söylemi ne anlama gelmektedir? Şöyle bakalım bir.:
“Tüm Avrupa’da 12 bin çeşit bitki türü var. Türkiye’de bu rakam 9000., Dünyada her yıl 16 milyon hektar orman alanı yanmakta. (82 Nijerya kadar) Son 30 yılda dünya orman örtüsünün beşte biri yok oldu. Yetişmiş bir ağaç günde 17 kişinin oksijen ihtiyacını karşılıyor ve 22.5 kilogram karbondioksiti absorbe ediyor. Sadece dünya kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılabilse, yılda 8 milyon hektar orman alanı korunabilir. Günümüzde dünya dakikada 21 hektar orman alanı kaybediyor. Böylece fert başına her yıl doğaya 7 ağaç borçlanmaktayız. Çünkü bir yıl içinde kullandığımız kâğıt- kartonlar ve ayrıca yaşamsal ihtiyaçlarımız için 7 adet ağaç tüketmekteyiz. Bir Avrupalı yılda ortalama 300 kg. kâğıt ve kâğıt ürünü tüketmekte. Dünyada her yıl kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılsa Türkiye büyüklüğünde bir ormanlık alan yok olmaktan kurtarılabilecektir. Bunu asırlar öncesinden gören Fatih Sultan Mehmet ne demiş? “Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin, başını keserim” Ya İslâm’ın son Peygamberi Hz. Muhammed? “Kıyametin koptuğunu görsen dâhi, mutlaka bir fidan dik!” Ve bir Çin atasözü: “Herkes kendi kapısının önünü temizlerse şehirler tertemiz olur”
Sonuçta eko sistemle barışıklık anlamına gelen ‘çevre koruma’ olgusu, bireysel görev ve sorumlulukla başlayıp, tüm ülke ve arz’ı içine alan‘evrensel’ duyarlığı zorunlu kılmaktadır. İnsan’a düşen görev önce ruhsal, sonra bedensel ve buna paralel çevre temizliğidir. Çevrecilik sadece ‘temiz tutma’ anlamına gelmez. Aynı zamanda ekolojik sistem, denge ve değerleri ‘doğal ortamda’ koruma, kollama, iyileştirme ve geliştirme anlamını taşır.
Ki, başta Ereğli olmak üzere, ülkemizde pek çok yörenin sorunu korumasızlık; Yasa dışı edinim, kanunsuz temlik-tasarruf, Soygun-vurgun, rant kaygısı ve imar yolsuzluklarıdır. . Dolayısıyla hemen harekete geçilmez ise Ereğli çok yakında çöl olacaktır.
Unutmayın ki başlayan çölleşme ‘acil önlem alınmadığı takdirde’ hızlanarak artacak ve “acil önlem alınmaması halinde” çok geç olacaktır. Artık bekleyecek vakit mi var? Bu kötü gidişe son verilmez ise, uzun vadede Ereğli’yi bekleyen diğer tehlike, şimdi tahminen 925 m (can suyu kesilmeden önce tahminen 975m) olan yeraltı su seviyesinin, Tuz Gölü seviyesinin (905 m ) altına düşmesi halinde ova köylerinde ilelebet tarım yapılamaması ihtimalidir.
EREĞLİ İÇİN; ACİL ÖNLEM ve ÖNERİLER:
DSİ, Belediye ve Özel İdare işbirliğinde İvriz Barajı’nın su yönetim planı acilen ve derhal değiştirilerek Ereğli’ ye can suyu yeniden verilmelidir. Bu halk için ‘doğal bir hak’, DSİ ve Belediye için asli görev, tarihi vebal ve ivedi sorumluluktur. Akarlar ve binlerce yıllık, “ark”lar tekrar açılmalıdır; (açma, temizleme ve dönüştürme işlemi günümüz teknolojisiyle kolaylıkla mümkündür, çok kısa sürede gerçekleştirilebilir) Ayrıca, 1965'lerde Göztepe'de olduğu gibi; yerel potansiyel, Ordu, Okul-Öğrenci ve TEMA gibi kuruluşların desteği alınarak ve halkla işbirliği yapılarak, bütünüyle Tont ve Toros yamaçları mutlaka ağaçlandırılmalıdır.
