ŞEYH ŞAMİL'İ RAHMET ve MUHABBETLE ANIYORUZ
Şeyh Şamil, Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâm’ı tekrar yaymak için uğraşan ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük bir mücahitti.
BAĞDAT’TA İLİM ÖĞRENDİ
Küçük yaşından itibaren ilim tahsil edip âlim olması için, zamanın en büyük ulemalarından ders alan Şeyh Şamil, 30 yaşına kadar; tefsir, hâdis, fıkıh ilimlerini, edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrenerek, büyük bir âlim, gönül sahibi bir veli oldu. Bağdat’a gidip, Mevlâna Hâlid hazretlerinden ders aldı.
25 YIL CİHAD ETTİ
Şamil, Rusların, Kafkasya’daki Müslüman Türkleri esaret altına almak ve İslâmiyeti yok etmek için bütün güçleri ile uğraştığını görünce cihâd aşkıyla ortaya atıldı. Kafkasya’da yaşayan Türkler, onu başlarına imam seçtiler. İmam Şamil, daha önce Rusların esaretini kabul etmiş kabileleri de saflarına katarak, düzenli küçük bir ordu kurdu. Bu küçük ordusuyla 25 sene, İslâmiyet’i yok etmek ve Müslümanları ortadan kaldırmak isteyen Ruslara kan kusturdu. Nice generallerini harp meydanlarında öldürüp, nicelerini de küçük düşürdü. Eşsiz bir mücadele ile hayatını geçiren Şeyh Şâmil, 1870 yılında Medîne-i Münevvere’de vefât etti.
“SONUNU DÜŞÜNEN CESUR OLAMAZ”
Şeyh Şâmil, kısa zamanda kısmen de olsa nizamlı bir ordu ve mülkî teşkilâtı kurmaya muvaffak oldu. Tesirli hitâbetiyle halkı cezbediyor, Müslüman olarak yaşama aşkıyla yanan bu insanların kalblerine birer kıvılcım salıyordu. Tecrübeli ve değerli yardımcıları, vekîlleri, ordunun ve mülkî idârenin başına getirdi. Fayda sağlayanlara altın ve gümüşten yapılmış nişanlar veriyor ve bu nişanlara; “Sonunu düşünen hiçbir zaman cesur olamaz”, “Kuvvet ve yardım ancak Allahû Teâla’dandır”, “Cesur ve yüksek ruhlu olana...” şeklinde cümleler yazdırıyordu.
HEM MÜCAHİT, HEM ALİM YETİŞTİRDİ
Şeyh Şâmil, teşkilâtlandırdığı yiğitleri hem din bilgilerinde yetiştirir, hem de askerî eğitimden geçirirdi. Köylerde bulunan bütün çocukların Kur’ân-ı Kerîm okumasını sağlar, büyüklerin; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi dînî ilimlerin yanı sıra, zamanın fen bilgilerinde de yetişmesi için uğraşırdı. 1870 senesinde İstanbul’a gelen Şeyh Şâmil, İstanbul’da kısa bir müddet kaldı. Başta Sultan Abdülazîz’in ve İstanbulluların gösterdiği yakın alâkaya, misâfirperverliğe hayran oldu. Bu kadar ilgiye rağmen bir an önce Hicaz’a gitmek istediğini padişaha bildirdi. Vapurun her uğradığı yerde, halk görülmemiş bir heyecanla Şeyh Şâmil’i karşılıyor, onun duâsını alma yarışına giriyorlardı. Şeyh Şâmil, Hacc’ını yaptıktan sonra, ömrünün kalan kısmında, O’nun sünnet-i seniyyesini yaymak için uğraştığı, iki cihânın efendisi Muhammed aleyhisselâmın huzûr-ı şerîflerinde yaşamak için Medîne’ye yerleşti. Burada hastalandı. Başında okunan Kur’ân-ı Kerîm tilâvetleri arasında, 1870 (H. 1287) senesi Zilka’de ayının 25. gününde Kelime-i Şehâdet getirerek vefât edip, sevdiklerine kavuştu. Cennet-ül-Bakî kabristanlığına defnedildi.
Kaynak: Alkavkaz.com