|
|
|
|
DE-DE-CİĞİM ... |
|
|
Tarih : 17.01.2009 - 00:18:52 |
|
Baştankara kuşunun sesi geliyor bahçeden; De-de-ciğim... De-de-ciğim... De-de-ciğim... Ne hikmetse üç kere ötüyor her seferinde... Dedeağacımız senden üç yıl önce kurumuştu; ebemin toprağa karıştığı sene. Birini yıldırım çarptı bir bahara çıkark |
|
|
"DE - DE - CİĞİM !..."
"En kötü gurbet, ilimden uzak kalmaktır." (Torlakon öğretisi) Bir bahara daha kavuştuk. Kurumayan bütün ağaçlar baharı gördü. Hayatın rengi yeşillikler sardı dört bir yanı. Baştankara kuşunun sesi geliyor bahçeden; "De-de-ciğim!... De-de-ciğim!... De-de-ciğim!..." Ne hikmetse üç kere ötüyor her seferinde... Dedeağacımız senden üç yıl önce kurumuştu; ebemin toprağa karıştığı sene. Birini yıldırım çarptı bir bahara çıkarken; diğerini soluksuz bıraktı kader. Son kışını da çıkarmasına fırsat vermedi. Zemherinin ortasında tükendi; hastalık, yoksulluk ve çile yumağı bir ömür... Onların ardından bir hal oldu karaağaçlara. Hep birlikte kurudular. Tam yirmi yıl önceydi. "Çernobil yüzünden oldu." dediler... Onsekiz yıl oldu, bizim bağlar sana hasret çekeli. Mahzun gelen baharlar çok dokundu çoğuna. Senden sonra viran oldu bağlar, kütük oldu ağaçlar. Gözyaşı dökerdin; "Babamdan bir tek ağaç kalmadı bana. Hepsini de kendim diktim" derken. O zamanın babaları fırsat bulamamış ki bir fidan dikmeye; Çanakkale'ye, Sarıkamış'a, Yemen'e gitmekten... "Oğullar, komşu köylerin okullarına gidip alfabeyi öğrenebiliyorlar; kızlarımız da okumalı" diyerek, önayak oldun köye okul yapılmasına. Kendi kızını okutamamak pahasına. Atatürk'ü sevenlerin başında gelirdin. Bir "gurbet" deyince ağlardın; bir de "cehalet" deyince. Aslında seni ağlatan "hasret"in ta kendisiydi. Dosttan ve ilimden uzak kalmışlığın hasreti... Çünkü ilimle ulaşılırdı; Allah'a da, kula da. Gurbetin en kötüsü, ilimden uzak kalmaktı.(Torlakon) Sen rahat ol dedeciğim! Ben hiç gocunmadım; okuma-yazması olmayan bir anadan doğduğuma. Anamın okuyamadığının yerine de çok okudum üstelik. Kendimi eğitime adadım, inatla. Beş bin "Konuşan", beş bin de "Konuşmayan" fidan yetiştirdim. Karga kadar olamadığıma hayıflandım sadece. En çok da alakargalara imrendim. Çünkü onlar, bir mevsimde dikiyorlardı on binlerce fidanı... Memlekette olanlar, gurbette geliyordu kulağıma. Bu baharı göremeyen başkaları da varmış: Mor Gülperi, kanserden gitmiş. Lacioğlu Şakir'i, çift sürerken güneş çarpmış. Beyin kanamasından... Gökgözlü Şerif'i de kalbi almış götürmüş. "Yeşiller"in Veysel, yirmibirinde şehit düşmüş. Vatanın bir köşesini beklerken... Bizler özgürlüğün baharını yaşayalım diye, zemheride düşmüş buz gibi toprağa; ömrünün baharındayken... Sarı Selim, trafik kazasına kurban gitmiş; emeklilik dilekçesi vermeye giderken... Turunç Musa, donarak ölmüş; bu kış çok soğuk geçtiğinden... Kızıl Niyazi'nin dilini arı sokmuş, boğulmuş; rakının yanında peynir yerken... Yağmur yağdığında, bir ucu mezarlığa vuruyor ebemkuşağının. Veysel'in yeşilliği bürüyor kabirlerin üstünü. En güzel çiçekler de onun üstünde bitiyor üstelik. Bazen onun mezartaşına konup ötüyor baştankara; "De-de-ciğim!" diyerek üç defa. "Vefa!... Vefa!... Vefa!..." diyor aslında... Haa!... Senin diktiğin koca badem ağacı da göremedi bu baharı. Kuru dallarında geziyor bir baştankara. Arasıra vefayı hatırlatıyor... Bugünkü neslin zayıflığına bakarak, her ne kadar şaşırsam da gurur duyacağım; iki Yunan askerini Banaz çayına gömerken henüz on üç yaşında olmayan bir efenin torunu olmaktan... Sen, rahat ve huzur içinde yat, benim yiğit ve çilekeş dedeciğim. Her baştankara ötüşünde sana dua edeceğim. Pencereme gelen kuşlardan, senden selam bekleyeceğim Zulme uğrayanları, garipleri, Allah ve insanlık yolunda çırpınanları, dualarıma ekleyeceğim. Ve son sözüm, “bizim Yunus”ca olacak: "ESEN KALSIN KAVİM KARDAŞ"... 21 Nisan 2006 TORLAKON
|
|
Editör :
TORLAKON
|
|
3266 Kişi
Tarafından Okundu. |
|
|
|
|
|
Kayıtlı Yorum Bulunmuyor. |
|
Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar |
|
|
|
|
|
|
|
|