Aslında mesele bu kadar basit, kolay ve ucuz olmakla; Yeşil Ereğli’nin çöl olmasını önlemek, eski güzelliklere, yemyeşil ve bereketli topraklara tekrar kavuşmak sadece sahiplik, duyarlık ve sorumluluk gerektirmektedir. Burada duyarlık, bilinçli-sorumlu takipçilik halka; şehir medyasına; 29 Mart adaylarına; Görev ve sorumluluksa, başta Çevre-Orman Bakanı, DSİ Genel Müdürü, Kaymakam ve Belediye Başkanı’na düşmekte. Şimdi “Sosyal sorumluluk ve bilinç” zamanıdır. Yeşil Ereğli’nin çöl olmaması dileğiyle, iyi, sağlıklı ve mutlu günler…
Mustafa Nevruz SINACI
Konya’nın Ereğli ilçesi 1980’lere kadar hayalleri zorlayacak harikulâde bir güzellikte idi. Yöresel tabirle dere, akar, çay ve arklarla kılcal damarlar gibi örülmüş son derece verimli, işsizlik sorunu olmayan, insanları sağlıklı, neşeli, huzurlu-mutlu, nüktedan, gelecekten umutlu hayat dolu yemyeşil, cennetsi bir efsane şehir vardı. Sonra mı? Okuyunuz lütfen!...
Ülkemiz ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan (Konya) Ereğli'nin en önemli ACİL ve güncel sorununa değerli ilgi ve dikkatlerinizi çekmek istiyorum…
Bilindiği üzere Ereğli en az 5000 yıllık kadim bir yerleşim merkezidir.1985’ e kadar şehirden geçen akarsu ve Roma İmparatorluğu zamanında açıldığı bilinen “toprak kanallar” (Ereğli ağzında “arklar”) sayesinde İç Anadolu’nun yemyeşil, mümbit, masalsı ve cennetsi bir yöresiydi. Öyle ki, “Yeşil Ereğli” den bereket fışkırır, taşı toprağı değer üretir, insanları sağlık, mutluluk, refah, zenginlik ve barış içinde yaşarlardı.
Zira, ilçeye hayat veren ve insanlara bolluk ve bereket bahşeden ark, akar ve dereleri (can suyu) vardı. Rivayete göre İvriz’den fışkıran bu su, Hazreti Ali (RA) tarafından, asırlar önce, susuzluktan kıvranan bölge halkına mucize kabilinden bir armağandır. Dolayısıyla Ereğli, Selçuklu ve Osmanlı döneminde yaklaşık 500 yıl Mekke’ye vakıflık yapmış olup; kaynaklar ve halk arasında yaygın anlatımlara göre Zemzem suyunun yeryüzündeki ikinci zuhuru Ereğli’dedir ve “Erkili” efsanesine konu pınarın burada olduğu bilinir. Yani Ereğli, aynı zamanda kutsiyet izafe edilen bir yerdir.. Bazı seneler, Bahar ve Sonbahar aylarında gelen seller, bazen de 'mirav' ların su dağıtım rejiminde yarattığı sorunlar nedeniyle; 1970’ lerde İvriz Barajı Ereğlililerin rüyası haline geldi. O dönem politikacıları “baraj” vaat ederek oy isterlerdi. Sonuçta beklenen oldu. 1985’te İvriz Barajı açıldı. Ama inanılmaz (haksız ve hukuka aykırı) cebri bir kararla Ereğli’nin ana dere, akar ve arklarından akan “can suyu” birdenbire kesiliverdi. Önce, binlerce yıllık, Ereğli’ye hayat veren, gençlerin yüzdüğü, tarla, bağ-bahçe, güzelim ağaçlık alan ve çayırların sulandığı, sıcak yaz günlerinde ailelerin piknik yaparak çevresinde dinlendiği, hayat ve bereket kaynağı, binlerce emsalsiz güzellikle birlikte akarlar, ark’lar ve dereler kurudu, hâttâ, zamanla üstleri kapatıldı. Dolduruldu. Asfaltlandı...
Sonrada, “Yeşil Ereğli” kubbe de bir hoş seda veya mazide muhteşem bir hatıra gibi gözler önünden silinmeye, yok olmaya, kuraklığın pençesinde ıstırapla kıvranmaya, için için ölmeye ve çölleşmeye başladı! …2008 de, gelinen durumu özetleyecek olursak::
Türkiye’nin en lezzetli sebze ve meyvelerinin yetiştiği bağ ve bahçeler kurudu. Son 5-6 yılda, Türkiye çapında haber olan toz fırtınaları oluşmaya ve yoğunlaşmaya başladı. Bu fırtınalar esnasında insanlar evlerine sığınmak, bir yerlere saklanmak ve kapanmak, kimi daireler ve hastaneler boşaltılmak zorunda kaldı. Henüz çağla iken meyveler, olgunlaşmadan çeşit çeşit sebzeler 'çok hazin ve içler acısı bir manzara sergileyerek' susuzluktan dallarda kurudu. Yer altı su seviyesi 8-10m de iken 80-100 m ye indi, Ortalama yıllık yağış can suyu kesilmeden önceki 23 yılda 315 mm iken sonraki 23 yılda 287 mm oldu (% 8,9 azaldı); yeşil alanlar kuruduğu, meyvelik, selvilik ve söğütlükler kesildiği, yeşil örtü yok edildiği için yağmur bulutları ‘yağmura” dönüşmeden Ereğli’yi terk etmeye başladı. Ortalama sıcaklık arttı. Eko sistem bozuldu. Mevsimler özellik, tazelik ve güzelliklerini yitirdi. Eski Bahar’lar ve efsanevi (şairane) Sonbahar’lar kalmadı. Kış’lar çok kurak, inadına soğuk ve çekilmez-dayanılmaz, tahammül edilmez hale geldi. Ereğli'nin gülen yüzünün yerini, sert ve haşin, acımasız ve zalim doğa koşulları aldı. Dünyanın sayılı sulak alanları ve kuş cennetlerinden biri olan meşhur Ereğli Sazlıkları (Akgöl)’ün alanı 21500hk dan 3000hk a indi, geçmişte önemli sayıda üreyen özel kuş türlerine artık rastlanmamaktadır. Hayaller, eski fotoğraflar ve hafızalarda yaşayan güzellikler yok oldu. Ereğli resmen ve fiilen çölleşme başladı…
Bu çevre ve doğa katliamının sorumlusu, sanıldığı gibi İvriz Barajı değildir. Yanlış ve bilinçsiz, haksız ve hukuksuz uygulanan su yönetim planıdır. Halen geri dönüş mümkündür. Kayıplar telâfi edilebilir ve şehir tekrar kazanılabilir. Velev ki, kurtarılmak istensin!..
EREĞLİ ÇÖL OLMASIN!.. (2)
Mustafa Nevruz SINACI
Gerçekte ülkemizin ekolojik denge sorunu çok büyük. Yerine göre çok kritik ve telâfi edilemez boyutlara dayanmış durumda. Eko sistem çekilmekte, çökmekte, iklim değişmekte, onursuz-sorumsuz, cahil ve bencil ‘beton yığınları dikmeyi kalkınma sanan” şehir eşkıyaları ve çıkar odaklı neo-yönetim unsurları yüzünden Türkiye, acil-vahim bir doğa felâketiyle karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır..
İşte, Konya’nın Ereğli ilçesi de bu kritik yerleşim ve yaşam alanlarından biri..
Ancak önce genel duruma, AB ve dünya ya ‘mukayeseli bir bakışla’ göz atmak gerek.
Dünya’da ‘başka Türkiye yok’ söylemi ne anlama gelmektedir? Şöyle bakalım bir.:
“Tüm Avrupa’da 12 bin çeşit bitki türü var. Türkiye’de bu rakam 9000., Dünyada her yıl 16 milyon hektar orman alanı yanmakta. (82 Nijerya kadar) Son 30 yılda dünya orman örtüsünün beşte biri yok oldu. Yetişmiş bir ağaç günde 17 kişinin oksijen ihtiyacını karşılıyor ve 22.5 kilogram karbondioksiti absorbe ediyor. Sadece dünya kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılabilse, yılda 8 milyon hektar orman alanı korunabilir. Günümüzde dünya dakikada 21 hektar orman alanı kaybediyor. Böylece fert başına her yıl doğaya 7 ağaç borçlanmaktayız. Çünkü bir yıl içinde kullandığımız kâğıt- kartonlar ve ayrıca yaşamsal ihtiyaçlarımız için 7 adet ağaç tüketmekteyiz. Bir Avrupalı yılda ortalama 300 kg. kâğıt ve kâğıt ürünü tüketmekte. Dünyada her yıl kâğıt tüketiminin yarısı geri kazanılsa Türkiye büyüklüğünde bir ormanlık alan yok olmaktan kurtarılabilecektir. Bunu asırlar öncesinden gören Fatih Sultan Mehmet ne demiş? “Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin, başını keserim” Ya İslâm’ın son Peygamberi Hz. Muhammed? “Kıyametin koptuğunu görsen dâhi, mutlaka bir fidan dik!” Ve bir Çin atasözü: “Herkes kendi kapısının önünü temizlerse şehirler tertemiz olur”
Sonuçta eko sistemle barışıklık anlamına gelen ‘çevre koruma’ olgusu, bireysel görev ve sorumlulukla başlayıp, tüm ülke ve arz’ı içine alan‘evrensel’ duyarlığı zorunlu kılmaktadır. İnsan’a düşen görev önce ruhsal, sonra bedensel ve buna paralel çevre temizliğidir. Çevrecilik sadece ‘temiz tutma’ anlamına gelmez. Aynı zamanda ekolojik sistem, denge ve değerleri ‘doğal ortamda’ koruma, kollama, iyileştirme ve geliştirme anlamını taşır.
Ki, başta Ereğli olmak üzere, ülkemizde pek çok yörenin sorunu korumasızlık; Yasa dışı edinim, kanunsuz temlik-tasarruf, Soygun-vurgun, rant kaygısı ve imar yolsuzluklarıdır. . Dolayısıyla hemen harekete geçilmez ise Ereğli çok yakında çöl olacaktır.
Unutmayın ki başlayan çölleşme ‘acil önlem alınmadığı takdirde’ hızlanarak artacak ve “acil önlem alınmaması halinde” çok geç olacaktır. Artık bekleyecek vakit mi var? Bu kötü gidişe son verilmez ise, uzun vadede Ereğli’yi bekleyen diğer tehlike, şimdi tahminen 925 m (can suyu kesilmeden önce tahminen 975m) olan yeraltı su seviyesinin, Tuz Gölü seviyesinin (905 m ) altına düşmesi halinde ova köylerinde ilelebet tarım yapılamaması ihtimalidir.
EREĞLİ İÇİN; ACİL ÖNLEM ve ÖNERİLER:
DSİ, Belediye ve Özel İdare işbirliğinde İvriz Barajı’nın su yönetim planı acilen ve derhal değiştirilerek Ereğli’ ye can suyu yeniden verilmelidir. Bu halk için ‘doğal bir hak’, DSİ ve Belediye için asli görev, tarihi vebal ve ivedi sorumluluktur. Akarlar ve binlerce yıllık, “ark”lar tekrar açılmalıdır; (açma, temizleme ve dönüştürme işlemi günümüz teknolojisiyle kolaylıkla mümkündür, çok kısa sürede gerçekleştirilebilir) Ayrıca, 1965'lerde Göztepe'de olduğu gibi; yerel potansiyel, Ordu, Okul-Öğrenci ve TEMA gibi kuruluşların desteği alınarak ve halkla işbirliği yapılarak, bütünüyle Tont ve Toros yamaçları mutlaka ağaçlandırılmalıdır.
Aslında mesele bu kadar basit, kolay ve ucuz olmakla; Yeşil Ereğli’nin çöl olmasını önlemek, eski güzelliklere, yemyeşil ve bereketli topraklara tekrar kavuşmak sadece sahiplik, duyarlık ve sorumluluk gerektirmektedir. Burada duyarlık, bilinçli-sorumlu takipçilik halka; şehir medyasına; 29 Mart adaylarına; Görev ve sorumluluksa, başta Çevre-Orman Bakanı, DSİ Genel Müdürü, Kaymakam ve Belediye Başkanı’na düşmekte. Şimdi “Sosyal sorumluluk ve bilinç” zamanıdır. Yeşil Ereğli’nin çöl olmaması dileğiyle, iyi, sağlıklı ve mutlu günler…